Haber şoyleydi evladım Eric, hastalığım tekrardan nüfuz etti. O an telefonu yere düşürdüm, kalbime bıçaklar saplanıyor gibiydi, tansiyonum arttı sanırsam. Gözümden dökülen göz yaşları sanki şiddetle yağan bir yağmuru andırıyordu. Sonrasında kendimle konuşmaya başladım, "Kesin bu sefer atlatamaz, atlatamaz" diye. Sonrasında ayağa kalktım ve cebimdeki peçeteyle göz yaşlarımı sildim. WinCity Hastanesi'nde olduklarını öğrendim, hemen hastaneye gittim. Girişteki görevliye "Şu odayı arıyorum, nerde?" diye sordum. "Tam karşında, sola dönünce ilk odada," dedi. Hemen odaya girdim, annem hüngür hüngür ağlıyordu. Sebebi neydi? Duvarın arkasından baktığımda babam hareketsiz yatıyordu. Annem beni görünce, "Babanı şuan uyutuyorlar, ilaç vb. şeylerle," dedi. Ben ise, "Ne teşhisi konuldu, babamın dediği doğru mu?" dedim. Annem göz yaşları içinde kolon kanseri olduğunu doğruladı. Çok zor geçen bir süreç olacağı kesindi. Babam ve anneme destek olmam gerekiyordu, fakat kendime işte orası meçhuldü. Neyse, gün bitmiş, saat 00 gelmişti. Bizim ekipten arama gelmişti, "Geçmiş olsun Eric, kötü haberi aldık," hep bir ağızdan taziyelerini ilettiler. Uyumak için koltuğa oturdum, bütün gün gözüme uyku girmemişti. Tabii ki olanlardan sonra uyku düzenim darmadağın olmuştu. Saat 06'ya kadar bomboş oturdum, sonra imsak vakti girdiğinde abdest almak için lavaboya gittim. Aynada yüzüme baktığımda çok kötü ve bitkin gözüküyordum. Neyse, abdesti aldım ve lavabodan çıktım. İbadetimi yerine getirdikten sonra babamın uyanık olduğunu gördüm. Hemen yanına gittim, "Baba, ne oldu sana, kanserin geçmemiş mi veya tekrarlamış mı?" diye sordum. Babam şöyle cevap verdi, "Tek bildiğim şu an çok yorgun olduğum." Sonra havalimanına gittim, evrak işlerim vardı ve 1 aylık iznim sona ermek üzereydi. Ademi gördüm, tokalaştık, dertleştik ve sonrasında evrak işlerini halledip havalimanından ayrıldım. İçimden okuduğum üniversiteye ziyaret etmek geçti ve eski okuluma gittim. Okulun duvarları boyanmış, etraf değişmişti. "Bismillah" diyerek okula adımımı attım. Öğretmen odasından çıkan Nurettin hocamı gördüm, "Merhaba edebiyat hocam, ben Eric," dedim. "He, sen o haylaz çocuk," dedi. Daha sonra sohbet ettik, eski günlere gittik geldik. Artık veda vakti gelmişti, sarıldık ve okuldan çıktım. Hiç okulumu bu kadar özleyeceğimi düşünmezdim. Daha sonra hastaneye geri gittim, odaya girdim. Babama hediye almıştım, o eski saatleri çok severdi. Hediyemi uzattım, hediyeyi aldı ve açtı. "Bu saatten sadece 100 adet üretildi, 1982 model bir Tiko saat," dedi. Teşekkür edip sarıldı, bir anlık içimi huzur kaplamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu
Mystery / Thriller"Kara Kutu," uçak pilotu Eric Wil'in olağanüstü maceralarını konu alan bir hikaye. Kitap, beklenmedik olaylar, zorlu hava koşulları ve duygusal anları bir araya getirerek okuyuculara heyecan verici bir deneyim sunuyor. Eric'in yaşadığı sıra dışı ola...