Gurur

492 7 0
                                    

Merhaba arkadaşlar. Hikaye aslında burada başlıyor zaman geçtikçe biraz daha hızlanacak. Ne kadar erotik bir hal alır hiçbir fikrim yok ama ilk defa kendimi bu tip bir şeyi yazmak için zorluyorum çünkü cinsellik bir yazarın utanmaması gereken bir şey. Dünya bunun üzerine dönerken yokmuş gibi davranmak saçma. Medyada müzik var baş karakterim evden içeri girerken açmanızı tavsiye ederim. İyi okumalar yorumlarınızı  esirgemeyin lütfen.

Gereğinden fazla büyük villanın önünde dururken ne hissedeceğimi bilemiyordum.  
Sadece büyük bir boşluk vardı.
Güneş tenime yavaş yavaş değiyor, ağır ağır doğuyordu.
Bense batıyordum.
Şu an tam anlamıyla...
Neydim sahi?
Kaybetmiş?
Yıkılmış?
Mutsuz?
Hayır... Hiçbiri değil. Sadece hissiz.
Parmak iziyle açılan kapıya parmağımı bastım.
Minik bir sesten sonra kapı açıldı. İşte tam o an hissettim. Mutsuzluk, özlem, pişmanlık en çok da yalnızlık. Saat 5 buçuktu ve ben dünyada tek başımaydım. Benim için önemli olan her şey hayatımdan kaybolup gitmişti. Ailem, arkadaşlarım, öykülerim...
Yavaşça bahçe kapısından iç kapıya doğru ilerledim.
Mükemmel düzenlenmiş bahçenin ortasına geldiğimde durdum.
Korkuyordum. Saçma bir şekilde zaten kaybetmiş olduğum babamı tekrar kaybetmekten korkuyordum.

Kaybedecek hiçbir şeyin yok.

Bu düşünce tüm vücuduma yayıldı. Her hücreye, zihnimin en kuytu köşelerine. O an, güçlü hissettim. Her şeyi yapabilirmiş gibi.

Güçlü olmak istemiyorum, sadece biri beni sevsin istiyorum. Beni hayal kırıklığına uğratmamış biri.

Oraya oturdum. Bahçenin tam ortasına. Orturdum ve ağlamaya başladım.
Saçma sapan bir şekilde her şey bir kitabın içinde geçiyormuş gibi geliyordu.
Başkasının yazdığı bir kitabın içine düşmüştüm. Kitabın türünü, yazarını ve adını bilmiyordum. Sadece içindeydim. Ilk defa yan karakter değildim. Kişiliğim ve seçimlerim bir şeyleri belirliyordu ama baş karakter olmama rağmen aslında önemli olan benim ne düşündüğüm değildi. Önemli olan yazarın ne istediğiydi.
Hayatımda hiç bu kadar kapana kısılmış hissetmemiştim.
O an tanrıyı anladım.
Eğer bir tanrı varsa iyi bir yazar olmadığını umuyordum.Çünkü çoğu iyi yazar hüzünlü hikayeler yazardı.

Omzumda bir el hissettim.

" Burada boşuna ağlama kızım Devrim sana dönmez.Hem sen içeri nasıl girdin."

Kafamı kaldırıp konuşana baktım.
Çikolata kahvesi ama kızarmış gözler. Patlamış bir dudak. Karışmış saçlar.
Sanırım tanrının canı fena sıkılmıştı ve dünyaya inip benimle oynamaya  karar vermişti.
Zeus adına...

Birbirimize gözlerimizi dikip baktık.
Devrim... Çok tanıdık geliyordu. Çocuk mükemmel gözlerini üzerimde dolaştırdı, bir şeyleri anlamaya çalışıyor gibiydi.

" Devrim'in senin gibi biriyle ne işi olur ki?"

" Niye neyim varmış? "

" Ufaksın. "

Çok safsın ufaklık.

Kafamda barmenin sesi yankılandı. O an bu tanrısal varlıktan nefret ettim.
Yavaşça yerimden kalktım.

" Devrim kim bilmiyorum. "

" O zaman burda ne işin var? "

Kalbime minik bıçaklar batmaya başladı. Ne yaptığımı yeni idrak ediyor gibiydim. Benim burada ne işim vardı?
Beni terk eden bir adamın yanına mı dönecektim.

Tükürdüğünü mü yalayacaksın?

Eğer buraya girmezsem annemin yanına dönecektim.

Öykülerini mi satacaksın?

Ya burada kalıp gururumu ayaklar altına alacaktım. Ya da eve dönüp düşünce özgürlüğüme kadar her şeyimden vazgeçecek ve kendi paramı kazanana kadar cehennemi  yaşayacaktım.

"Cevap vermiyecek misin ufaklık?"

Ufaklık...

" Sikerim gururu. "  deyip arkamı döndüm.

Hızlıca eve ilerledim. Büyük ihtimalle afalladığı için önce peşimden gelmedi. Sonra arkamdan gelen ayak seslerini duydum. Gururumun üzerine basarak yürüyordu...
Parmak izi tanıma sistemine parmağımı basıp yüzümü kapıya yaklaştırdım ve mekanik sesi duydum.

Deniz KUL

Açılan kapı sesiyle birlikte içeri girdim. Gereksiz bulduğum her türlü zenginliğin içinden yürüyerek oturma odasına ilerledim.
Tam o sırada ortalığı yıkacak boyutta bir köpek havlası duydum.
Birileri merdivenden koşarak iniyordu.  
Aniden üzerime kocaman bir şey atladı.
Sarı yaşlı bir golden. Ağlamamak için kendimi tuttum ve beni yalayan köpeğe sarılarak sakinleşmesini bekledim. 

" Tanrı aşkına sakin ol Köpük."

Ben adını söyleyince havlayıp kafasını omzuma  bıraktı.

"Kalk üzerimden oğlum."

İtat edip kalktı.

Yerden hafifçe kalktığımda yaklaşık 6 kişilik bir ekip bana bakıyordu.

O kadın, kas yığını bir Yunan tanrısı , Yarımcımız Şadiye abla ve oğlu Ömer, kahverengi gözlü Zeus ve babam...

Gözleri dolu dolu olan babama baktım.

" Döneceğini biliyordum..."

Sesi ağlamak üzereymiş gibi çıkıyordu.

Hiçbir şey söylemedim.Hiçbirine bakmadım.Sadece Şadiye ablaya döndüm.

" Hatun bana depresyon kahvaltımdan hazırlasana çok acıktım. "

Sanırım bu hayatım boyunca yaşadığım en dramatik ve en havalı sahneydi.   

BARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin