0:8

82 9 7
                                    

1k olmamıza cok az kalmıs yazarınız bugun duygusal🥹
***
Jisung'dan

Sabah uyandım ve banyoya girdim. vücudumdaki izler iyileşmiyordu. Aksine, her gün daha da çürüyordu. Vücudum, çürüyordu. Artık gizlice sürdüğüm merhemler etki etmeyi bırakmıştı. Bununla nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. Gözlerinin önünde ölüyordum ancak kimse bunu görmüyordu.

Aynadaki görüntüme iç çekip boğazlı kazağımı üzerime geçirdim ve onun üstüne bir hırka giydim. Çantamı da aldıktan sonra odadan çıktım.

Kapıya ilerlerken salondan duyduğum sese kulak kesildim. Biri ağlıyordu. O biri annemdi. Salon kapısından dikkatlice başımı uzattım ve annemin arkasını dönmüş yerdeki bir şeyi hunharca sildiğini gördüm. Ağlıyordu ve... Olamaz.

Kişiliği değişmemişti, bu iyi haliydi ve ağlıyordu. Sildiği şey ise benim kanımdı. Geçen günden kalan, kustuğum kan.

Ben dalmış onu izlerken beni fark etti. Kırmızı gözleriyle yüzüme bakıyordu.

"Oğlum, bu yerdeki şey de ne? Kan... kan gibi duruyor ama bu kadar çok kan nereden geldi? Bence sen boya dökmüşsündür. Evet, evet boya dökülmüştür." dedi. Bir çeşit krizde gibiydi ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Onu teselli mi etmeliydim yoksa o kanın sebebinin kendisi olduğunu mu söylemeliydim?

Bir süre daha yerdeki kanı silmeye çalıştı. Kendi kendine sayıklamaya devam ediyordu. Hırsla yeri siliyor ve git gide daha da sinirleniyordu.

Ben yüzüne bakmaya devam ettikçe bakışları değişti ve yeri silmeyi bırakıp kahkaha atmaya başladı. Gitmişti. Kötü haline geri dönmüştü. O kahkaha atmaya devam ederken hızlıca salondan çıktım ve kendimi kapıdan dışarı attım.

Şu an anlamıştım ki, iyi tarafı travmatik bir şey görünce kontrolü bırakıyordu. Az önce olduğu gibi.

Ve bu hiç iyi değildi.

Kafamı iki yana sallayıp olanları görmezden gelmeye karar verdim ve ayakkabılarımı giyip binadan çıktım.

Tek umudum olan iyi tarafını kontrol etmeyi öğrenmişti. Benim biraz olsa rahat etmemi sağlayan tarafı da artık olmayacaktı. Kontrol artık ondaydı ve bu, kurtuluş yok demekti.

Kafamdaki düşüncelerle sokağın köşesini döndüğümde birine çarptım. Tam özür dileyecekken karşımdakinin Minho olduğunu fark ettim.

"Her zamanki saatinde çıkmadın, ben de seni bekleyeyim dedim. Okula beraber gideriz diye." dediğinde içimi bir mutluluk kaplamıştı. Çocuklar gibi zıplayarak kahkaha atmak istiyordum ama sadece gülümsemekle yetindim. Artık yalnız değildim. Bir arkadaşım vardı.

Bir sırdaşım vardı.

"Eh, gidelim madem." dediğimde gülerek başını salladı ve yan yana ilerlemeye başladık.

Arkadaşlar böyle durumlarda ne konuşurdu?

"Tarih ödevini yaptın mı?" pekala, böyle şeyler konuşurlarmış. Sorduğu sorudan öğrenmiştim.

"Evet, ben Antik Mısır'ı araştırdım. Sen hangi medeniyeti seçtin?" vay be, sohbet edebiliyormuşum. Hoca bize eski bir medeniyet araştırmamızı söylemişti. Çok şükür ki sınıfta sunmayacaktık. Hoca özel olarak bizi çağıracaktı ve ödevleri okuyup yorum yapacaktı.

Köşede gördüğü bir kediye doğru eğilirken soruma cevap verdi; "Osmanlı Devleti'ni araştırdım. Yani şimdiki Türkiye. Bayağı ilgi çekiciydi. Tarihleri çok ilginç."
(as bayrakları amk🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷)

Why Don't You Protect Me? 'minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin