Bölüm 9

48 4 0
                                    

Bu bölüm sessizliğe mahkum olan bedenlerin sızısı olsun...

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Bazen kendimizi hem yorgun hem bitkin hem de berbat hissederiz. Birinin bize nasıl olduğumuzu sormasını bekleriz. Ona anlatmak isteriz kendimizi, yorgunluğumuzu, ne denli büyük sancılarımızı ama o mesajı gördüğümüz gibi iyiyim der geçeriz. Acılarımızı anlatmayı da beceremeyiz. Aslında becerebilmekten çok insanların bize acımasını istemediğimiz için kendimize saklarız onları ve sonunda içimize kapanır kalırız. Sessiz, sakin ve olgun dururuz dışarıdan bakan herkesin gözünde ama en çocuk olmak isteyen, en bağıra çağıra konuşmak isteyen ve en heyecanlı duyguları tatmak isteyenler aslında bizizdir. Duygularımızı hep bastıran düşüncelerimizdir işte. "Sen üzüldün diye onları da üzemezsin." , "Onlar mutlu sadece sen mutsuzsun çünkü sen abartıyorsun." veya "Sakinleş, bunlar geçici ,boş ver." deriz kendi kendimize. Bu cümleler kimine normal cümleler olarak gözükürler. Ama bu cümleleri kimse kendi kendine kurmak zorunda kalmamalıdır. Ağır cümleler çünkü bunlar. Bir insan kendine bu cümleleri kurma düzeyine gelmişse demek oluyor ki o insan artık hayata tutunmak için bir sebep aramıyor. Öylesine yaşıyor. Öylesine nefes alıyor. Öylesine gülümsüyor. Her şeyiyle sahteleşiyor ama bunu kimse anlamasın diye de her acısını içine gömüyor. Onlar da çığlık atarak ağlamak istiyorlar ama hakları yok ki işte. Onlar bastırılarak sessizce ağlamaya mahkum edilmiş insanlar. Onlar her şeyi sessizce yaşamaya alışmış yorgun bedenler. Onlar hayatta kendini aramaya en çok istekli olan ruhlara sahip bedenlerken yolda ruhu parçalanan, ümitleri yok olan ve sonunda kayan yıldızlar aslında her biri. Peki ya ben? Benim ne farkım var onlardan? Benim tek farkım yaşama tutunmak için kendime bir hedef bulabilmiş olmam. İntikam almak uğruna izine çıkmış olmam. Tek farkım bu yoksa duygularımız, düşüncelerimiz ve de eylemlerimiz bir. Benim farkım içimde sönmek bilmez olan bu ateş. Acı, kızgınlık ve de kin... 

Sizlere bu saatten sonra ben yalnızım dememe gerek olduğunu düşünmüyorum çünkü ruhlar tükenmeden önce ilk yalnızlığı tadarlar. Bedenim acılara karşı sızlarken haykırarak ağlardım, şimdi kalbim sızlıyor ve ben sessizce aynadan boynumda süzülerek giden gözyaşlarımı izliyorum. Onların her biri benim kaybettiğim yıllarım, ailem, kardeşim dediğim insan ve kendim için akıyor. Ama ben o kadar hissizleşmişim ki onları sadece izleyerek fark edebiliyorum. Ben bu değildim beni böyle olmaya zorladılar. 

Gözlerimi açtığımda yanı başımda elimi tutmuş birini görmeyi beklemiyordum. Benim kimsem yoktu bu kimdi? Birden elimi çekince o da kafasını kaldırdı. Neden o olmak zorundaydı?

-Sonunda uyanmışsın Karıcığım.

O iğrenç gülümsemesiyle bana gülümsedi. Kusma isteğim tekrar geri geldi. Ondan tiksiniyordum, ondan nefret ediyordum, ondan nefret ediyordum ve ondan intikam alacaktım. Peki kalbim onu görmeye daha fazla dayanabilecek miydi. Yüzüne tükürme isteğime, onu öldüresiye dövme isteğime, onu öldürme isteğime engel olabilecek miydi zihnim? Kalbimle zihnim tekrar çatışmıştı ama bu çatışma haklı bir çatışmaydı bu sefer. İkisi de aynı kişiden nefret ediyordu bu sefer. "Bu sefer yapabilecek miydim?", "Başaracak mıydım?" gibi düşünceler aklımın ucundan bile geçmiyor çünkü ben yapacaktım. Bunu tüm benliğimle, ruhumun son saniyeleri dahi olsa istiyordum ve yapacaktım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 29 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin