🍓

179 12 8
                                    

Kantinde boş boş oturmuş Nisa ve platonik aşkı karşılaşsın diye bekliyorduk.

Ben kahvemi içiyordum, Nisa ise ikide bir kapıya bakıyordu.

"Donuyorum Nisa acaba gitsek mi?" sınıfa göre kantin çok soğuktu ve üşüyordum.

"Bekle ya gelecek hissediyorum." ofladım ve kahvemden bir yudum daha aldım.

Nisayla dokuzuncu sınıftan beri arkadaştım ve hep yanyanaydık. Benim aksime neşeli ve konuşkandı. Ben ne kadar ters ve utangaçsam o da sosyal ve dışadönüktü. Bu yüzden birbirimizin eksiklerini tamamladığımızı düşünürdüm ve genelde ona imrenirdim.

Gözlüklerimi saçlarımı ittirip kafama koydum. Dinlendirici gözlüktü, bu aralar çok çalıştığımdan başım ağrıyordu.

"Ülkü diyorum ki, yarın sen kütüphaneye gitmesen de Gratis'e gidip babalarımızı batırdıktan sonra kahve mi içsek?" başta reddedecektim ancak sonrasında bu kız kıza vaktin bana da iyi geleceğini farkettim.

"Olur, kitapçıya da gireriz." biz konuşurken arkadan Nisa'nın hoşlandığı zibidi gelmişti.

"Nisa sakın panikleme, Mert ve ekürileri kantine giriş yaptı." göz ucuyla bakıp gözlerimi kaçırdım. Fark edilmek istemezdik ancak Nisa çoktan heyecandan ne yapacağını şaşırmıştı.

"Ne! Saçım düzgün mü, rimelim dağılmış mı?" dedi saçlarını eliyle düzeltirken. Dalgalı kumral saçları ve ela gözleri ile bebek gibi gözüküyordu. Ayrıca fiziği de gayet güzeldi.

"Harika gözüküyorsun." tam o sırada bizim oturduğumuz masaya doğru geldiklerini gördüğümde ben de şaşkındım.

"Oturabilir miyiz?" dedi Mert. Nisa cilve moodunu açmıştı. Gözlerini süzdü, gülümsedi.

"Tabi oturabilirsiniz." Mert ve yanındaki esmer çocuk oturdular. Diğer arkadaşları imalı gülüşlerle başka masaya geçti.

"Nisa'ydı değil mi?" kesinlikle 'Ay adımı da biliyor!' atağı geçiriyordu ama içindendi.

"Evet, memnun oldum sen?" dedi yedi sülalesinin e-devletinde yazmayan şeyleri stalklayarak öğrendiği çocuğa. Tokalaştılar. Yanımdaki esmer, uzun boylu çocuk elini uzattı. Mert ve arkadaşları basket takımındaydı. Bizim sınıftan bir kaç kişide takımdaydı. Hatta Akgün maçını izlemeye gelenleri yok yazdırmıyordu.

"Emir." dedi. İnsanlarla baştan tanışmaktan çok geriliyordum. Tek yakın arkadaşım Nisa'ydı ve bana yetiyordu. Aşkla aram hiç olmamıştı. İnsanlar bana ters bir kız derdi, bense sadece kabuğumun dışına çıkmak istemeyen bir asosyaldim. Ve Nisa ne kadar denese de aksini istemiyordum. Utangaçlıktan bağımsız yalnızlığa karşı duyulan bir sevgiydi benim hissettiğim.

"Ülkü." dedim nezaketen ve elinin ucunu tuttum. Tamamen avucumu tutacakken elimi geri çektim.

"Memnun oldum Ülkü." dedi. Yalan da olsa mecburen,

"Ben de." dedim. Mert, Nisa'ya maçlarından bahsederken Emir de onlara katıldı.

"Kızlar siz de bizi izlemeye gelsenize." diye bir teklifte bulundu Emir. Nisa ikimizin yerine atlayıp

"Olur, geliriz." dedi. Masa altında bir şey alacakmış gibi yapıp bacağını çimdikledim. Yüzünü buruştursa da istifini bozmadı.

"Attığım basketleri Ülkü için atacağım." dediğinde yüzümde mimik oynamadı. Bunların hiçbiri ilgi çekici değildi.

Yanımıza Akgün yaklaştı, ne ara geldiğini fark etmemiştim. Mertlerin de onu tanıdığından emindim. Aynı takımdalardı ve Akgün, Akgün'dü işte. Suratında onda pek görülmeyen tuhaf, gergin bir ifade vardı. Yeşil gözlerini kısmış Emir'e bakıyordu.

"Oo Akgün naber kardeşim?" diye ayağa kalktı Mert. Nisa sanki doğaüstü bir şey yapmış gibi Mert'in her hareketine hayran hayran bakıyordu.

"Aynı sen?" huzursuz olduğu belliydi, gevşeklik yapmıyordu.

"İyi, biz de arkadaşlarla oturuyorduk."

"Allah Allah, siz tanışıyor musunuz?" sanki tanışmamızda bir sakınca varmış gibiydi tavrı. Emir gülümsedi,

"Yeni tanıştık." dedi.

"Ya öyle mi, tüh bozacağım ama Ülkü'nün benimle gelmesi lazım." bozmaktan memnun bir hali vardı ama neyse ki bozacağı bir şey yoktu. İlk defa Akgün'ün varlığından bu kadar memnundum.

"Niye?" diye benim yerime atladı Emir.

"Sonra gelir Ülkü seninle, oturuyorduk ne güzel." dedi Nisa neşeli sesiyle. Kafasında dörtlü date hayalleri kurduğunu belli ediyordu lakin yanımdaki beni yalnızca huzursuz etmişti. Akgün soruyu cevaplandıramayıp 'E hadi sen de bir şey de' der gibi kaşlarıyla Mert'i işaret etti.

"Kitap verecekti Akgün bana." aklıma ilk geleni söylemiştim. Akgün elini sırtına attı ve sadece benim görebileceğim şekilde onay işareti yaptı. Bütün bu olanları niye yapıyordu bilmiyordum ancak işime geldiğinden devam ettirdim.

"Ne kitabıymış bu?" dedi Nisa.

"İmparatorluğun Son Yüzyılı, çok sevdiğim bir kitaptır. İstersen Başkanım okuduktan sonra sana versin." dedi Akgün.

"Sonra versen olmuyor mu?" Emir uzatınca Akgün,

"Olmuyor kardeşim, başka sorun varsa da yanıtlamayacağız. Git ağlayarak günlüğüne yaz." dedi ve hızlıca kantinden bizi çıkardı.

Hızlı hızlı ilerlemeye devam ediyordu ki kolunu tuttum. Kumral saçlarını eliyle dağıttı.

"N'apıyorsun Akgün?" dedim kaşlarımı çatıp.

"İpe un seriyorum Çilek sen?" yine neşeli haline dönmüştü.

"Akgün!" sesimi biraz yükselttiğimde bakışlar bize dönmüştü. Utançla etrafıma baktım.

"Emret Başkanım." istemsizce üzerimdeki gerginlik geçmişti ve ben de farkettirmemeye çalışsam da gülümsüyordum. Üstelik kolunu hala tutuyordum da.

"Niye bana yardım ettin?"

"Aramızda bir kitabın lafı olmaz, ben senin sağ kolunum hem." asla ciddiye almıyordu yada işine öyle geliyordu.

"Of , tamam demiyorum bir şey, sınıfa gidiyorum ben." dedim. O da sırıta sırıta arkamdan geliyordu. Anlam veremesem de bugün bana yardım etmişti ve farkında değildi belki de ancak niye yapmıştı bilmiyordum. Belki de bilmek istemiyordum.

Çilek (Yarı Texting) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin