Klasik olan ama aslında çokta klasik olmayan bir kurguyla sizlerle karşı karşıyayım.
Annesi ve abisi yıllar önce para, şan ve şöhret için katliam'a kurban giden bir gencin, yıllarca intikam için sabırla beklemesiyle başlıyor. Avukat olan kızımız yan...
Telefonu kapattıktan sonra eve geçtim. Kendime gelmek için banyoya gidip doğruca kendimi soğuk suyun altına bıraktım. Banyodan çıktıktan sonra... _____________
Pars'ın kiyafeti:
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
____________
... Hazırlandım ve aşağı mutfağa indim.
Şef - Ayşe
"Ayşe hanım, yemeğim hazır mı?" Dedim. Ayşe hanım "hazır, Pars bey. Buyurun sofraya geçin hemen hazırlıyorum." Dedi. Ben sofraya geçtikten sonra yemeği bekledim.
O sıra da aklıma çok güzel bir fikir geldi. Ama "yapmak doğru olur mu? Zarar görür mü?" diye sorguladım. Ve aniden aklıma oturdu. Kıvanç'ı çağırdım."Kıvanç!" Diye hemen seslendim. Kıvanç gelerek, "buyur, abi" dedi. "Kıvanç, dişleri sökülmüş yavru bir kobra bul ve kutuya koy. Sana verdiğim adresin kapısına akşama doğru bırak. Hemen ardından saklan be Asena Atalay'ın gelmesini bekle. Geldikten sonra bana haber ver!" Dedim. Kıvanç ise "hemen, abi" diyerek gitti.
Yemeğimi yedikten sonra depoya gittim. "Açın kapıyı!" Diye kapı da duran korumalara emrettim. Ve içeri girdim. O sıra da içeriden, "Amına koydukların lan bırakın beni, siz benim kim olduğumu biliyor musunuz! Çıkarın lan beni!" Diye sesler geliyordu.
İçeri bir hışımla girdim. "Eren Beyoğlu!" Diye yüksek bir şekil de ismini çağırdım. İçeri de ses yankılandı. Beyoğlu beni gördüğü gibi süt dökmüş kedi'ye döndü. Beyoğlu'nun yanına geldiğim gibi yüzüne "direk yumruk" attım. Boks da öğrendiğim ağır bir yumruk çeşididir. Beyoğlu bu yumrukla, arkaya doğru oturduğu sandalye ile beraber sertçe düştü ve hemen bayıldı. "Uyandırın bu orospu çocuğunu hemen!" Diye korumalara emir verdim. Korumalar herifin yüzüne sert tokatlar atarak uyandırmaya çalıştı. En sonun da uyandırmayı başardılar.
Uyandığı gibi "Pars bey, b-beni neden buraya kapattınız? Ne suçum var ki benim?" Diye kekeleyerek sormaya başladı. "Konuşmana izin verdiğimi hatırlamıyorum?!" Diye çıkıştım. "Affedin, efendim." Dedi, korku dolu gözlerle bana bakarak. "Sana demedim mi uyuşturucu işini bırakacaksın?! Bırakmazsan canınla ödeyeceğini söylemedim mi, alçak herif?!" Dedim, sinirle. "A-ama, P-Pars be-" "Kapa çeneni!!!" Diye, Beyoğlunun lafını keserek kafasına silah dayadım. "Ne cürretle okullar da uyuşturucu satmaya çalışırsın?!" Dedim ve ardından devam ettim. "Senin oğlunu uyuşturucu komasına sokarak öldüreyim de gör! Sonuçta onunla beraber çalışıyorsunuz değil mi?!" Dedim, sert ve yükses sesle. "A-affedin, Pars bey" Dedi, yalvarır sesle. "Bir daha yapmayacağım. Lütfen yapmayın. Oğluma dokunmayın, söz bırakacağız. Lütfen bırakın yaptığım boku temizleyeyim" diye yalvarmaya başladı. "Tek bir şartım var! Yerine getirirsen, yaşarsın!" Dedim. "T-tabii ne olursa." "Beyin!" Diye lafını kestim. Anlamamış gibi sordu. "N-ne?" "Beyin dedim! Onu bana teslim edeceksin!" Dedim. Hemen kabul etti ve adresini verdi. "Gidin ve getirin buraya! Ama bu sefer elinizden kaçırırsanız siz de ölürsünüz!" Diye, adamlarıma emir verdim. "O gelsin öyle serbest kalırsın!" Deyip, deponun ışığını kapattım ve içeri telsiz bırakıp "bir şey lazım olursa söylersin." Deyip depodan çıktım.