Bazen insan kendi köşesine çekilmeliymiş. Kendi içinde bir yerlerde öylece durmalıymış. İçindeki koca boşluğu doldurma çabasına girer ama her defasında bozgunluğa uğrar dolmayacağını bile bile küçük bir umutla devam edermiş yoluna.
Meğer insan kendi boşluğunda kıvranıp dururmuş, o boşluğu ondan başkası kapatamazmış. Ne başka vücutlar ne başka yüzler ne de başka kokular. Çok alışmış ona kaybedene dek farkında değilmiş ne aptalca değil mi? Sonra o boşlukla yaşamaya başlamış.
Alışmış gibi yapmış kendi yalanını uydurup maskesini takıp köşesine çekilmiş herkese gülümsemiş ama hiç gülümsemezmiş. Bazen kabullenmek gerekirmiş bunu kursağına kadar anlamış. Her insan değil ama çoğu insan bunu yaşamış.
"Ben uyumayı sevmiyorum."
"Nasıl sevmiyorsun? Kim uyumayı sevmez ki?"
"Eğer yarın sabah için bir heyecanın varsa uyumak güzeldir. Çünkü zaman çabuk geçer. Ama eğer yoksa uyumak bir geçiştirme olur insana. Ya da zaman kaybı..."
"Şu an bir nedenin var ama öyle değil mi? Sonuçta sen bir iş kadınısın artık."
"Öyle nedenler değil. Öyle nedenler olsaydı, bir kitap da olurdu bu. Ya da bir filmi bir diziyi bitirmek için uyurdum. Ama öyle şeyler değil işte."
"Ya nasıl şeyler?"
"Bir sevdiğin için yada önemli hissettiğin bir şey için. Uyumak ölümün kardeşidir. Uyanmak ise yeniden doğmak gibi. Yeniden doğmak istiyorsan uyuyup uyanırsın. Tabi yeniden doğmak için sebebim varsa."
"Anladım şimdi. Peki yeniden doğacak yeni bir neden bulamaz mısın?"
"Hayır sanmıyorum."
"Bu sözlerini sana bir gün hatırlatacağım."
"Hatırlat ama bir şey değişmiş olmayacak."
"Göreceğiz."
Kendinden bu kadar emin olması sinirimi bozunca gözlerimi devirdim. Bu hareketinin üzerine yüzünü dolunaya dönüp kafasını hafifçe kaldırarak burnundan güldü. O anki manzara görülmeye değerdi. Dolunayın aydınlattığı hafif esmer yüzü, keskin yüz hatları ve kusursuz gülümsemesi. O kadar güzeldi ki. Yüzyıllarca izlesem doymazd- Gece saçmalama! Ne diyorum ben ya! Böyle düşününce kendimi tokatlayasım geliyor.
Kendimi toparlamak için ona bir soru sordum.
"Kitap okumayı sever misin?"
"Seviyorum tabiki."
"Hangi tür kitaplar?"
"Aksiyon, macera polisiye tabi bir de aşk. Ya sen?"
"Ben genç kurgu seviyorum. Sakin kitaplar."
"Sakin kitaplar güzel ama kendimizi kandırmaya gerek yok."
"Nasıl yani?"
"Gerçek hayat sakin değildir gece kuşu. Aksiyon ve macera doludur. Sürekli bir hareketlilik var. Ve ben bu hareketlilikte boğuluyorum."
Son cümleyi söylememesi gerekiyormuş gibi bir ifade geldi yüzüne. Sonra düzeltti. Bende canım kitaplarımı savunmaya geçtim.
"Gerçek hayat öyle. Doğru diyorsun. Fakat zaten gerçek hayat iğrençken kitaplarıda iğrenç hale getirmeye gerek yok. Ayrıca orası senin ikinci dünyan. İkinci dünyanı kendi kurma imkanın varken onu da mahvetme."
"Hiç bu yönden bakmamıştım gece kuşu. Haklı olabilirsin."
Tak tak sesler gelmeye başlayınca kafamı sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Güzel, bakımlı ve etkileyici güzelliğiyle herkesi etkisi altına alabilecek bir kadın bize doğru yürümeye başladı.
"Çınarrr, bebeğim sen yine mi buradasın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Cinayet
Short Story"En kusursuz cinayet yaşama sevincini öldürmektir." ~ Paulo Coelho