Saat geç olmuştu ama San hâlâ Jongho'nun gelmesini bekliyordu. Gece yarıma ilerlerken gözlerini zorlukla açık tutuyordu. San dışarıdan sert yapılı gözükse bile Wooyoung'un bu durumu onu çok üzmüştü.
Olay olduktan sonra iki gün boyunca yatağından çıkmamış, onunla olan anılarını düşündükçe göz yaşlarına boğulmuştu. Bir aydır ölü gibi geziyordu ve sürekli uyuyordu. Buna rağmen bedeni çok yorgundu.
Gözlerini daha fazla açık tutamayacağına karar verince yatağa gitme kararı almıştı. San yatağına uzandı ve gözlerini kapattı.
Zihninde Wooyoung'un sesini, gülüşünü ve birlikte geçirdikleri anıları canlandırdı. Ancak her hatıra, onunla olan kaybını daha da derinleştirdiğinden, içindeki boşluk giderek büyüdü.
Uykuya dalmadan önce son bir umutla Jongho'nun belki de geç kaldığı için endişelenmemesi gerektiğini düşündü. Ancak içindeki karanlık bulutlar, umudu zorlayarak dağılmaya direniyordu.
San, zihinsel ve duygusal yorgunlukla uyuya kaldı. Uykuda, biraz olsun huzur bulduğu ve acının geçici olarak geri çekildiği bir dünyaya daldı. Ancak hala içindeki boşluk ve endişe, uyandığında onu bekleyen gerçekliğin ağırlığını hissettirecekti.
...
Sırf asansör sesi çıkmasın diye yavaşça merdivenlerden çıkmıştı Wooyoung. Kapının önüne geldiğinde önce doğal gaz saatinin üzerine baktı kapalı kapının anahtarını bulmak ümidiyle. Orada yoktu. Hemen üzerine bastığı paspasın altına baktı. Oradaydı.
Wooyoung, sessizce San'ın evine girdi, adımlarını dikkatlice atarak ilerledi. Odaların içinde sessizce dolaşırken, duvarlarda ve mobilyalarda yıpranmış bir hüzün hissediyordu. Sonunda San'ın yatak odasına ulaştı ve onu huzurlu bir şekilde uyurken gördü. Yüzündeki endişe ve üzüntü izleri hala belirgindi.
Wooyoung sessizce San'ın yanına yaklaştı ve nazikçe elini San'ın saçlarına dokundu. Gözleri dolu doluydu, çünkü San'ı böyle üzgün görmek onu derinden etkiliyordu. İçinden ona destek olmak ve acısını hafifletmek istediği duygusu yükseldi.
Wooyoung, San'ın yanında sessizce durdu ve uzun bir süre onu izledi. Ardından, dudaklarında hafif bir tebessümle, yavaşça eğilerek San'ın alnına bir öpücük kondurdu.
San, uyku halinde bile Wooyoung'un dokunuşunu hissederek hafifçe mırıldandı. Bu sese karşılık veren Wooyoung, San'ın yanına yavaşça uzanarak onunla beraber uyumaya karar verdi.
San, derin bir uyku içindeyken, Wooyoung'un varlığını hissettiği bir rüya dünyasına dalmıştı. O rüya, ona huzur veren ve acısını hafifleten bir kaçış noktasıydı. Wooyoung'un yanında olduğunu hissetmek, içindeki boşluğu bir nebze olsun dolduruyordu.
Wooyoung istediği gibi bütün benliği ile sevdiği adamın yanında yatıyordu. Onun yanında olmanın verdiği mutluluk ve huzur, her şeyin üstesinden gelmeye yetiyordu.
Gece ilerledikçe, ikisi de birbirlerine sarılıp, hayatın getirdiği zorluklara karşı birlikte mücadele etmenin gücünü hissettiler. İkisinin de kalpleri, birbirlerine olan sevgileri ile dolup taşıyordu.
Wooyoung, hâlâ uyuyan San'ın yanına yaklaştı ve nazikçe onun elini tuttu. Gözlerinde bir parıltı belirdi ve onunla birlikte olmanın verdiği mutluluğu hissetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amoureux des imitateur | Woosan
Proză scurtăCan sıkıntısından ne yapacağını şaşıran Jung Wooyoung, eğlenmek için okulda hoşlandığı ve bir o kadar da gıcık kaptığı çocuğu taklit etme kararı alır. - Dünyanın en saçma kurgusuna hoş geldiniz.