dört

132 20 16
                                    




Terapi koltuğuna oturduğum her an kendimle yüzleşmek zorunda kaldığım korkunç, içe dönük bir yolculuk gibiydi. Terapistin gözlerine bakarak konuşmak zorunda kaldığımda içimde zincirlerini kırmayı bekleyen korkunç bir benliğim olduğunun farkındalığıyla o koltukta oturmak, bazen sadece cesur kimselerin yapabileceği bir gösteriydi. Her şey gibi, bu da bir gösteriydi işte. Çoğu zaman ihtiyacım olduğunu düşünmediği fakat çevremdekilerin zoruyla geldiğim, kendimce anlatacak hiçbir şeyim olmamasına rağmen biraz ondan biraz bundan konuşarak bir saatimi geçirdiğim, içi dolu görünen oysa duyguların bile dolduramayacağı boş bir odaydı. Veya kendime her şeyin doğru yapıldığına dair söylediğim yalanı devam ettirme isteğiyle yalan söylemeye devam ettiğim bir kurum. Cevap ne olursa olsun günün sonunda puslu gözleriyle beni izleyen küçük benliğimi bir an kilitlediğim karanlık zindanda görüyor, onu yeniden açlığına mahkum edip kendime hatırlatıyordum: Ben artık kötü biriyim. Kötü şeyler yapan, kötü biri. Karmanın pençesinde bir gün can vermek zorunda olan, o güne kadarsa zirvedeki yalnızlığımın tadını tıpkı mücevherlerinin arasına gömülmüş aç gözlü Smaug gibi sahip olduklarımın arasında geçirecektim. Yeni bir düşman çıkana ve onu bertaraf etmem gerekene kadar.

"Nasılsın?" diye sordu terapistim. Uzun bir aranın ardından ilk görüşmemizdi. Açıkçası vakit bulamamaktan çok, gelmek istemediğimden gelmiyordum. Fakat son olanlardan sonra biriyle konuşma ihtiyacımı daha fazla görmezden gelememiştim. Üstelik anlatacağım kişi nesnel veya öznel hiçbir fikrini paylaşmayacak, bana yol göstermek için kolları sıvamayacak ve doğrusu gün bittiğinde benim derdimle kendini meşgul etmeyecek biri olmalıydı. Bu yüzden terapist benim için en kolay seçenekti.

"Her zamanki gibi," diyerek cevap verdim. Her zamanki gibi olumlu ya da olumsuz hiçbir şey hissetmiyordum. Sadece kafam gittikçe ağırlaşan bir market torbası gibiydi.

"Neler oldu son günlerde?"

Neler oldu... Uçsuz bucaksız cevap seçeneklerinden birine karar vermek zordu. Aptal bir sırıtma yerleşti suratıma. Düşünene kadar ne kadar çok şey yaşadığımı, onlarla nasıl mücadele ettiğimi ancak fark edebiliyordum. Onları yaşarken hepsi birer andan ibaretken, geriye dönük düşünme seanslarımda, bir andan çok daha uzun olduklarını, aslında gölgelerinin belki de haftalar boyunca beni takip ettiğini fark ediyordum.

"Son seansımızdan bu yana o kadar fazla şey oldu ki günlüğünü tutmadığım için şimdi biraz pişman oldum."

"İstediğin yerden anlatmaya başlayabilirsin."

"Bana bir keresinde çevremdeki insanların tüm ilgisinin üzerimde olmasının nasıl hissettirdiğini sormuştunuz ve ben de size inanılmaz bir tatmin duygusu yaşattığını söylemiştim. Mesleğinizden dolayı bana asla söylemeyeceğinizi bilsem bile, o gün herkesin bana karşı bir ilgisi olamayacağını düşündüğünüzü biliyorum fakat içtenlikle söylüyorum ki size bir saniye bile katılmamıştım. Çünkü herkes, ama istisnasız herkes benimle ilgilenirdi. Tabii ki kısa süre önceye kadar."

"Öncelikle hakkımda yaptığın çıkarımın sebebini öğrenebilir miyim? Bununla ilgili hiçbir fikir belirtmemiş olmama rağmen sana karşı negatif bir tutum, hatta neredeyse alaycı bir aşağılama ile yaklaştığımı düşünüyormuş gibi söyledin. Seni böyle düşünmeye iten ya da argümanını destekleyecek davranışım hangisiydi?"

Kelime oyunlarında iyiydi. Soruyordu çünkü tam olarak öyle düşünmüştü. Muhtemelen kendini benimle ilgilenen diğer insanların yerine koymuş, onun ilgisini çekmediğimden ötürü başkalarının da böyle yaklaşacağını düşünmüştü. Fakat ona yeterince doğru ve hileli yaklaşırsam, o da elbet günün sonunda diğerleriyle aynı kaderi paylaşırdı. Bu konuda son derece emin olduğum için kendimi açıklama gereği duymadım.

milyon dolarlık bebek | hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin