2: 𝗞𝗮𝗽ı𝘆𝗮 𝗚𝗲𝗹𝗲𝗻 𝗬𝗮𝗯𝗮𝗻𝗰ı

14 4 37
                                    

-Mektup-


"Kırmızımsı kahverengi gözlerin olduğunu söyledin
Ama ben senin gözlerinde
Binden fazla renk görüyorum.
Soleil'i birlikte izlediğimiz gün,
Tüm geceyi birlikte geçirmiştik..

Birbirimize teselli vermiş,
Gecenin aydınlığında birbirimizi sarmıştık
Bunların hepsinin üstünden
1 yıl geçti bile..

Peki şuan neredesin?
Peki, şuan neden yanımda değilsin?
Peki, şuan neden benim yanımda duruyor olmana rağmen..
Uzaksın..?"

-*-*-*-*-

Oturma odasındaki bir koltuğa yerleşmeyi seçmişti. Elindeki kahvesini yudumlarken geçmiş anılarını gözden geçirdi. Sevdiğini.. onu terk edişini. Karşısındaki kişi ise 'Seni terk etmedim' diyerek geçiştirmeyi tercih etmişti nasılsa. Kızıllı 'Saçma' diye düşündü. Onu terk etmediyse.. terk etmeseydi neden şu an yanında değildi?

Ve tekrar bir yudum daha aldı. Ardından gözleri duvardaki saate takıldı. Saat çoktan akşam olduğunu gösteriyordu. Kızıllının en sevdiği vakitti belki de. Sabırsızlandı çocukça bir hareketle. Sonra aklına bugünün bulutsuz bir gece olacağı gelmişti. Daha da çok heyecanlandı ve balkona doğru ilerlemeye başladı. Balkon kapısını açacağı vakit, dış kapıdan sesler gelmeye başlamıştı. 'Bu güzel anımı bozacak kişi kim olabilir. Hemde bu saatte?' diye düşünerek kapıya yürümeye başladı. En sonunda kapıyı temkinli bir şekilde açtığında ise, karşısında duran erkekle karşılaştı.

Kendisinden küçüktü. Dışarıdan bakılsa görenler 17-18 yaşında olduğunu söylerlerdi. Saçları sarışındı. Elinde bir şey tutuyordu. Daha sonra kızıllının gözlerine baktı. Gözlerini kaçırdı sonra. Utanıyormuş gibi bir hali vardı. Sanki bir şeyi yanlış yapmıştı. Sonra işi uzatmamaya karar verecek olmalı ki yalancı bir öksürük sergiledikten sonra konuşmaya yeltendi, "Bu saatte geldiğim için üzgünüm! Size bir mektup gelmiş.." dedi. Kızıllı bunu beklememişti. Ona? Mektup mu gelecekti? Saçmalık olduğunu düşündü. Yanlış kapıya gelmiş olmalı diye geçirdi içinden. Ama nedense sonra bu düşünceden vazgeçip postacı çocuğu yollayarak mektubu eline aldı.

Meraklanmış olsa da biraz iç düşüncelere daldıktan sonra açmamaya ve okumamaya karar verdi. Hatta kimin gönderdiğine bile bakmayacaktı. Onu önemseyen tek bir kişi bile yoktu. Neden ona mektup göndersinlerdi ki? Patronu da göndermiş olamazdı en nihayetinde.. O olsaydı mektup gibi şeylerle uğraşmazdı. Neden yakınında istediği zaman telefonla çağırabileceği kişiye mektup göndersindi ki? Kızıllı kendini düşünce karmaşıklığından çıkardı ve daha sonra sinirli (?) bir şekilde odasındaki bir kutuya mektubun yüzüne bile bakmadan kaldırdı. 'Daha fazla zaman kaybetmemeliyim' diye aklından geçirerek balkona ilerledi.

Balkona giriş yaptığında ise gözleri az önceki duygulardan arınmış bir şekilde parlamaya başladı.
"Çok güzel" diye fısıldadı. Gözleri parlıyordu kızıllının. Havanın bulutsuz olması yıldızların daha iyi görünmesine olanak sağlıyordu. Sonra neden olduğu bilinmez, gencin gözleri doldu. Anlaşılan geçmiş günlere dönmüştü yine. 'Kırmızımsı kahverengi gözlüm' diye adlandırmak istediği ama bu çok uzun olduğu için 'uskumru' olarak hitap ettiği çocuğu hatırlamıştı. Onu hatırlamanın kendisine eziyet ettiğinin farkındaydı. Eline gözlerine attı. İşte ağladığını o zaman fark etmişti. Gökyüzündeki yıldızlara son bir kez daha bakarak kaçmak istercesine balkondan koşarak çıktı. Odasına aynı hızla vardı. Gözleri o mektubu koyduğu kutuya takılmıştı. Ardından hızla gözlerini oradan çekip, taslak defterine ilerledi..

Ona mektup yazacak kimse olmadığını düşünmesine karşıt, kendisi mektup yazmayı çok severdi. Tüm sevdiklerine, (belki onun sevdikleri onu sevmiyor olabilirdi) ama o yine de yazardı. Ki yazmadan önce şuan elinde tuttuğu deftere önce alıştırmasını yazardı yıldız desenli uçlu kalemiyle. Mektubunun bazı yerlerini düzelttikten sonra bembeyaz olan kağıda, geçmeyen kalemle yazdıklarını geçirirdi. Bu onun yapmayı çok sevdiği bir şeydi aynı yıldızlar gibi. İşlemini tamamladıktan sonra hemen yanında duran çekmecesini açtı. Oradan bir zarf çıkardı ve yazdığı kağıdı içine yerleştirdi. Yüzüne tebessüm yerleştirerek hazırladığı mektubu bir köşeye koydu. Yatağına ilerledi. Saatin geç olmasıyla birlikte yatmaya hazırlanıyordu ki telefonuna bildirim gelmişti..

-"Bakmayacak mısın?"

Kızıllının gözleri şaşkınlıktan büyümüştü. Ardından vücudunun sinire boğulmasına izin vermişti. Hızla mesaja girdi. Cevap yazmaya koyuldu,

"SEN KİMSİN BE?! AYRICA TELEFON NUMARAMI NEREDEN BULDUN?"-
(Mesajınız iletilemedi)  

Chuuya'nın gözleri ekrandaki 'İletilemedi' yazısına odaklanmıştı.
"Tsk- yazdıktan sonra engellemiş mi? Korkak.."

Telefonunun ekranını kapamaya hazırlanırken bir bildirim daha gelmişti. Ama bu sefer mesaj patronundan gelmişti.

-"Chuuya-kun. Silahlı Dedektif Ajansı aylar sonra geri dönebilirmiş. Ama kesin bir bilgi değil. Sadece haberin olsun."

Chuuya ikinci bir şokunu daha yaşamıştı. Eli titremeye başlamış, gözlerinden istemsizce yaşlar gelmişti. Hatırlamak istemediği anılar neden hep onu bulmak zorundaydı? Birkaç dakika daha böyle kaldı. Tüm yorgunluğu hala üzerindeyken aynı zamanda da dinç bir şekilde evinden ayrılmayı tercih etti..

Sokakta ilerlerken cebinden çıkarttığı bir dal sigarayı çakmakla yakıvermişti. Üzerinden atamadığı titremesine şimdi de soğuk eşlik ediyordu. Üzerine bir şey almamıştı ve hangi mevsimde olursa olsun üzerine ince veya kalın herhangi bir şey almadan çıkarsanız üşürdünüz.
Bu unutkanlığına sinirlenen Chuuya, patronunun dediği şeye aklı takılmıştı yine. Bu akıl karışıklığından kaçmak için önüne baktığındaysa, sokakta yatılıya kalan çocukların yaramazca akşam soğukluğunda üstlerine hiçbir şey almadan sokakta eğlendiklerini gördü. İmrendi.. 'Arkadaşın mı var sanki..' diye geçirdi.  Sonra çocukların sesleri duyuldu,

-"Eylem! Hadi parka gidelim! Bugün yılbaşı gecesi değil mi!"

-"Annen bizi markete gidelim diye gönderdi Nora.. Ayrıca şuan crop giydiğimizin farkındasın değil mi? Ve üzerimize hiçbir şey almadığımızın? Üşüteceğiz aptal."

-"Ama hadi yaa.. Bugün özel bir gün. İlk önce bir markete gideriz daha sonra da parka. Anlaştık mı?"

-"Peki. Tamam, o zaman koşmamız gerekiyor!"

Nora bir kıkırdayarak, "Evvetttt!!" diyerek diğer kızın elinden tutmuştu ve ardından birlikte koşarak bakkala doğru ilerlemeye başlamışlardı. Onlar gülerek koşarlarken arkalarından duyulan son cümle, "Kenardaki kızıl erkek, çok yakışıklıydı değil mi!" olmuştu.

Ek bilgi; Bölüm başında yazılan şiir, eski sevgilime (takma isim E҉̬̗̩̑̓y̶̰̫̝̱̜͆̅͗̎̚l̴͕̙̗̮̳̿̒̊̽e̵͕̖͗̓̽̂͂m̸̘͇̙̓̆) yapılan göndermedir.

Buradaki karaktere özel, "Elaya çalan gözler" "Kırmızımsı kahverengi gözler" olarak değiştirilmiştir.

"Peki eskiden biz de bunun gibiyken neden şu anda aynı şehirde bile değiliz?" diye mırıldanarak havanın soğuk olduğunu vücuduna diken batar gibi hissetmesiyle anlayınca eve dönmeye karar vermişti.

Tüm bunlar sonlandıktan ve Chuuya evine vardıktan sonra odasına adımlaması ile vücudu bu yorgunluğu kaldıramayarak kızıllı yatağına uzanmış ve hemen ardından uyuyakalmıştı.

BÖLÜM SONU

Evet yine yeni bir hikayeye başladım ve bu benim 9. hikayem olacak taslaklarla beraber. Tamam şimdiden kendi yazmaya başlama tarihimi şuraya bırakayım,
[17.02.2024]
Şu an buna başladığım gün "This is not my way" hikayemi bitirmedim ve bunu yayınlamaya başlayacağım gün o çoktan bitmiş olacak belki de..
Her neyse! İyi okumalar diliyorum..


-MEKTUP- (ꜱᴏᴜᴋᴏᴋᴜ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin