Multimedya: Kendime Yalan Söyledim ~ Seksendört
Acı çekiyorum. Farklı bir acı bu. Hiç bir nedeni yok gibi dururken o kadar çok nedeni bir arada tutan bir acı ki.
Anlatamıyorum. Anlatsam ağlarım, ağlarsam gülerler. Kırıldığım her saniye büyüyor içimdeki o boşluk.
Siz hiç elinizde olmadan üzülmeye mahkum ettiniz mi kendinizi? Gökyüzüne bakarken takıldığınız taşı önemsediniz mi? Uzun uzun konuşmak isterken içinizdekileri sessizce haykırmak geçerken aklınızdan, sesinizin çıkmadığı oldu mu hiç?
Benim oldu işte. Hiç geçmedi ki üstümden. Bildiklerim, işittiklerim öyle çok yük oldu omuzlarıma.
Taşıyamıyorum sanki artık onları. Her geçen dakika gülümsemek salak salak mutlu rolüne girmek öyle zor geliyor ki bazen. Unutuyorum kim olduğumu. Hiç bilemedim ki zaten.
Sessizce fısıldıyorum rüzgara içimdekileri sessizce çığlıklar atıyorum, ne duyulduğum oluyor ne görüldüğüm. Günden güne yok oluyor gibiyim.
Birilerinin el uzatmasını dahi bekleyemiyorum artık bu zifiri karanlık olan boşluk o kadar derin ki içine çekiyor beni, nefes alamıyorum, hareket edemiyorum, o boşlukta yaşayıp gidiyorum öylece hasbelkader.
Kahvemi yudumlarken düşündüğüm şeyler bunlardı. Çoktan akşam olmuştu ve ben yine eve gelmiş kahve içiyordum.
Artık onların yanına eskisi kadar sık gidemeyecektim. Normalde her gün gidiyordum. Sonuçta işim vardı artık. Ama ona olan sözümü tutacaktım. Bu yüzden mutluydum.
Yaşamaya sebep bulmak çok güzel bir şeydi. Ama bir söz uğruna da yaşanmazdı. Hayatı gerçekten seviyorsanız hayata tutunmak her zaman kolay olmuştur. Ya da bir nedeniniz varsa. Nedeniniz yoksa yaşam enerjiniz sönükse yaşamak yük olurdu insana.
Neden söz vermiştim ki. Keşke vermeseydim. Hayatımın en büyük yanlışı olmuştu.
Böyle düşünmek istemiyordum. Yavaşça kalktım en sevdiğim köşemden. Yarın işe başlıyordum ve uyanmama son 1.5 saat kalmıştı. O yüzden yavaşça yatağıma yattım. Yatağın gıcırtısı kulaklarıma bir melodi gibi geldi. Yavaşça gözlerim kapanıyordu.
Ben uykusu olmadığı için uyumayan biri değildim. Uykum vardı ama uyumak için bir sebep yoktu. Eğer sebebiniz dinlenmekse zaten bir kaç saat uyku yetiyordu.
Sabah kalktığımda akşamdan hazırladığım kıyafetleri giydim. Bir yandanda bana verilen ve boynumda asılı duracak kartı saçımı bozmadan boynuma geçirmeye çalışıyordum.
Aynanın karşısına geçip göz altlarıma kapatıcı sürdüm. Gözlerim... Gözlerim aynı onunkine benziyordu. Onun gözlerini çok sevsemde kendi gözlerimi hiç bir zaman sevemedim.
Okyanus gibi mavi gözlerim vardı. Kumral saçlarıma uyum sağlıyordu. Saçlarım ne uzun ne de kısaydı. Omuzlarımdan yaklaşık bir karış aşağısında bitiyordu.
Dudağıma hafif bir ruj sürdükten sonra ayağa kalktım. Telefonumu, cüzdanımı ve bana ait belgeleri alıp odamdan çıktım.
Her zaman bindiğim metroya binip oturdum. Kulaklığımı taktım ve insanların kirli gürültüsünden uzaklaşmış oldum.
Hayatımda hiç aşık olmamıştım. Fakat aşk konulu şarkılar dinlemeyi yine de severdim.
İneceğim durak gelince kapıya yöneldim. İnsanlar fazla aceleciydi. Acele etmeye çalışırken kendilerini yıpratmaktan başka hiç bir şey yapmadıklarını birilerinin onlara söylemesi gerekiyordu.
Şirketin önüne geldim. Kocaman binanın önünde durup gözlerimi kapattım. İçimde tamamen hissettikten sonra söz deyip gözlerimi açtım. Evet başlıyoruz.
Danışmaya gidip patronumun odasını sordum. 3. Kat 21 nolu oda. Sanki bilerek seçilmiş gibiydi ama çok önemsemedim.
Odanın önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım. 'Gel' komutunu duyunca içeri girdim. Karşımda uzun boylu sportif bir vücuda sahip, yeşil gözlü ve benim gibi kumral saçlı biri duruyordu. Bu incelememi patronumun sesi böldü.
"Demek ismin Gece."
"Evet efendim."
"Gece gibi sırlarla dolu gözüküyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Cinayet
Short Story"En kusursuz cinayet yaşama sevincini öldürmektir." ~ Paulo Coelho