0:6

169 18 19
                                    




bu bölümün şarkısı var: Scars

Minho'dan

Söylediğim cümleden sonra Jisung'un yüzündeki ani değişimi fark etmiştim.

"Üzgünüm, bilmiyordum" dediğinde sırıttım. Üzgün olmasını gerektiren bir şey yoktu. Özelikle o şey benim hakkımdaysa.

"Sorun değil Jisung, gerçekten değil. Unuttum bile" Seni küçük yalancı.

"Herkes hayatımızda sonsuza kadar kalmaz Ji. Her zaman alışır insan. O yüzden benim için üzülme." Ben yeterince üzülüyorum, bir de sen yapma.

İç sesimi görmezden geldim ve beklenti ile Jisung'a döndüm. Bana mesaj attığı andan beri kalbim heyecanla çarpıyordu.

"Ee, açıklamayacak mısın?" Dediğimde gözlerini tekrar bana çevirdi. Konuyu değiştirme çabamı anlamıştı bu yüzden ses etmedi. Bana açıklama yapacağını söylemişti ve açıkçası çok merak ediyordum. Sahi, bu aralar onu çok mu fazla düşünüyordum?

"Açıklamayacağım, göstereceğim." dediğinde şaşkın gözlerle ona bakıyordum ki bir anda üstündeki tişörtü çıkardı. Tamam, bunu gerçekten beklemiyordum.

Gördüklerim karşısında ağzım açık kalmıştı. Göğüslerinin üstünde artık yeşilleşmeye başlamış morartılar, kabuk bağlamış kemer izleri ve... Bir dakika o bıçak izi miydi? Gözlerim önce boynundaki izlerde dolaştı. Parmak izlerinde. Normalde kapattığına adım gibi emin olmuştum o an. Çünkü daha önce fark etmemiştim. Nasıl fark etmezdim?

Daha da aşağılara indiğimde göğüslerindeki izler karşısında kaşlarımı kaldırdım. Morluklar, kızarıklıklar, yanık izleri bile vardı. Karnına geldiğimde o gün ayağa kalkmakta zorlanmasının sebebini anlamış oldum. Karnına tekme atılmıştı. Çok belliydi. Daha da aşağıya inme cesaretini kendimde bulamamıştım. Sadece tişörtünü çıkarmasına rağmen bu kadarsa devamını görmeye dayanabilecek miydim emin değildim.

Ben daha gördüklerimi sindirememişken arkasını döndü ve gözlerim daha ne kadar açılabilirse o kadar açıldı. Sırtı daha da kötü durumdaydı. Yaralardan gerçek ten rengi kaybolmuştu. Omuzlarında parmak izleri, aşağılarda kemer izleri... Bazıları kabuk tutmuş bazıları ise yeniydi. Elimi yavaşça götürüp çıkıntılara hafifçe dokundum. Acıtmamaya özen gösteriyordum ancak Jisung hiç hissetmiyor gibiydi. Acıya bu kadar alışkın olması canımı acıtıyordu.

"Sen sormadan ben anlatayım, lütfen lafımı bölme. ben bitirdikten sonra yorum yapmana izin vereceğim." dediğinde sersemlemiş bir şekilde kafamı salladım ve yanımdaki sandalyeye oturdum. Sandalyemi biraz geri çekince o da karşıma masaya oturdu. karşı karşıyaydık.

"Ben yeni doğmuşken bu annem olacak kadın, Seon. Benim doğduğum gün o da aynı hastanede doğum yapmış ama bebeği oksijen alamadığı için doğduğu gibi ölmüş. Seon'da kişilik bozukluğu olduğu için bunu kabul edememiş. Babam olacak adam Cha Min ise ondan korkmuş. Kaçmak istemiş ama Seon onu manüpile etmiş, Cha Min de gidip yeni doğanların arasından beni gizlice almış. Doktorları tehdit ederek aileme öldüğümü söylemelerini isteyip kendi çocuğunun cesedinin onlara verilmesini istemiş. Seon çok sabırsız, tahammülsüz bir kadın. Özellikle ikinci kişiliğinin çocuklara tahammülü yok. İlk kişiliği çocukları çok sever, özellikle de beni. Ama diğer kişiliği benden nefret ediyor. Ben bu yaşıma gelinceye kadar her sene taşındık. Çünkü komşular beni fark edip müdahale ettiler ve Seon onlara cezalarını verdi. Buradan henüz taşınmama sebebimiz bu. İstesem kaçabilirim, evet. Ama ben gidersem kardeşlerimi kaçırıp bana yaptıklarını yapacaklar. Buna göz yumamam Minho. O yüzden sakın sesini çıkarma. Ölüyor olsam bile, sakın beni kurtarmaya çalışma." Ölüyor olsam bile.

Gözleri dolmuştu anlatırken. Sözleri bittiğinde kan akışım bile durmuştu. Bu çocuğa ne yaşatmışlardı? Dayanamayarak sordum, "sSna başka ne yaptılar?" korkarak sorduğum sorudan alacağım cevabı tahmin bile etmek istemiyordum.

Önce acı bir gülümseme oluştu dudaklarında, sonra anlatmaya başladı. "Nereden başlasam, ben küçükken çok abartmazlardı. Sadece morartılar olurdu. Yaşım büyüdükçe işkenceleri de değişti. Ama beni en çok etkileyen, bu sene başladıkları şey... tecavüz." dediği anda şokla bakakaldım. Daha 17 yaşında bir çocuğa nasıl yapmışlardı bunu? Bizim televizyonda görüp rahatsız olarak kapattığımız tecavüz haberlerini yaşayan biriydi o. Ve ne bunu yaşatanlar acımıştı ona, ne yaşatana göz yumanlar.

"Ne? Nasıl?" kendime gelmem zaman almıştı. Sadece anlatmasıyla beni bu kadar etkileyen şeyleri o yıllardır yaşıyordu.

"Duydun işte. Seon'un ikinci kişiliği Cha Min'e bana tecavüz etmesini söylüyor. Cha Min de korkudan yapıyor. O da içki içerek izliyor. O yüzden bu iki gün okula gelemedim. Çok ağrıtıyor." Son cümlesinden sonra ipler kopmuş, ağlamaya başlamıştı. Bilmediği şey benim de ağlamaya başlayacağımdı. Nasıl dayanmıştı? Anlatırken sesi bile arada alçalıyor, arada titriyordu. Sanki normal bir şeymiş, alışmış gibi anlatması çok içime dokunmuştu. O an onu kendime çekip sarılmak istedim ona. Ve düşündüm ki, beni engelleyecek hiçbir şey yoktu.

...

Jisung'dan

Ben daha ne olduğunu anlamadan ayağa kalktı, omuzlarımdan çekti ve bana sarıldı. Zaten dolu dolu olan gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Şu an resmen Minho'nun omzunda ağlıyordum. Bilerek tam olarak sarmıyordu kolları vücudumu. Acıtmaktan çekiniyordu.

Ellerimi kollarına koyup başımı omzuna daha çok bastırdım. Ellerinden birini yavaş hareketlerle saçlarıma çıkardı. Belki de oradan çektiklerini tahmin etmişti bu yüzden tüy gibiydi dokunuşları.

Çıplak omzuma düşen gözyaşını hissettiğimde irkilerek geri çekildim. Ağlıyor muydu o? Daha dolgun olan üst dudağı alt dudağından ayrılmıştı ve tavşan dişleri gözüküyordu. Burnu da kızarmıştı. Gözleri dolu doluydu. İnci tanesi gibi gözyaşları süzülüyordu yanaklarından. Zaten akan gözyaşlarım onu o halde gördüğümde daha hızlı akmaya başladı.

"Nasıl... Nasıl dayandın bu zamana kadar? Ben bile dinlerken mahvoldum. Nasıl bu kadar güçlüsün. Nasıl dik durabiliyorsun Ji? Sen daha küçücüksün ki, vücudun da minicik hem. Oyuncak bebek gibisin zaten, nasıl kırılmıyorsun? Çok özür dilerim. Daha önce fark edemediğim için çok özür dilerim Ji. Çok-" cümlesini bitirmeden hıçkırarak ağlamaya başladı ve başı omzuma düştü.

Cümlelerinden sonra benim de gözyaşlarım hızlandı. Ama onun benim için ağlamasını istememiştim ki ben. Birkaç dakika sonra sakinleşti fakat başı hala omzumdaydı. Kendi gözyaşlarımı temizledim ve başını omzumdan kaldırmasını sağladım.

Daha sonra ellerimi yanaklarına çıkardım ve gözyaşlarını sildim. Sonra da gülümsemeye çalışarak konuştum. Ama o söylediğim şeylerden sonra daha çok ağlamaya başladı.

"Hey, ağlama olur mu? Yapacak bir şey yok. Hem, alıştım zaten. Artık o kadar acıtmıyor" acıtıyordu, ama bunu ona söyleyemezdim. ve bu dünyanın en acı cümlesiydi.

***

kısa ama anlamlı bir bölüm.

*Düzenlenmiştir*

Why Don't You Protect Me? 'minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin