Okula gitmek için kalktığımda hiç okula gidesim olmadığını farkettim ama ilk haftadan yok yazılamazdım, o yüzden gitmem lazımdı. "Kankaa, hiç gidesim yok yaa!" Elay'a isyan ederken Elay kaşlarını çatarak yanıma geldi. "Bana bak bakim, eğer o çocuk içinse seni döverim ha. Paşa paşa gidicez sıramıza oturucaz. Asıl onun rahatsız olması lazım senin değil."
Bana güven verici şekilde konuştu ve kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa doğru gitti. Haklıydı ama yinede içimde bir his vardı, ne olduğunu çözemediğim bir his.
"Gelmeyi düşünmüyosun galiba." Doğru ya, kahvaltıyı unuttum. "Hemen geliyorumm." Deyip hızlıca mutfağa gittim. Kıyamam her sabah bizim kahvaltı hazırlıyordu. Yerime geçip oturdum ve direk ne varsa tabağıma doldurdum. "Mira." Elay'ın bana seslenmesiyle ağzım dolu dolu, elimde yemeklerle Elay'a baktım.
İlk halime bakıp gülmemeye çalıştı, daha sonra da boğazı gıcık yapmış gibi öksürdü. "Formanı giymeyecek misin?" Dediği şeyle üzerime baktım. "Lan,formamı giyinmeyi unutmuşum!" Elimdeki börekleri bırakmadan hızla kalkıp odaya koştum. Elay'ın arkamdan kıkırdadığını da duymuştum.
Dolabı açtığımda her zaman sıkıla sıkıla giydiğim formayla göz göze geldim. "Ya, bugün forma giymesem müdür görür mü ki?" Kendi kendime konuşurken içimdeki ses giyme dedi. Seni mi kırıcam canım! Giyme dersen giymem tabiki.
Hemen formayı ittirip giyecek kıyafet aradım. Elay beni kesecekti ama ben burda hâla giyecek kıyafet arıyordum. Dikkat çekmemek için altıma siyah giyinmek daha iyi olurdu. Beyaz bir t-shirt ve onunla uyumlu siyah bir kargo pantolon buldum. Hemen vakit kaybetmeden üzerimi değiştirdim ve klasik saçımı arkadan at kuyruğu yaptım.
"Mira, kaç saattir napıyorsun kızım okula geç kalıcaz!" Telaşlı telaştı çantasını sırtına takan Elay'a döndüm. "Yeni hazırlandım ya, napim?" Göz devirerek bana baktı. "Aferin canım, kahvaltınıda edemedin tabi. Şimdi okulda yemek yemek diye başımın etini yiyeceksin." O sızlanırken bende aynada kendime bakmakla meşguldüm.
"Yok yok yemem, hadi artık çıkalım çünkü geç kalmak üzereyiz." Yatağın üzerine attığım çantamı alıp sırtıma taktım. Kapıya doğru giderken Elay'ın söylentilerini duymamazlıktan geldim.
Yol boyu ilk günki gibi acele edip durdu ama ben onun tam tersi olduğum için yavaş yavaş, eğlene eğlene gidiyordum. Hava bugün çok soğuktu. Burnunun ucu kızarmış Elay ellerine üfleye üfleye cebindeki telefonu çıkardı. Anında gerilip bana baktı ve "Saat 08:56 olmuş!" Diye bağırdı. Kesin geç kalmıştık. Ben sorun etmezdim ama Elay ilk haftadan yok yazılırsa beni keserdi.
"O zaman koşalım." Çok soğuk kanlı bir şekilde söylemiştim ama gerildiğim yüzümden okunuyordur. "Tamam, en iyisi öyle yapmak." Boynumuza geçirdiğimiz şallarımızı ağzımızı örtecek şekilde kapattık ve Elay önde olmak şartıyla koşmaya başladık.
Ben asla koşamayan birisiydim, o yüzden hep nefes nefese kalmıştım ve her yerimiz donmuştu. Bu kadar acıya yine geç kalmıştık ama yinede okula yetişebilmiştik. Sınıfa çıkarken telefondan saate baktık ve bildiğimiz gibi 6 dakika geç kalmıştık.
Oflaya oflaya çıkmaya devam ettik. Sınıf kapısına geldiğimizde derin bir nefes alıp birbirimize baktık ve kapıyı açtık. Hoca yoklama alıyordu, bir kişiyi daha okuyup bize baktı ve mahçup mahçup sınıfa girdik.
Herkesin gözü bizim üzerimizdeydi, arka taraflardan birinin Uraz'ı dürtüp "Aha geldi senin baş belası." Dediğini duydum. Onlar gülüşürken hoca sadece uyaran bakışlar attı ve bize döndü. "Niye bu kadar geç kaldınız?" Elay tam konuşacakken hızla araya girdim ve hocaya yaklaştım. Kulağına doğru eğilip fısıldadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Sevgisi
RomanceBirbirine düşman iki genç ve eskiden birbirine aşık olan en yakın arkadaşları!