1. BEDENİMDE DEĞİL Kİ...

37 5 8
                                    


Evet arkadaşlar, yeni kurgumuzla hepinize merhaba...

Fazla uzatmadan iyi okumalar diyip aradan çekilmek istiyorum amaaaaaa

Önce şuraya bir başlangıç tarihi ve minik tatlı bir yıldız alalım lütfen ❤️ 🙃

İşte şimdi oldu ❤️ ❤️

..............






Üç odalı evimizin en ücra köşesine çekilmiş gülümseyerek önümdeki kağıtlara bakıyordum. Elimin emeğiydi bunlar. Benim anlımın teriydi. Günlerimin, uykusuz gecelerimin eseri, hayallerimin meyvesiydi...

Kulağıma gelen rahatsız edici cızırtı sesini duymamla daldığım hayallerden sıyrılıp radyoya odaklandım. Kaşlarım yine çatılmıştı. Oturduğum yerden kalkıp sandalyemi ses çıkarmamaya çalışarak kucakladım. Parmaklarımın ucunda radyoyu koyduğum dolaba doğru yürüdüm. Sinyal sürekli gidip durduğundan radyoyu dolabın en üst rafına koyarak bir çare bulmuştum. Sandalyenin üzerine çıkıp radyoya uzanmaya çalıştım. Radyonun cızırtılı sesi kulağımı tırmalayıp dururken buna daha fazla dayanamayacağımı anladım.

Son kez derin bir nefes alıp radyoya doğru bir kez daha uzandım. Birkaç milimlik bir mesafe vardı radyoyla aramda. Ve radyo hala o çirkin sesi çıkarmaya devam ediyordu. Oysa şarkı söylerken ne de güzeldi sesi. Ne güzeldi şarkılar. Anlatırdı gücün yetmediği herşeyi. İnsana tercüman olurdu. Dilsiz duygulara ses olurdu şarkılar...

"Nerede lan o?! Öldüreceğim o şerefsizin çocuğunu?! Okumayacaksın dedim ben ona! Okumayacak! Okuyandan ne olmuş ki birde heves ediyor?!"

Dondum. O an dünya durdu. Ben durdum. Zaman bekledi ve hayat bana bir kez daha ihanet etti o an. Kafamı güç bela çevirip masanın üzerindeki kağıtlara baktım. Kasvet bulaşmıştı artık harelerime. Oysa az önce ne umutlarla bakmıştım o kağıt parçalarına... Arkamdaki kapının sesini duyduğumda sıkıca yumdum gözlerimi. Bitmişti. Bugün, ölüm ensemdeydi...

"Gel lan buraya o***** çocuğu." Ensemden beni kavrayan soğuk parmaklar gerçekliğe acı bir giriş yapmamı sağlarken korkuyla titredim. Ensemden tutan parmakların sahibi beni sert bir şekilde çekmeye çalışınca son çare önümdeki dolabın kapağını tüm gücümle kavradım. Ama başaramamıştım. Buda yetmemişti onu durdurmaya...

Bedenim hızla yere çarparken rafında kurtuluşu aradığım dolapta üzerime yıkıldı. Yerde acı içinde kıvranırken öfkeli ve bir o kadarda sarhoş çıkan sesini duyuyordum. Canım yanmıştı. Yanacaktı ve yanmaya devam edecekti. Gözlerimde ki yaşların süzüldüğünü hissettiğimde kapının önünde bize bakan kadını gördü. Annemi... Susmuştu. Benim yine canım yanıyordu, ağlıyordum. Bir annenin kızı ağlıyordu ama anne susuyordu. Bu kez yüreğim titredi. Yüreğim, kimsesizliğin acısını haykırdı tüm dünyaya. Ama duymadı kimse. Sessiz bir yakarıştı benimkisi. Kimsenin duymadığı o sessiz çığlıkların sahibiydim ben... Hep öyle olmuştum.

Ve o anda odanın içinde bir ses daha duyuldu. Benimle birlikte yere düşen radyo çarpmanın etkisiyle kendine gelmişti. Gözlerimde ki yaşlar akıp gitmeye devam ederken şarkının sözleri şu anıma hitap ediyordu sanki...

"Bu nasıl bir derttir dermanı yoktur,
Bedenimde değil ruhumda sızı
Görünmez bir yara acısı çoktur
Bedenimde değil ruhumda sızı oy oy
Ruhumda sızı oy oy, ruhumda sızı"

Acıyan ruhum muydu gerçekten? Oysa ben gördüğü eziyetlere isyan edeni bedenim sanıyordum.

"Kurşunsuz hançersiz, kansız bir yara
Hiçbir tabib buna bulamaz çara
Keşke mansur gibi çekseler dara
Bedenimde değil ruhumda sızı oy oy
Ruhumda sızı oy oy ruhumda sızı
Bedenimde değil ruhumda sızı oy oy, ruhumda sızı"

DİLSİZİN ÇIĞLIĞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin