İnsanlarla kurduğumuz ilişkiler içerisinde herhangi bir şeye beslediğimiz kötü veya kırıcı duygulardır umut beslememizi sağlayan. Tabii umut sadece insanlar arasındaki ilişkilerde değil, hayatımız boyunca yaşadığımız her anda ortaya çıkabilecek bir kavramdı. Belki de bir duyguydu... Bunu bilemezdik. Çoğu insan gibi ben de umut besler, bundan güç alırdım.
Bir zamanlar babamın beni aslında sevdiğini fakat çok yaramazlık yaptığım için bana iyi davranmadığını düşünürdüm. Öyle olmadığını, tam olarak beni sevmediğini anlamam biraz geç olmuştu.
Bir keresinde eve hafif sarhoş ve öfkesinden önünü göremez şekilde gelmişti. Evde tektim, o zamanlar annemin 4 yıl önce önümde son savaşını verip bu bencil dünyayı terk etmesini tam olarak kavrayamamış, sadece işi yüzünden çok yorgun düştüğünü düşünüp üzülüyordum. Bir cenazesi bile olmamıştı... Gerçi öldüğünü anlayabilmem için cenazesinin olmasına da gerek yoktu aslında.
Babam sinirli ve sarhoş halde eve gelince çok şaşırmıştım fakat rahattım. Çünkü o zamanlar babam eve geldiğinde yüzünde sürekli bir gülümseme ile ne kadar büyük bir iş aldığından bahseder, bu durum hakkında böbürlenir ve beni kafasına bile takmazdı. Bu sinirinin iş ile ilgisi olduğu belliydi ve ben bir umut sorunu çözebileceğimi sanarak yanında bitmiştim.
"Baba, hoşgeldin. Komşu Safiye teyze dolma getirdi! Seni bekledim, sen yokken yemek istemedim!" diye heycanla konuştum. Babam salona girip kapının karşısındaki tekli koltuğa oturdu sessizce. Oda da sadece onun sinirli nefes alış verişleri duyuluyordu. Düz bakışlarıyla bana döndü. Koyu kahve gözleri bir süre yüzümde oyalandı, ve tekrar gözlerime baktı. Çatılı olan kaşları daha da çatıldığında korkmaya başlamıştım. Fakat umudumu kesmeden konuşmaya devam ettim bir umut diye...
" Baba? Hadisene, hem annem de gelir belki bugün, bize sürpriz yapar ha? O bizim için çok çalışıyor, bizde onun için mutlu olmalıyız." Annemin geleceğine inancım tamdı. O bizim için bu kadar didiniyor, bizden uzakta yaşıyordu. Hem annem babamın moralini yerine getirebilirdi!
Heyecanla babama arkamı dönüp mutfağa gidecekken saçımdan tutulup geriye doğru çekilmemle, sendeleyip yere düştüm. Neler olduğunu kavrayamamışken babam sinirden kıpkırmızı olmuş yüzüyle bana bakarak bağırmaya başladı. "Senin yüzünden! Sen olmasaydın her şey daha iyiye gidebilirdi! Bir de namussuz diye laf çıkaracaksın başımıza. Ne diye elin komşusundan yemek kabul ediyorsun sen?! Ben sana yedirmiyor muyum? Ha?!" diyerek yüzüme bir tokat savurdu.
O sırada kendimi kurtarma çabasıyla ayağa kalkmaya çalışıyordum fakat nafile. Gelen darbeden kaçamadım, ve gelen darbeyle beraber hızla yere savruldum. Kafamı sert bir şekilde beton zemine çarptığımda gözlerim kararıyordu fakat şu an bayılamazdım, olmazdı. Ölürdüm. Kendimi kurtarmam lazımdı. Daha önce kurtarmıştım.
Ben kendime gelmeye çalışırken bir süre geçmiş ve babam bu süre boyunca herhangi bir eylemde bulunmamıştı. "Ben sana göstereceğim anneni! Bekle sen bekle! O şıllık annen de senin gibiydi zaten." dedi sakin bir sesle. Sakinleşmiş gibiydi. Ama ben bunu daha önce deneyimlemiştim. Bu fırtına öncesi sessizlikti...
Acıdan gözlerim dolmuş, önümü göremez olmuştum. Ama bir boşluk bulmam lazımdı. Bu sefer dayanamazdım. Merdivenlere kısa bir bakış atarak, onları gözüme kestirdim. Kapının hemen karşısında sol duvarda kalıyorlardı. Babam şu an sarhoştu ve merdivenleri benim kadar hızlı çıkamazdı. Zaten şu an hafiften yalpalamaya başlamış,dengesini kurmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOPRAK
Teen FictionKendini bildi bileli hayali yurt dışına çıkmak olan ve bunun için çabalayan Toprak KOÇAK bir sabah uyandığında hayatının kökten değişeceğini nereden bilebilirdi ki? -Bir Gerçek Ailem Klişesidir-