Önceki bölümü okuduğuna emin ol cnm.
"Jisung?"
Beta karanlığa doğru seslense de aldığı tek yanıt koridorda esen soğuk rüzgârın taş duvarları yalayıp çıkardığı uğultu olmuştu.
Bakmakta olduğu tablonun birkaç adım gerisine giderek az önce arkadaşının olduğu tarafa doğru temkinli adımlarla ilerledi. Beyninin bir kısmı Jisung'un ona şaka yaptığına çok eminken derinlerde başka bir kısmı sabah arkadaşının anlattığı hikâyenin doğruluğunu tartar gibiydi. Bu yüzdendi adımlarındaki yavaşlık. Sol elindeki mumu vücudundan yarım metre uzakta, öne doğru bir silahmışçasına tutuyordu.
Çok geçmedi, birkaç adım daha attığında bir yol ayrımında bulmuştu kendini. Bıkkın bir nefes verdi ve fazla düşünmeden sola saptı. "Ulan Jisung, ulan Jisung! Başıma iş açtın!" Sesi iki duvarın arasında yankılanıp ona döndü. Yavaş yavaş ilerliyordu, ortam o kadar sessizdi ki Seungmin, neredeyse kalp atışlarını duyabiliyordu.
Ayaklarını sürüyerek yürüdüğü sırada tam koridoru dönecekken karşısına aniden bir bedenin çıkmasıyla çığlığı basmış ve sağ elini refleks olarak karşıdakine doğru vurmak amacıyla savurmuştu.
Ne var ki bileği havada yakalandı. Komutan yerde olan bakışlarını yavaşça betanın korkmuş yüzüne çıkardığında rahatlıkla bir nefes verdi. Seungmin onu gördüğünde şaşkınlıktan konuşamayacak hale gelmişti. Gerçi korkudan mı yoksa komutanın önünde üstten birkaç düğmesi açık beyaz bir gömlekle, saçları dağılmış bir şekilde durmasından mıydı emin değildi.
"Seungmin? Ne yapıyorsun burada?"
Chan nazikçe sormuş, betanın bileğini de aynı zamanda yavaşça bırakmıştı. Seungmin uzun zamandır nefes almadığını, acımaya başlayan ciğerleri sayesinde fark edip derince bir nefes çekti içine. Komutana içinde bulunduğu durumu nasıl açıklayacağını düşünürken betanın arkasından şiddetli bir çarpma sesi gelmişti.
Ses öyle yüksekti ki Seungmin yerinde sıçrayıp istemsizce kendini komutana bir adım daha yaklaşırken buldu. Chan da kaşlarını çatarken refleks olarak betanın yakınındaki vücudunu kolları arasına aldı. Betadan yükselen korku dolu, karanfil kokulu feromonlar çok geçmeden komutanın tutuşunu sıkılaştırmasına sebep oldu. Bir hamlede Seungmin'in hala elinde tutabildiğine şaşırdığı mumu alıp öne geçti ve sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Seungmin'i de tuttuğu elinden peşine takmıştı. Betanın kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, vücudundaki tüm kan yüzünde toplandığı için kalbi bu kadar çalışıyor olmalıydı.
Çok geçmeden sesin kaynağını buldular. Betanın az önce bakmakta olduğu portre boylu boyunca yerdeydi şimdi. Onun tüyleri diken diken olurken Chan yavaşça elindeki mumu Seungmin'e uzattı. Kahverengi saçlı anında mumu alırken ellerinin ayrılmasına kahrolmuştu. Bir daha ne zaman tutabilirdi ki aşık olduğu adamın elini?
Dudak büzdü yerdeki tabloyu kaldırıp eski yerine asan komutanı izlerken. Daha çok kollarını kaldırdığı için gerilen gömleğine bakıyordu tabii. Chan, tabloyu yerine koyduktan sonra ellerini birbirine vurarak görünür tozları silkeledi. Bu sırada dudaklarını birbirine bastırmış, gamzelerini belli edecek şekilde hafif bir gülümsemeyle tabloya bakmıştı.
"Bu benim annem."
Komutanın ağzından çıkan cümleyi doğru anlayıp anlamadığına emin olamadı birkaç saniye. Şaşkınlıkla gözlerini tabloya dikti. Daha sonra fark etmişti, demek tablonun kendisine tanıdık gelmesi de bu yüzdendi. Ağır ağır inceledi, eski tahta kenarlıkların çevrelediği resmi.
Dikkatli bakılınca güzelliği daha çok belli olan bir kadındı bu. Kısık gözleri, yorgun ama anlamlı gülümsemesinin ardına gizlenmiş gamzeleri... Birkaç adımda onun yanına vardı Seungmin. "Anneniz..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
F*ck that nobility!//Minsung
Fanfiction-Omegaverse- "Tahta çıkacağın gün tacın yamulur umarım." Bakışlarını sarayın soğuk zeminine değdirirken mırıldandı omega. "Bir şey mi dedin Jisung?" "Ah, taht diyorum majesteleri, sizce de biraz alçakta değil mi?" İşaret parmağıyla altın süslemele...