Araba lunaparkın önünde durduğunda San aşağı inip küçük olanın kapısını büyük bir centilmenlikle açtı. Reverans yaparak Wooyoung'un önünde eğildikten sonra gülümseyerek arabanın kapısını kapatmıştı.
"Çok centilmensiniz beyefendi..." Wooyoung kollarını önündeki adamın boynuna sarmıştı. "Gidelim" Wooyoung geri çekildiğinde San onu belinden tutarak yürütmeye başlamıştı.
Güneşin batışıyla birlikte lunapark, binlerce renkli ışıkla aydınlanırken, karnaval müziği ve neşeli çığlıklarla dolup taşıyordu. Wooyoung ve San, heyecanla lunaparkın girişinden içeri adım attıklarında, büyülü bir dünyanın kapılarını araladıklarını hissettiler.
Birlikte lunaparka girdiklerinde, rengarenk ışıklar ve neşeli müzikleriyle karşılandılar. Hemen yanlarında ki bir dönme dolaba baktıklarında, içlerinde bir heyecan dalgası hissettiler. "Belki de ilk olarak buraya girebiliriz" dedi San, gülümseyerek.
Wooyoung, San'ın önerisini sevinçle kabul etti ve dönme dolaba doğru yürümeye başladılar. Kuyrukta beklerken birbirleriyle şakalaşıp sohbet ettiler. Sıra kendilerine geldiğinde, iki genç coşkulu bir şekilde kabinlerine bindiler.
Dönme dolap yavaşça hareket etmeye başladığında, Wooyoung ve San, etraflarındaki manzarayı izlemeye başladılar. Yüksekten lunaparkın tümüne bakarak, birlikte geçirdikleri bu özel anın tadını çıkardılar.
Wooyoung ve San, lunaparkın hareketli kalabalığında birbirlerine karışmış, gülümseyen yüzler arasında yalnızca birbirlerini görebiliyorlardı. Gece ilerledikçe, dönme dolabın rengarenk ışıkları etrafa yayıldı, gökyüzüne yıldızlarla yarışıyordu.
Dönme dolabın en üstünde, şehrin ışıkları altında, San'ın gözlerindeki parıltıyı gören Wooyoung sessizce elini uzattı ve San'ın elini yakaladı. Büyük olan, kalbinin ritmini adeta göğsünü döven bir orkestra gibi hissediyordu. Ancak Wooyoung'un sıcak dokunuşu, ona huzur veriyordu. Yükseklerde, zamanın durduğu bir noktada, sadece birbirlerinin varlığına odaklandılar.
Gökyüzünün altında, her bir yıldız onların aşkını kutluyor gibi parlıyordu. Wooyoung ve San, birbirlerine olan sevgilerinin en saf ve en güzel anını yaşadılar. Her bir bakış, her bir gülümseme, birbirlerine duydukları derin sevgiyi ifade ediyordu. Gözlerindeki parıltı, içlerindeki coşkuyu yansıtıyordu. O an, onların birbirlerine duyduğu sevginin en saf halini temsil ediyordu.
***
Dönme dolaptan inip karaya ayak bastıklarında, Wooyoung ve San açlıkla mücadele ediyorlardı. Lunaparkın heyecanıyla birlikte mideleri de guruldayarak yemek yemeye karar verdiler. Birlikte lunaparkın en sevilen yerlerinden birindeki bir restorana doğru yola çıktılar. Yolda, birbirlerinin elini sıkıca tutarak, gecenin romantik anını konuşuyorlardı.
Restorana vardıklarında, masalarına oturup menüyü incelerken, birbirlerinin gözlerindeki mutluluk ve sevgi dolu bakışlarla birbirlerine gülümsediler. Birlikte yedikleri yemek, romantik gecelerinin lezzetli bir hatırası olacaktı.
***
Yemek yerken, Wooyoung gözlerinin içine bakarak San'a dönüp gülümsedi. "Neden gülüyorsun hyung?" diye sordu merakla.
San bir an düşündü ve sonra tekrar gülerek, "Gülmeyeyim mi?" diye yanıt verdi. Wooyoung, onun gülümsemesinin ardındaki sebebi anlamak için ısrar etti. "Gülüşünün sebebi olacaksam gül."
San, bir an duraksadı, sonra Wooyoung'un elini sıkıca tutarak, "Seni seviyorum Wooyoung," dedi. Küçük olanın kalbi hızla atmaya başladı, ama San'ın sıcak bakışları onu rahatlattı.
Masadaki romantik atmosfer, onların birbirlerine olan sevgilerini daha da derinleştirdi. Birlikte yedikleri yemek, sadece midelerini değil, aynı zamanda kalplerini de doyuruyordu.
-
Gülüşünün kıyısına sığınıp bir ömür beklemekteydi bu aşık.
choiwoosanni ❤️🩹🥺İyi ki doğdun Sannie'm 💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baby's Promise [WOOSAN]
Fanfiction---------------------------------- Bu hikaye tamamen kurgudur. Gerçek kişilerle alakası yoktur. Nefret söylemi, küfür ve rahatsız edici içerik bulundurabilir. ---------------------------------- @choiwoosanni'e 💞