beş

122 22 19
                                    

"Hyunjin!"

Ayaklarım bana ihanet ediyordu. Rüzgar yaşlardan ıslanmış yüzümü yalayıp geçerken büyükannemin binbir güçlükle tarayıp dize getirdiği uzun saçlarım uçuşuyordu. Durmam gerektiğini, gücümün tükendiğini biliyordum ama koşmak zorundaydım. Birkaç yüz metre önümde gitmekte olan kırmızı arabaya yetişmeyi her şeyden çok istiyordum çünkü.

"Hyunjin! Dur!"

Fakat ayaklarım bana ihanet ediyordu. Küçük bacaklarım bu kadar uzun bir koşu için yeterince kuvvetli değildi. Üstelik arabanın içindekiler bir çocuğa bunu yaptıracak kadar gaddarlardı ve durmaya da pek niyetleri yoktu. Yine de akan burnumu içime çeke çeke koşturmaya devam ettim. Arabayla aramdaki mesafe buna rağmen gittikçe açılıyordu. Bir süre sonra onu göremeyeceğim kadar uzaklaştı ve ardında yalnızca uçuşan toz bulutları kaldı.

"Hyunjin, dur dedim sana!"

Yine, ayaklarım ısrarla bana ihanet ediyordu.

***

"Hyunjin."

Gözlerim öyle bir boşluktaydı ki adım gerçekten güçlü bir şekilde zikredilene dek nerede olduğumu kavrayamadım. Nereden çıktığını bilmediğim bir anı, beni gafil avlamıştı. Aslında geçen günkü terapiden beri olur olmadık anlarda aklıma üşüşüyordu eski anılarım. Onları durduramıyordum ve bu son derece rahatsız ediciydi. Sanki zihnimde çok uzun süredir kilitli tuttuğum şey açılmış, bir bir yerlere saçılıyordu. Korkunç, hatta çaresiz hissettiren bu deneyimde ne yapacağımı bilememek de üzerimdeki yükü arttırıyordu.

"Beni dinliyor musun?" dedi Kang Eun elini yavaşça koluma yerleştirirken. Sorunun cevabından emin olsa da söyleyebilecek kadar cesaretli miyim merak ediyordu. Oysa biraz ötede aynı masada oturan Minho ve Seungmin'e baktığımı biliyor, neden onlara bakarken kendimden bu kadar uzaklaştığımı anlayamıyordu.

"Dalmışım," diyerek çektim kolumu kendime. Bana dokunmasına tahammül edemiyordum. Hele ki telefonda söylediklerinden sonra gözümdeki yeri, eskisi gibi olamayacak kadar alçalmıştı. Yani önceden yaptığım gibi ona karşı sahte davranamayacak, sanki bana yaptığı her şeyi kabul edebilirmişim gibi görünmeyecektim. Onunla barışmayı kabul etme nedenim, Kang Eun'a bayılmam değildi. Sadece dava süreciyle ilgileniyordum; bu gidişle onun da sonuçlanmasını beklemeden Kang Eun'dan kurtulmanın bir yolunu bulacaktım.

"Ayakta kaldık. Oturalım mı şöyle?"

Gösterdiği yere baktım. Herkesten uzak, yalnızca ikimiz için ayarlandığı belli olan süslü bir masayı işaret ediyordu. Olması gerektiği gibi beni herkesten ayıran, herkese durması gereken yeri gösteren bir masaydı. Fakat bugün, içimde büyüyen bir şeyler vardı ve son derece korkutucu buluyor olsam da bu masada oturursam sakladığım her anı gün yüzüne çıkacakmış gibi hissediyordum. Saçma ve batıl olduğunun farkında olsam da gözümün önünden bir türlü gitmeyen görüntüler yüzünden herkesten uzak durmanın bana iyi gelmeyeceği kanaatindeydim. İnsan içine karışmalı, zihnimi bugünün gündeminden uzaklaştırmalı ve yeniden, tüm geçmişinden arınmış Hyunjin olmalıydım.

"Başka bir masaya oturalım."

"Her yer dolu gördüğün gibi."

Göz ucuyla Seungmin'in masası baktım tekrardan. O gün yaptığım epik konuşmadan sonra onların masasına oturmanın tezat kaçacağının farkındaydım. Etrafı hızla taradıktan sonra Seungmin ve Minho'nun masasına yakın fakat şirketteki birkaç sözü geçen adamın oturduğu masaya ilişti gözüm.

milyon dolarlık bebek | hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin