★5★

419 30 1
                                    

Aradan uzun zaman geçmişti. Nyks ve Steve sevgililerdi. Steve gösterilere çıkıyordu. Nyks ise bir panik dalgasına kapılmıştı. Steve onun gerçekte kim olduğunu bilmiyordu. Aynı zamanda Nyks onun için büyük bir tehlikeydi. 'Her an patlamaya hazır bir bomba' gibiydi kendine göre. Her geçen gün güçlerini daha çok kullanabilir olmuştu. Bu da içinde daha fazla güç var demekti. Bu onu fazlasıyla korkutuyordu. Eğer Steve'e bir zarar verirse kendini asla affetmezdi. Aynı şekilde bir yolunu bulup abileri ona ulaşırsa ve istemeden onlara da zarar verirse diye ödü kopuyordu.

Steve onun asık suratını fark etmişti. Gramafona bir plak koydu. Nyks'in önüne geçip tek elini uzattı. "Benimle dans eder misiniz Tanrıçam?" Steve ona 'Tanrıçam' diye hitap ediyordu ve bu bile Nyks için iç burkucu bir şeydi. Yinede Steve'in elini tuttu ve beraber dans etmeye başladılar. Tıpkı önceden Loki ve Thor ile dans ettikleri gibi. İkisi de Nyks ile dans etmek için kavga ediyorlardı. Onun kendileri dışında bir erkekle dans etmesini de kıskanıyorlardı.

O fark etmemişti fakat gözleri dolmuştu. Steve nazikçe sağ elini onun yüzüne yerleştirip baş parmağıyla yanağını okşamaya başladı. "Sorun ne Tanrıçam?" Steve nazik biriydi. Kibardı. Bir kız için mükemmel sevgiliydi. Fakat Nyks bunu hak etmediğini düşünüyordu. Her gün Steve'e yalan söylemek zorunda kalıyordu. Bu onu parçalıyordu.

Steve'in elini yavaşça geri indirdi. Steve onun bunu yapmasına şaşırmıştı. "Benim... Sanırım biraz düşünmem gerek." Kısık sesle konuşuyordu. "Neyi?" Göz yaşlarını elinin tersiyle sildi. "Her şeyi. O kadar çok şey oluyor ki ben bunu kaldıramıyorum. Seni tehlikeye atıyorum Steve. Bunu istemiyorum." Gözleri inatla dolmaya devam ediyordu. Steve buna bir anlam veremedi. "Sen neyden bahsediyorsun Nyks? Ne tehlikesi?" Nyks içini çekti. "Belki bir gün Steve. Bugün değil. Bir gün sana bunları anlatmayı çok isterim ama zamanı değil. Ve belki sana bunları anlattığında artık yanımda olmak istemeyeceksin..."

Steve Nyks'in gözlerine bakıyordu fakat Nyks gözlerini yerden çekmedi. Elleriyle eteğini sıkıyordu. "Neden böyle düşündüğünü anlamıyorum. Sana aşığım. Bunu biliyorsun. Neden seni terk edeyim ki?" En zoru da buydu. Steve yalandan hiç hoşlanmayan biriydi ve ona yalan söylediğini söylerse yıkılırdı. "Çünkü seni tanıyorum." Aralarında bir sessizlik oldu. Uzun bir sessizlik.

"Biliyor musun bence bunu şimdi boş vermeliyiz. Bana söylemek istediğinde söylersin ve ne yapacağıma da o zaman karar veririm. Şimdinin tadını çıkartalım. Zaman oldukça kıymetli." Sevgilisinin elini tuttu ve öptü. "Seni cidden hak etmiyorum..." Steve Nyks'in dudaklarına bir buse kondurdu. "Fazlasını bile hak ediyorsun Tanrıçam." Nyks bir anda Steve'e sarıldı.

Steve, Nyks'in duvarlarını geçmeyi başarmıştı.

Onun geceyi kıskandıran koyuluktaki saçlarını okşadı. Ama o zaten 'Gecenin Tanrıçası' değil miydi?

Steve kayıptı. Onun hakkında bildiği son şey orduya gittiğiydi. Nyks'in içi parçalanıyordu. Sevdiği insanların hiç birini göremeyecekti. Ve bu onlarca, belki de yüzlerce yıl devam edecekti. Özlem duymak en acımasız duyguydu ona göre. Steve'i güçleri ile bulmayı bile düşündürtmüştü. Tabii bundan vazgeçti. Güçlerini kullanmak istemiyordu. Tehlikeliydi. Öte yandan da Steve bir ihtimal yaşıyorsa...

Ama düşündü. Öldüyse de her zaman yapmak istediği şeyi yaparak olmuştu. Vatanı uğruna savaşmıştı. Onun ne yaptığını okumuştu haberlerde. 400 asker kurtarmış ve savaşta rol almıştı.

Kapısı çalındı. Nyks merakla kapıyı açtı. Karşısında genç bir kadın vardı. "Nyks, sen misin?" Dedi. Nyks şaşkınlık içerisinde kafasını salladı. "Ben Ajan Carter. Sizinle konuşmaya geldim." Nyks kapıyı tamamen açıp kadını içeri davet etti. "Konu neydi?" Merak içerisindeydi. "Bay Rogers. Onun- öldüğünü düşünüyoruz, maalesef." Nyks nefesini tuttu. Kafasında düşünmesi ile başkasından duyması farklı şeylerdi. İkincisi çok daha can yakıyordu. "Uçağı acil indirmesi gerektiğini söylüyordu. Onunla bizzat iletişimdeydim. Son söylediği şey size haber vermemi istediğiydi." Ne demesi gerektiğini bilemedi. "Onu aradık. Hatta Howard Stark bile onu bizzat aradı ama en ufak bir iz bile yok." Elini ağızına götürdü. "Kaybınız için çok üzgünüm."

Onsuz çok yavaş geçiyordu günler. Kendini değersiz hissediyordu. Ondan başka kimse girmemişti hayatına. Pek çok kişi denemiş ama hiç birine izin vermemişti Nyks. Şu an zihninde dolaşan 3 erkek vardı. Thor, Loki ve Steve. Kendine lanet etti. Sevmenin büyük bir zayıflık olduğuna karar verdi. Çünkü sevdiklerini kaybedince büyük bir boşluk açılıyordu hayatında. Dolduramıyordu o boşluğu bir türlü.

Ölümsüz değildi belki ama çok uzun ömürlü biriydi. Lanetli olduğuna inandırdı kendini. Başka açıklaması olamazdı. Artık Asgard'a geri dönmeyi bile düşünüyordu. Oraya giderse ne olacağını da biliyordu. Onu vazgeçiren nokta da buydu. Giderse hayatı tutsak geçecekti. Burada bir nebze de olsun özgürdü. Göze batmamak için birkaç yılda bir iş değiştiriyordu. Boş zamanlarında Steve, Loki veya Thor'u düşünmemek için kılıç çalışıyordu. Zaten mükemmel olduğu kılıç kullanımında artık kimse onu yenemezdi.

Uzun yıllar geçmişti. Bu zaman cidden geçmek bilememişti. Bir Tanrıça için oldukça berbat bir durumdaydı. Loki onun bu halini görse oldukça sinirlendirdi.

Yeterince çalışma yaptığına karar verdi. Televizyonun karşısına, koltuğa oturdu. Haber kanallarına bakacaktı elbet. Haberlerden başka bir şey izlemiyordu. Mirdgard'lılara iyice alışmıştı. Bir telefonu vardı mesela. Gerçi kullanmıyordu onu da. Arayacak kimsesi yoktu.

Haber kanallarının birinde durdu. Siyah saç, yeşil göz, beyaz ten... Bunu unutmak mümkün değildi. "Loki?!" Şoktaydı. Loki Dünya'daydı! Onlara hükmetmek istiyordu. "Ah inanamıyorum!" Bunu durdurması gerekiyordu. Loki dinlese dinlese Nyks'i dinlerdi. Bunu yapacaktı.

Nyks ★ Gecenin TanrıçasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin