Tam 3 gün olmuştu. Koskoca 3 gündür Yeon Doo'yu görmüyordum. Seungmin hyung iyi olduğunu sadece biraz dinlenmeye ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Üniversite sınavına 3 hafta kaldığından okul da devamsızlıkları sorun etmiyordu. Benimse bu süreçte düşünmek için bol bol vaktim olmuştu. Ne yapmam gerektiğini biliyordum ama ikimiz içinde sancılı ve zor olacağı apaçık ortadaydı fakat bunu onun iyiliği için yapmalıydım. Çantamı toplayıp hızla okuldan ayrıldım.
Elim kapı ziline gidip gelirken hala kararsızdım bunu nasıl yapacaktım ki. Arkamdan kapanan kapı sesiyle oraya döndüm. Felix sorar gözlerle bana bakıyordu."Ne bekliyorsun? Çalsana kapıyı."
Benden bir hareket gelmeyince beni geri çekip zile bastı. Kalbim yavaşça hızlanırken Felix'e döndüm.
"Yeon Doo ile kal olur mu?"
Tam soru soracakken kapı açılmıştı. Seungmin hyung sorar gözlerle bize bakarken Felix onu kenara itip içeri girdi.
"Hyung ben! Yeon Doo ile konuşmaya geldim."
Seungmin hyung uzunca gözlerimin içine baktı. Eliyle içeriyi gösterip kenara çekildi. Vakit kaybetmeden içeriye girdim. Elini omzuma koyup sıvazladı.
"Üzgünüm Hyunjin!"
Sertçe yutkunup merdivenlerden yukarıya çıktım. Derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı çalıp içeriye girdim. Yoğun kiraz çiçeği kokusu burnumun sızlamasana sebep olurken gözlerim yatakta çizim yapan bedene kaydı. Kafasını kaldırıp beni görünce yorgun gözleri irileşirken hızla yataktan kalkıp boynuma atladı.
"Hoşgeldin sevgilim! Seni çok özledim."
Kollarımı sıkıca sarıp kokusunu içime çektim. Uzun süre mahrum kalacağımı bilerek sarılmamı her zamankinden uzun tuttum. Cevap vermemem onu rahatsız etmiş olacak ki sorgu dolu bakışlarını yüzümde gezdirdi.
"Sevgilim? Bir sorun mu var? Sen iyi misin?"
Ellerin tuttum. birlikte yatağa oturduk. Koyu göz halkaları uykusunun pekte iyi olmadığını gösteriyordu. Seungmin hyung'un dün söyledikleri tekrar aklıma geldiğinde yutkundum bunu yapmam gerekiyordu. Hyunjin! Biliyorum senden bunu istemek bencillik belki ama sen onu bırakmazsan o seni bırakmaz. Öleceğini bilse de yapmaz bunu. Belki 1 yıl belki 10 yıl sürecek ama iyileşecek. Lütfen kardeşim için bu fedakarlığı yap. Derin bir nefes alıp ellerimdeki ellerini daha da sıkı tuttum.
"Yeon Doo! Bir şey söyleyeceğim ama sakin ol!"
"Ne? Ne oldu?"
"Ben! Ben ayrılmak istiyorum!"
Gözleri anında dolarken kafasını sağa sola salladı.
"Hayır! Sen beni terk etmezsin."
Gözyaşları anında yanaklarından süzülürken kendimi sıktım. Tanrım! Bu görüntü kalbimi parçalıyordu.
"Üzgünüm ama artık seni sevmiyorum. Çok özür dilerim Yeon Doo!"
İnanmazca kafasını salladı.bu sefer o ellerimi sıkıca tuttu.
"Hayır! Abim yüzünden değil mi? O söyledi ayrılmamızı. Ama abartıyor ayrılmamıza gerek yok ki ben iyiyim gerçekten. Çok iyiyim."
Dişlerimi sıkarak kafamla reddettim.
"Abinle alakası yok Yeon Doo! Bu tamamen benimle alakalı. Özür dilerim ama artık seni sevmiyorum. Ayrılmamız en iyisi."
"HAYIR! Yalan söylüyorsun. İyileşmediğim için yapıyorsun."
Ayağa kalkıp bir adım geriye çıktım.
"Hayır! Yalan söylemiyorum. Ben seninle yapamıyorum. Sürekli tetikte olmaktan, sürekli acaba rahatsız oldumu diye düşünmekten yoruldum. Üzgünüm."
Gözlerinde ki hayal kırıklığını gördüğümde ölmek istedim. İçinde bulunduğumuz duruma lanet ettim. Hıçkırıkları artarken kafasını ellerinin arasına alıp sayıklamaya başladı. Vücudu daha önce görmediğim kadar fazla titriyordu. Endişeyle kollarını tuttum. Dış dünya ile bağını koparmış gibi tek yaptığı bağırmak ve ağlamaktı.
"HAYIR! GİTME! Gitme! Gidemezsin. Sende gidemezsin! Hayır! HAYIR!"
"Yeon Doo! KENDİNE GEL! KİM YEON DOO!"
Artık kendimi sıkmayı bırakmıştım. Gözyaşlarım ardı ardına yanaklarımda yol çizerken. Hızla kapıyı açıp bağırdım.
"YARDIM EDİN! HYUNG! FELİX! BİRİSİ YARDIM ETSİN!"
Koştur koştur merdivenden çıkan ikiliyle birlikte tekrar içeriye girdim. Yatağın yanına çökmüş aynı şekilde duran bedene baktım. Buna ben sebep olmuştum. Seungmin hyung konuşmaya çalışırken tek aldığı yanıt, HAYIR! GİTME! Kelimeleriydi. Yarım saat geçmesine rağmen hiç bir değişiklik yoktu. Seungmin hyung endişeyle bize döndü.
"Şimdiye kadar sakinleşmesi gerekiyordu. Biriniz onu alın. Ben arabayı getireceğim. Hastaneye gidiyoruz."
Felix önce davranıp kollarını tuttuğundan kendini geri çekip daha fazla bağırmaya başlamıştı. Felix ne yapacağız bakışları atarken onu kenara çekip kollarımı bedenine sardım kolları anında boynuma dolanırken durumun vahimliğine lanet ettim kendinde değilken bile beni tanıyor, Kabul ediyordu nasıl ben ona zarar verebilirdim ki? Hızla diğer kolumu da bacaklarının altından geçirip ayağa kalktım. Kucağımda titreyen bedeni hiç iyi değildi.
Karşımda boylu boyunca uzanan kiraz çiçeğime baktım. Hastaneye getirir getirmez bir sakinleştirici vermişlerdi o zamandan beri uyuyordu. Durumu psikoloğuna haber vermiştik, o da gelmişti. İyi olacağını söyleyip durmuştu. Ben gidersem gerçekten de iyi olacak mıydı? Derin bir nefes aldım. Yüzünü avuçlarımın arasına alıp son kez dudaklarımızı birleştirdim. Gözyaşlarım onun yanağına düşerken uzun bir süre çekilmedim. Sanki suyun altına girecektim ve bu benim son nefes hakkımdı. Kafamı kaldırıp son kez yüzüne baktım.
"Hoşça kal kiraz çiçeğim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Grow Up! /Hwang Hyunjin
Fanfiction"Bende yaklaşık 5 senedir tedavi görüyorum. Panik ataklı sosyal anksiyete bozukluğum var. O yüzden insanlarla iletişim kurabilmek benim için biraz zor temas konusuna değinmiyorum bile. Ne kadar ezikçe değil mi? Kendi vücuduma bile sahip çıkamıyorum...