İçimdeki çocuk avaz avaz bağırıp çocukluğunu arıyordu ve ben koskoca dertlerin sahibi bir insana dönüşüp bu yaşta büyümüştüm . Ne acıydı çocukluğuma çocukluğunu verememek.
Yalnızlığın eseri olmuş bedenim tüm ruhumu sarmıştı adeta ve ben kurtulmak için çabalamaktansa yalnızlığımla dertleşiyordum.
Boşa geçen bilmem kaçıncı gündü ayakta kalmaya çalışmakla uğraşırken bir yandan da olup biteni öylece izliyordum. Hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini bile bile öylece durup izlersin ya hani bunun çaresizliği sarar tüm bedenini tıpkı öylece izliyordum bende. İçimdeki ses bu böyle nereye kadar deyip duruyordu sürekli. Söylesenize hayata bir sıfır geriden başlamış, yaraları olan ve o yaraların üzerine gün geçtikçe yenileri eklenen biri neyden medet umsun, hangi yarasını sarmakla mücadele etsin?
Kendini haklı görmekten başka bir şey yapmayan ve sürekli karşısındakini eleştirmekle uğraşan birileri sarmıştı adeta etrafını. Beyni ona talimatlar verdikçe o inkar ediyor ve ne düşüneceği hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Söyleyin şimdi yarı yolda bırakılmak mı daha acı yoksa bırakılmayacağına inanmak mı?
Çınar'dı bu. Yalnız beni duymamıştı. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. İyice dikkat kesildim. Evet ne dediğini anlayabiliyordum:
"Ben düşünmüyorum artık, eskiden uzun uzun cümleler kurardım ya hani yüksek sesle anlatmaya çalışırdım. Artık anlatmaya tenezzül bile etmiyorum. Kendimle gurur duymaya başlıyorum, baksana kocaman adam oldun diyorum. Küçüklük fotoğrafıma bakarak gülümsüyorum salonda görünce. Çabuk sıkılıyorum. Dondurma yediğimde çok susuyorum, bu yüzden kendime kızıyorum. Bu arada özenmiyorum ben mesela artık o dizideki iki karaktere ikimizi koymuyorum. Halbuki baba-oğul sahneleri hala duygulandırıyor. Artık seni yakıştıramıyorum "buraya". Özlemek de nerden çıkmış? Hiç aklıma getirmiyorum. Canım sıkılıyor. Ama bitiriyorum. Hem de yavaş yavaş değil, en zor anımda senin için, "keşke burda olsaydı vari cümleleri kurmamaya çalışarak bitiriyorum. Bir kere demiştim ya, "Kokunu sen yokken burda hissediyorum" diye, artık hissetmiyorum. Artık kokunu burda hissetmek istemiyorum. En kötüsü de bu ya, seni rüyalarımda görebilmek uğruna gözlerimi tavana dimdik dikerek, dua etmiyorum artık. Artık bazı şeyleri de sen düşün istiyorum. Şarkıyı başlattığımda bambaşka şeyleri düşünüyorum, fatura düşünüyorum en alakasızından. "Acaba ne zaman şarjım biter?" diyorum bazen de. Şarjım da hiç bitmiyor mesela, "yalnız mıyım ben?" diyorum. Sonra kahkaha atıyorum. Çok gülüyorum. "Yaşa be hayatını" diyorum. Sonra, şuan olduğu gibi kendime gülüyorum. Biriyle konuşurken, onun anlattığı konu ilgimi çekmediğinde ilerde çok mutlu olup çocuğuma doğum gününde alacağım hediyeyi seçemeyip kararsız kaldığımı düşlüyorum. Senin gibi bir baba olmayacağım. Anlıyor musun? Bilemiyorum. Belki de en güzeli bu ya, anlamanı bile beklemiyorum. Bilmek de istemiyorum. Zaten yerini bile doldurmaya üşeniyorum. Boş bırakıyorum. Bak şimdi hatırlıyorum da, o verdiğin küçük resmi bile öpmüyorum. Bir yerde otururken, yanımda biri oturmasa bile, artık "keşke gelse de buraya otursa demiyorum. Diyorum ya işte be, yalnız hissetmiyorum. Korkmuyorum da artık, güçlü biri olmaya çalışıyorum. Yenilmemeye çalışıyorum. Sabahları güneş açınca o kadar mutlu oluyorum ki, güneşi öpmek istiyorum. Aşık olmak istiyorum bazen ama sevecek insan bulamıyorum. Üşeniyorum artık. Bazen, "ne de güzel sevmişti beni diyorum. Bazense tam tersini, "ne de güzel sevmiştim onu" diyorum. Sana küfretmiyorum. Hala seni savunuyorum. Tam da şuan bunları düşünürken hiçbir şey yapamıyorum. Ama sen anlamazsın. Zaten bak diyorum ya; ben böyle uzun cümleleri artık sana kurmuyorum. Düşünüyorum. Sadece düşünüyorum. Korkma, sadece büyüyorum. Artık hiç korkma, ben sadece kayboluyorum. Asla korkma, çünkü hayatımı nasıl zehir ettiğini anlıyorum. Yaşanacak hayat bırakmamışsın gerçi bana. Ama olsun, sende biliyorsun ki: Kazanana dek kaderle savaşım sürecek."
Donmuş bir şekilde Çınar'ı dinliyordum. Neler yaşamıştı böyle? İlk defa içimde bir duygudan kırıntılar hissettim. Kendime bile üzülmezken Çınar'a çok üzülmüştüm. Merhamet dolu bir sesle ona seslendim:
"Çınar?"
Yavaşça arkasını döndü beni görünce şok oldu. Gerilmişti. Anlıyordum. Duyduklarım duymamam gereken şeylerdi. Hızla konuşmaya başladı.
"Duydun değil mi? Her şeyi duydun. Özür dilerim. Ben sadece... Canım sıkılmıştı. Ah hayır sadece bunaldım. Aslında-"
Sakin olması için içimden gelen bir dürtü ile sımsıkı ve tüm samimiliğim ile ona sarıldım. Ne yaşamıştı, babası neden hayatını zehir etmişti? Bilmiyorum ama buna onun da ihtiyacı vardı. Önce şaşırdı ama sonra o da sarıldı. Bir süre öyle kaldık. Sonra yavaşça çekildi. Kısık bir sesle konuştu:
"Teşekkür ederim."
Mahcup olmasın diye benim de ona bir şeyler göstermem gerekiyordu.
"Çınar, bi' benimle gelsene."
Deyip elinden tuttum. Ailemin mezarına doğru yürümeye başladık. Bu samimiyet neredendi bilmiyorum ama buna ikimizin de ihtiyacı olduğuna adım gibi emindim.
Ailemin mezarına geldik. 3 ayrı mezar. Annem, babam ve kardeşim... Çınar'a doğru döndüm. Soy adlardan anlamış olacak ki üzgün gözlerle bana baktı.
"Sana acını anlatman için diretmemeliydim. Özür dilerim Gece."
"Önemli değil. Alıştım zaten. Alışığım yani."
"Bir söz duymuştum. Bir kızın en hüzünlü ve içinde bir şeyler gizli olan cümlesi: 'Ben alışığım zaten.' demesiymiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Cinayet
Short Story"En kusursuz cinayet yaşama sevincini öldürmektir." ~ Paulo Coelho