3. ÖYLECE GİTTİ...

8 2 0
                                    

Gözlerim saatlerdir duvardaki saat, masadaki telefon ve raftaki tek beyaz dosya arasında mekik dokuyordu. Koltuğumu biraz geri kaydırıp ayaklandım. Mavi dosyalar da kap tarafa geldiğinde aralarına sıkıştırılmış beyaz dosyayı çekip çıkardım. O uyuyalı 3 hafta oluyordu O 3 hafta boyunca her gün defalarca bu dosyaya bakmıştım. Dosya ile beraber masaya geri döndüğümde az önce kalktığım koltuğa oturup dosyayı aradım. Ezbere bildiğim O yazılar yine önüme çıkmışlardı.

"Tuğrul-Nihal Aymergen'in tek çocukları
12.09.1998 doğumlu
Hiç okul kaydı yok
Belirlenmiş ve kronik bir hastalığı yok
12.09.2016 tarihinde ağır yaralanarak hastaneye kaldırıldı.
Olayda görevli memurlar;
112 acil görevli personeli Baran Beyoğlu, İstanbul il emniyet müdürlüğünden komiser Ela Eraslan, 112 personeli Yüsra Akçay... Bla, bla, bla..."

Arka sayfaya çevirdim ve sonra sahip olduğu tek fotoğrafa baktım. 18 yıllık hayatında sadece tek bir fotoğraf karesine sahip olmuştu ve o da kazaraydı. Güzin hanımın çektiği fotoğrafta Kendi bile fark etmeden yer almıştı. Diğer sayfayı çevirdiğimde fotoğrafın büyütülmüş halini gördüm. Kömürden Kara saçları belinin aşağısına kadar geliyordu. Hafif dalgalıydı ve porselen misali teniyle çok uyumluydu. Yeşil gözleri beyaz tende yere denirken dudağının kenarındaki yara izinin bu fotoğrafı ne kadar bozduğunu düşündüm.

Yan sayfaya gözlerim kaydığında kaşlarım hemen çatıldı. 3 hafta önce güç bela çıkarttırdığım darp raporu dosyanın 4. ve sonuncu sayfasındaydı. Birçok kemiği kırılmıştı. Ezikler, çürükler, morluklar her yerdeydi. Sağ kol çıkmış diye kafasına kırıklar vardı. Karşındaki yarık ve patlak dudağı da ortadaydı. Dosya ismini ile kapatırken çekmecemden siyah bir dosya daha çıkardım. Besra'nın yaralı bedeninin fotoğraflarıydı bunlar.

Morarmış bedeni, vücudundaki yeşil izler, kafa derisi ve gür saçlarla gizlenmiş büyük bir boşluk. Saç derisini kazmışlardı be Besra'nın. Ama Besra yarısını kimse görmesin diye örtmüştü üzerini. Acısını kendine saklamıştı... Zaten 18 yıllık hayatımın her gününde öyle yapmamış mıydı...? Öyle olmasaydı bu hale gelebilir miydi? Onun sessiz çığlıklarını daha önceden duysaydın böyle olur muydu her şey? Bu kadar zarar görür Bu kadar yara alır mıydı? Hayır, ben buna izin vermezdim...

Canım telefonunu irkilerek dosyayı kapatıp çağrıyı cevapladım"Ela?"

"Baran hemen hastaneye gelebilir misin? Biliyorum istemiyorsun ama sana ihtiyacımız var."

"Ne oluyor Ela" derken oturduğum yerden kalkmış araba anahtarını ve deri ceketimi elime almıştım. "Besra, Baran. Besra yok..."

Duyduklarım aklımı allak bullak ederken neye uğradığımı şaşırmıştım" Ne demek Besra yok Ela?! Baygın değil miydi o?" Duyduklarım beni olduğum yere mıhlamıştı. Bilinci kapalı bir kız üstelik o kadar yara ile nereye gidebilirdi ki?" Bilmiyorum Baran. Hemen gel lütfen, acele et!"

"Geliyorum Ela, kapat telefonu!"

Koşarak odadan çıkarken bir yandan da deri ceketim üzerime geçiriyordum otoparka doğru koşup hemen arabaya atladım arabam olasılık alışıldık sokaklardan kayarcasına geçerken aklımdaki tek şey bir Esra'nın nerede olabileceği idi nereye gidebilirdi ki nereye gitmiş olabilirdi hele ki bu halde ma yokluğunu açtı o sebepsiz boşluğu şu an o bile dolduramıyordu arabada iner inmez hemen yatan hasta bölümüne konuştum 3 haftadır her gün geldiğim Ama tek bir gün kapısını açmaya cesaret edemediğim o odaya kapısı açıktı odanın birileri buna cesaret etmişti benim aksine o da cenaze yeri gibiydi Ela ve Yüsra koltuğa çekmişlerdi Enes oğul ve Ertuğrul doktorla konuşuyordu Rabia ise elleri cebinde benim yan tarafında kalan duvara kilitlenmişti ne oluyordu burada Allah aşkına nasıl gidebilirdi nasıl izin verirlerdi birkaç adım daha attığımda hepsi beni görmüştü nerede Besra sessizlik odada hüküm sürerken öfkem daha da büyüyordu gözlerim hemen odadaki doktoru buldu gitmesine nasıl izin verirsinizelimle çeneme O varken bir cevap bekledim beni kendime getirecek bir cevap ama yoktu, tıpkı Besra gibi gidişininde bir açıklaması yoktu.

DİLSİZİN ÇIĞLIĞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin