Multimedya: Başa Sar ~ Ege Can Sal
Yorgunluk... Ama fiziksel değil ruhsal yorgunluk... Ne kadar zor geliyor insana.
Elinizden hiçbir şey gelmiyor. Hayat acımasızca akıp geçiyor.
Tutunduğunuz dallar kırılıyor. Sığındığınız limanlar yıkılıyor. Yola çıktığınız her gemi buzdağına çarpıyor. Yüzme bilseniz bile kurtulamıyorsunuz.
Kontrol sizin elinizden çıkıyor. İradeyi kaybetmek ne kadar zor bir durum. Bizleri insan yapan en önemli özellik belki de irade. Ama kontrol edemiyorsunuz. Akıntıyla sürükleniyorsunuz.
Toparladığınız anda düşüyorsunuz. Gecelerce uyusanız bile dinlenemezken uyku bile anlamsız geliyor insana.
O yorgunluk geçmişiniz gibi gölgelerin ardında izliyor sizi. Gözlerinizden akan yaşlar bile artık fayda etmiyor. Ruhun kan ağlıyor belki. Kalbin kanıyor. Ama susuyorsun. Başını kaldırıyorsun. Hayat devam ediyor.
Ne geçmiş ne gelecek şuana odaklanıp devam ediyorsun. Hayat bu işte duramazsın. Yorulsan bile duramazsın. Bazen istesen de anlatamazsın.
Duyguların artık kelimelere sığmaz. Peki, biz neden ayları belki de yılları bir gecelik uykuya sığdırmaya çalışıyoruz?
Eski görünümlü siyah defterimi kapatıp ayağa kalktım. Turuncu hafif loş ışığın altında kahve eşliğinde yapmayı sevdiğim çok şey vardı. Odamın bir köşesi olmuştu. Aynı zamanda en sevdiğim köşe...
Kitap okuyor, bir şeyler yazıyor ya da dışarıyı izliyordum. Ve bu çok hoşuma gidiyordu. Belki de hoşuma giden tek şeydi...
Saate baktım. Uyanma saatime son 2 saat kalmıştı. Artık uyumam gerekiyordu. Eğer yarın sabah için bir heyecanınız varsa uyumak güzeldi. Çünkü zaman çabuk geçerdi. Ama eğer yoksa uyumak bir geçiştirme olurdu insana. Ya da zaman kaybı...
Az uyur çok vakit geçirirdim. Bunu seviyordum. Şikayetçi değildim. Yatağıma yattım. Gözlerimi kapadım. Uykunun beni kollarına alması uzun sürmedi.
Sabah alarmın sesine hızlıca kalktım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Mavi gözlerimi dikkat çekiciliği ile sönük bırakan göz altlarıma baktım. Göz altlarım gene mosmor olmuştu. Ama alışıktım. Yeni gireceğim işi düşünerek banyodan çıktım.
Bugün rahat geçireceğim son günümdü. Yarın işe başlayacaktım. Ben eğitim hayatım boyunca yabancı dil okumuştum. Böylece 3 yabancı dilimde gelişmişti. Şehirdeki en iyi şirkette şirket sahibinin yanına asistan olarak işe girecektim.
Fransızca, Almanca ve İngilizcemi geliştirmiştim. Ayrıca kodlama dersi de almış böylece bilgisayar kullanımımı geliştirmiştim. Evrak takibi gibi işlerinide yapabiliyordum. Aynı söz verdiğim gibi...
Giyinmemi tamamladıktan sonra ahşap aynanın karşısına geçtim. Makyaj yapmazdım normalde ama göz altlarım yüzünden her gün kapatıcı sürüyordum. Göz altlarıma kapatıcı uyguladıktan sonra telefonumu çantama atıp aşağı indim.
Kahvaltı yapasım olmadığını anlayınca sıcak bir kahve iyi gider diye düşünüp kahve makinasına yöneldim. Kahve olurken telefonumu kontrol ettim. Mesaj gönderecek biri yoktu ama patronum yarın için bilgi içeren bir mesaj atmış olabilirdi.
Tahmin ettiğim gibi oldu. Yarın sabah 9'da orada olmam lazımdı. Patronumun numarasını kaydettikten sonra profiline girdim. Çınar Aksoy'du ismi. Benim asıl dikkatimi çeken şey hakkımda kısmında yazan şeylerdi:
"Kazanana dek kaderle savaşım sürecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Cinayet
Conto"En kusursuz cinayet yaşama sevincini öldürmektir." ~ Paulo Coelho