Bugün günlerden çarşambaydı ve okulun tam 3. Günüydü. Daha sınıfımıza alışamadan beden dersine girecektik. En azından son 2 dersti ve bir şey yapmasakta oturup dedikodu yapabilirdik. Artık sabah erken kalkmaya alıştığım için Elay'a ölümcül bakışlar atmıyordum.
Elimi yüzümü yıkayıp çantama bedende giymek için rahat şeyler koydum ve Elay'da koydu mu acaba diye sormak istedim. Bize kahvaltı hazırlamakla meşgul olduğu için ilk seslenişimi duymamıştı. İçimden söve söve mutfağa gittim ve Elay'ı dürttüm. "Sen iyice sağır oldun he! İki saattir sana sesleniyorum."
Sitem ederek dudaklarımı büzdüğümde gerçekten duymamış olacak ki şaşırmış gibi "Aa!" Yaptı. "Ne için seslenmiştin ki?" Tribi bir kenara bırakıp yine normale döndüm ve sordum. "Bedende giyecek rahat şeyler aldın mı yanına?" Bir düşünür gibi oldu ve hemen "Lan ben onu koymayı unuttum!" Diyerek beni kaldırdı ve tost makinasının oraya götürdü. Elimi tost makinesine tutuşturup hemen odaya gittiğinde tost makinesiyle ufak çaplı bir bakışma yaşadım.
Ben makineye baskı uygularken içeriden "Eğer o tostlar yanarsa bende seni yakarım Mira haberin olsun." Diye bir uyarı dolu ses geldi. Dayak yemek istemediğim için dikkatle makineyi açtım ve gördüğüm manzara karşısında ağzım açıkta kaldı. Tostlar yanmış! Ben yaktım demiyordum çünkü kendi kendine yanmıştı ve ben sadece baskı uygulamıştım.
Makinenin kapağını açıp yanmış tostları bir kenara aldım ve fişi çektim. Aç acına okula gidemeyeceğimiz için buz dolabına gidip kapağını açtım. Sağlık düşünen birisi değildim, ne bulsam yerdim. O yüzden birkaç zeytin, domates ve peynir çıkarttım ve dilimlenmiş ekmekleri masaya koydum. Elay için çok iyi bir sunum yapmıştım ve gelince bana teşekkür edecekti. (İnşallah)
Sonunda işini bitirip mutfağa gelen Elay beni masada oturmuş onu beklerken gördü. İlk masadaki sunumlu tabaklara, daha sonra da yanmış tostlara baktı. Gözlerini kocaman açıp bana doğru baktığında hemen bakışlarınırı tanıyıp ayağa fırladım. Masanın diğer tarafına geçip Elay'ın konuşmasına bile izin vermeden kendimi savundum.
"Bak benim suçum değildi. Ben onlara yanın diye bir talimat vermedim kendiliğinden yandılarsa benim suçum değil! Ayrıca sana mis gibi sunum yaptım daha ne istiyorsun?"
Dediklerime daha çok sinir olmuş olacak ki gülmeye başladı. "Kızım sen ne zaman kendi suçunu kabullenmeyi öğreneceksin acaba? Yakmışsın tostları yakmış! Hala tostun suçu diyorsun."Ellerimi belimin iki yanına koyup dudaklarımı büzdüm. Benim suçum olmayan bir şeyi kabullenemezdim.
"Benim suçum değildi." Dediğimde göz devirip pes etti ve masaya oturdu. "Hadi gel bari ne varsa onları yiyelimde yine okula geç kalmayalım." Beni döver diye korkup yavaş yavaş geldim ve karşısındaki sandalyeye oturdum. Zararsız olduğunu anladığımda hemen masada ne gördüysem yiyip karnımı bir güzel doyurmuştum, aynı şekilde Elay'da."Hadi obur şey, zaten yavaş yiyorsun birde çok yemen çıktı başıma. Hızlıca çantaları alıp çıkalım." Bende utanma diye bir şey olmadığı için sırıtıp övgü olarak kabul etmiştim. Koltuğa bıraktığım çantamı aldım ve Elay'la beraber çıktık. Hava tam bahar havasıydı ve yüzüme çarpan temiz bahar havası sırıtmama neden olmuştu. Elay'da benim gibi keyifle mırıldandığında aynı şeylere aynı anda mutlu olduğumuz için gülmüştük.
"Hava bugün çok güzel!" Onu onaylayıp keyifle koluna girdim. "Senden güzel değil tabiki." Yine romantikliğim üzerimdeydi. Çapkın çapkın dudağımı ısırıp Elay'a baktığımda odun bir kız olduğu için şiddetle karşılık vermeyi seçmişti. Kafama aldığım darbeyle siyah, demir çerçeveli gözlüğüm yamulmuş, bende etrafımda 1 tur dönmüştüm.
"E az daha abart Mira!" Diye bana kınayan bakışlar atan Elay'a gülerek karşılık vermiştim. "Gözlüğüm bile yamuldu kızım, ben mi abartıyorum?" Tabiki o abartıyordu. "Tamam, biraz gözlüğün yamulmuş olabilir ama-" Der demez devamını bile dinlemeden "He canım he. " Diyerek sözünü kesmiş oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Sevgisi
RomanceBirbirine düşman iki genç ve eskiden birbirine aşık olan en yakın arkadaşları!