(Yüsra'nın ağzından)
Acılarımızı sayamayız öyle değil mi?
Çokta olsa az da olsa acıtır.Fakat bir sayısı yoktur acının, kiminde daimi kiminde de geçicidir.Bir yerinin acıması gibi değildir, mesela o geçicidir ama bu geçmez.Her hatırlayışında aynı şeyleri baştan yaşamışçasına acıtır.İşte şu an tam bunu yaşıyordum.Bazı gecelerimin hiç sabahı olmayacak sanırdım.O rutubet kokan odada canımı yakmaktan ötesi yoktu.
Yemin ederim ki, odada geçirdiğim kışlar babamın bakışlarından daha sıcaktı.Bunca sevgisizliğin arasında kendinden feragat eden sadece bendim.Kendimden eksildim, yok oldum.Görmediler.Göremezlerdi ya! Zaten ben onlar için yoktum, hiç olmamıştım.Ah benim zalim babam.
Beni boğduğun o hırçın sular, yangınımı söndürmeye de yeter miydi?
Saçlarımdan tutup sürükleyen ellerin demirden zincirlerden farksızdı.
Bil ki, ellerin sadece saçlarımı sarmadı.
Hayatım iki elinin arasındaydı.
Bağırsam ne çare?Nefesimi kesen sen olduktan sonra...
Nefesimi kestin, sesimi kıstın.Oysaki tüm kötü duyguların toplandığı o yüz ifadene karşı, bu defa bütün acımasızlığımla söyleyeğim onca şey vardı.Her şeyden korktuğun gibi benden de korktun.
Neden korktun ki?Halbuki ben o köşe bucak kaçtığın para babalarından daha masumdum, biliyor musun? Yaktığın ellerime hiç kan bulaşmamıştı.Tek bir şeyden eminim, korktuklarının arasında gücünün yettiği sadece bendim.
Başardın baba!Ben de senden korktum ama senin gibi değil.Ben deli gibi korktum baba, kontrol edemediğin öfken karşısında titredim.Önümden ardımdan ayrılmayan gölgen, daimi korkuları omuzuma yükledi.Beni en çok korkutmayı başardığın anı anlatayım mı baba?
Hayır o sayısız işkenceler ettiğin geceler değil.Odada korkmamak için yaktığım tek mumun ateşini iki parmağınla söndürmüştün.
O gün ilk defa beni karanlıkta bırakmıştın ve bunun son olmayacağını o gece anlamıştım.
Mumu da alıp odadan çıkmıştın.
Bilirsin ben karanlıktan çok korkarım. hatta en iyi sen bilirsin...zafiyetlerimin üzerinde oyunlar kurmayı.
Biliyor musun baba?Bu yaşıma geldim hâlâ oyun kuramadım çünkü ben hiç çocuk olmadım.Çocuk yaşında oyunlar kurması gereken ben, üzerimde türlü oyunlar kuran otuz yaşında sen.
Yaşayamadığın çocukluğun bir canavara dönüşüp ensemden hiç inmedi.Duvarlara çarpan çığlıklarım infilak etmedi mi hiç kulaklarında?
Oysa gerçekten ikimizde birer çocuk olsaydık.Hatta belki de kızının yanına beş çayı içmeye gelen bir baba olsaydın, şu an kendimi iyileştirmek için bu kadar çabalamazdım.
Aramızda bir fark vardı ve ben bunun çok erken farkına vardım.
Ben minik piyonlarla oynamayı seçerdim sense daima şah ve mat yapmayı severdin.Tebrikler baba!Büyük oynadın, sana yakışan da buydu zaten fakat kaçınılmaz bir gerçek daha var, sen sadece gücü küçük bir kıza yeten korkaksın.-Kızın
Gözyaşlarımı sildim.
Her defasında yaptığım gibi, babama olan duygularımı yüzüne söyleyemezdim fakat yazmak bana iyi gelirdi.Babam için yazdığım bu mektupları kitap haline getirmek isterdim, tüm dünya babamın acımasızlığına şahit olsun isterdim.Üstümü giyinmiştim, kolumdaki saati düzeltip son kez aynada kısa saçlarımı düzelttim.Gece sahura kalktığım için hâlâ uykum vardı ama bugün okula gitmeden önce kütüphaneye gitmem gerekiyordu.
Ayakkabılarımı giyinip hızlıca aşağı indim ve kütüphanenin yolunu tuttum.Çok şükür ki bindiğim otobüs fazla kalabalık değildi.Yaklaşık bir saat sonra kafamı otobüsün camından kaldırdım ve otobüsten indim.Kütüphanenin kapısından içeri girdim ve sessiz adımlarla şiir kitaplarının olduğu yere ilerledim.
İşte oradaydı!Nazım Hikmet Ran şiirleri.Fakat boyum raflara uzanmıyordu.Sessizce ofladım.
Ve tanıdık bir ses geldi."Hanımefendi, uzanamıyorsunuz galiba?"
Gülümsedim, Ömerdi bu.
"Evet beyefendi uzanamıyorum."dedim, tebessümle.
Gülümsemeye dahi korkuyordum çünkü izlenme ihtimalimiz içimi ürpertiyordu."Şu kitap değil mi? " dedi, istediğim kitabı gösterirken.
"Evet o."dedim, fısıldayarak.
Uzun boyuyla hiç zorlanmadan kitabı aldı ve bana vermeden rastgele bir sayfa açtı.Gözlerini kapatıp ellerini satırlarda gezdirdi ve rastgele bir satırda durdu." Yaşamak:ümitli bir iştir, sevgilim,
yaşamak:seni sevmek gibi ciddi bir iştir."dedi ve bir an gözlerini çekmedi.
Daha sonra kendine gelmiş gibi gözlerini ayırdı.Gülümsedim," Keşke yaşamak seni sevmek kadar güzel olsaydı."dediğimde, gülümsedi.
Kitaplarla ilgileniyormuş gibi yapıyordu.Elindeki kitabı bana bakmadan uzattı.Dikkat çekmemeye çalışıyordu. İkimizde hâlâ Kitaplarla ilgileniyormuş gibi yapıyorduk.Fısıltısı kulağıma ilişti.
" Seni seviyorum.""Ben de, ben de seni seviyorum."dedim, bakışlarımla kitapları üzmeye devam ederken.
Göz ucuyla ona baktığımda gülümsüyordu.Ben de ona eşlik ettim.
Yanımdan ayrılmadan önce son kez fısıldadı."Eteğin çok yakışmış, kıskandım seni." dediğinde sessizce kıkırdadım.
Dizimin altındaki eteğim oldukça sıradan olsa da kombinime fazlasıyla uyuyordu."Teşekkür ederim yakışıklı."dedim sessizce.
"Ben gidiyorum güzel kız, okulda görüşürüz."dedi ve yanımdan uzaklaştı.İşte böyle geçiyordu günlerimiz.Hep diken üstünde.
O benden önce sınıfta olacaktı muhtemelen.Biraz daha kitaplarla oyalandıktan sonra, istediğim kitabı alıp çıktım.Yaklaşık on beş dakikada okula varmıştım, kütüphaneyle arası çok azdı.Fakülteden içeri girip dersin işleneceği amfiye doğru ilerledim.
İçeri girdiğimde gözlerim onu aradı.
Karşıdan telaşla geliyordu, telefon kulağındaydı.Bir şey mi olmuştu.
Beni bile fark etmemişti.Hızlıca yanımdan geçecekken omzuma çarptı."Ömer, ne oluyor?Ne bu telaş?"
"KAMER ABİM," dedi, telaşla.
"Kamer abim Çağan abiyi koruyayım derken yaralanmış!Ameliyata alınmış."-Bölüm sonu-
Bölüm sonuuu.
Birazcık da hüzün :')
Yüsra ağlayan kekim...
Biliyorum fazla heyecanlı bir yerde bıraktım ama birazcık sabrederiz bence🥺
Afitap'ın tepkisini merak ediyorsunuzdur diye düşünüyorum.
Bir sonraki bölüm yine bu hafta içinde olacak, merakınız kısa sürecek İnşaAllah.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pide Kuyruğu •Texting•
ChickLitAfitap:Bana bak pide hırsızı! Afitap:Ben o pide kuyruğunda kaç saat bekledim biliyor musun? Afitap:Şu mübarek Ramazan ayında hırsızlık yapmaya utanmıyor musun? Kamer:Ne hırsızlığı, ne diyorsunuz? kamer:Ayrıca pide kuyruğunda ne çalmış olabilirim? Af...