Bazen söylemek istediklerini dile getiremezsin. Sanki demir ağlar boğazını sıkıyormuş gibi. Söylemek istediklerini ne kadar çok söylemek istersen söyle ama yine de bu demir ağlar hayatında hep olacak.Yarın pazartesi. Okulun ilk günü. Babam zaten kaydımı yaptırdığı için sorun yoktu. Sabah beni servis alacaktı. Okulum biraz uzaktı bu yüzden servis ile gitmem gerekiyordu. Şehri bilsem yürüyerek giderim. Yanı başımda ki masanın üzerinde duran soğumuş kahveye gözüm kaydı. O çocuk ona baktığımı görmemeliydi. Bir kaç saniye sonra tekrar ona baktım. Kendi halinde basketbol oynuyordu.
Acaba ismi neydi? Gidip de soramam değil mi "Adın ne senin yakışıklı çocuk!" diye. Komik olur ve ilk günden kendimi rezil etmek istemem. Öyle bir özgüvenim de yok zaten. Kahvem soğuduğu için mutfağa gittim kahveyi döktüm ve yıkadım. Kahvenin bardağının üzerinde iki tane kalp vardı. Şirindi, bunu bana doğum günümde annem almıştı. 2 yıl önce demek istedim aslında. Neyse ki 3 ay sonra yine doğum günüm var. 17. Doğum günüm.
Kendi hediyelerimi kendim para biriktirerek alıyordum. İzmir'deyken bir yaz tatilinde öylesine kasiyerlik yapmıştım. O paralarla istediğim eşyaları aldım. Babam bana harçlık verirdi her okul sabahı. 10 TL. Yeter miydi ki? Param yetmediği içinde bir şey alamıyordum tabii ki. Bende her sabah para verdiği için günlerce harcamayıp 10 TL 10 TL koparırdım babamdan her gün. Okulun kantininden 10 TL'ye düzgün bir şey yoktu. Sevmediğim garip şeyler vardı. En sevdiğim çikolata Laviva. I bile 15 TL.
Babama da diyemiyorum "Bu çok az, biraz daha verir misin?" diye. Sonra "Nesi yetmiyor bunlar sana!" deyip geçiştiriyor. Daha sabah kardeşime 50 TL vermişti oysa. Sıla'da bu duruma üzüldüğü için birazını bana veriyordu. Her kardeş Sıla gibi olsa değil mi? Odama çıktım ve kitaplığıma yöneldim. Biriktirdiğim paralarla almıştım bunları. Çok değerlilerdi benim için. Yeni aldığım hiç okumadığım kitaplar vardı. Henüz okuduğum kitap bitmeden okuyamazdım onları. Masamın üzerine baktım. Eşyalarım dağınıktı, dünden hazırlayamamıştım. Hemen masama yönelip kalem kutularını yerleştirdim. Defterimi kenara koymuştum. Masanın üzerindeki raflara okul ile alakalı eşyaları koyacaktım. Ders kitabı, ders defteri gibi.
Kitap okumaktan daha başka hobilerimde vardı. Çok güzel şarkı söylerim, çok güzel de resim yapardım. Resimlerim o kadar fazla güzel olmasada 5-6 kez tabloya muhteşem şeyler çizmiştim. Şarkı olarak ise yazdığım hiç şarkı yok. Eski okulumda kulüpler vardı. Resim kulübü, müzik kulübü, spor kulübü ve kütüphane kulübü. Ben tabii ki en sevdiğim kütüphane kulübündeydim. Şimdi ki okulumda da var mıydı bilmiyorum.
Camdan dışarıya baktığımda güneş hâlâ tepedeydi. Aşağı parka inip oksijen depolamak istedim. Yanıma çantamı aldım. İçine kulaklığımı, anahtarımı, telefonumu ve okumak istediğim kitabı aldım. Annemlere haber verip indim aşağıya. Çok huzurluydu. Boş banklardan birine oturup huzurlu piyano müziklerinden birini açtım. Kulaklığı taktım ve kitabı açıp okumaya başladım.
Tam içine dalıp gitmişken ayağıma bir basketbol topu gelmeye başladı. Acele acele kulaklığı çıkarıp baktım. O çocuğun topuymuş! Hemen ayağımla topu ittirdim. Çocuk "Teşekkür ederim." dedi. "Rica ederim..." diye mırıldandım bende. Kalbim bir anlığına gümlemeyi bırakamadı. Kulaklığımı tekrar takıp kitap okumaya devam ettim.
Ben kitabın içine dalıp gitmişim bile. Saatler geçmiş, umurumda değildi. Sonra bir an gözlerimi kaçırdım. Güneş batmak üzereydi. Telefonumdan saate baktım. 18:21'di ne çabuk geçmişti zaman. O çocuk sahada görünmüyordu. Arkama baktım ki arkamdaki banka oturmuş meyve suyu içiyordu. Bir anlık yerimden sıçradım. Çantama eşyalarımı koyup birden ayağa kalktım. Çantamı sırtıma alıp ağır ağır ona bakarak yürümeye başladım. Neyse ki bana bakmıyordu. Bir an tökezleyip düşme tehlikesi yaşadım. O an yanlışlıkla bağırdığım için kafasını bana çevirdi. Hemen hızlı adımlarla evin bahçesine girdim. Hâlâ bana bakıyordu. Çıldırmış olmalıydım. Ne kadar çok rezil olmuştum. Hemen eve girip kapıyı kapattım.
Nefes nefese kaldığımı gören annem telaşla sordu "Kızım ne oldu?" "Hızlı çıktım merdivenlerden ondan." deyip geçiştirdim. Odama çıkıp çantamı yatağa fırlattım. Camdan aşağıya bakıyordum, ortalıkta görünmüyordu. Derken gün batımına baktım. Manzara şahaneydi. Hemen telefonumu elime alıp manzarayı çektim. Öylece galerimde kalacaktı.
Camı açıp biraz hava aldım. Aşağıya inip kendime papatya çayı yaptım. Kupamın içine koyup yanına da yeşil elma doğradım. Ağır ağır ilerledim. Merdivenlerden çıkmaya başladım. Odama girip kapısını kapattım. Masama gidip elma tabağını ve kupamı koydum. Odamın yeterince havalandığını düşünüp kapattım. Bilgisayarımı çantasından çıkartıp masaya koydum. YouTube'dan istediğim bir videoyu açıp keyifle çayımı yudumladım. Sıla kapımı çaldı. Oflayıp sandalyemden kalkıp kapıyı açtım.
Sıla: Sen şu morlu beyazlı bluzumu gördün mü ya, valizime koymuştum da yok şimdi.
Nilda: Nereden bileyim ben kuş olup uçmamıştır ya!
Sıla: Belki sen yanlışlıkla valizine koymuşsundur diye.
Nilda: Yok hayır ben valizime morlu beyazlı bir bluz koymadım. Zaten bluzlarla pek aram yok 2-3 tane var bende zaten.
Sıla: Tamam o zaman. İyi geceler.
Nilda: İyi geceler Sıla.
Kapıyı kapatıp sandalyeme oturdum. Videoyu tekrar oynatıp elmamdan 1 parça yedim. Gözüm bilgisayar ekranındaki tarihe kaydı. Biraz şaşırdım çünkü hemen yarın okul başlıyordu! Çok heyecanlanmıştım. Saat kaçta uyanmalıydım? Telefonumu açıp ne olur ne olmaz diye sabah 06:00'e alarm kurdum. Çok mu erken olmuştu? Hemen Sıla'nın odasına gidip kapısını açtım.
Sıla: Ben bile senin odana kapıyı tıklatarak gidiyorum! Ne oldu?
Nilda: Pardon, özür dilerim ama bir şey sormam lazım.
Sıla: Ne?
Nilda: Sabah okul kaçta başlıyor? Ona göre alarmımı kuracağım.
Sıla: Annem bana 07:30'da başlayacağını söyledi. Maalesef sabahçıymışız.
Nilda: Tamam. Teşekkür ederim, iyi geceler.
Sıla kapıyı kapattı. Bu kadar erken olacağını duyduğumda biraz şaşırdım. Aklıma duş almam gerektiğim gelmişti. En son 3-4 gün önce duş almıştım. Kendimi şuan pasaklı hissediyordum. Hemen odamdaki bornozu alıp banyoya girdim. Kimse ben duş alırken içeri girmesin diye kapıyı kitledim.
Soyunup duş kabininin kapısını açıp suyu ayarladım. Ilık en iyisiydi. İçerisine girip kendimi ıslattım. Şampuanı elime döküp saçımı yıkadım. İyice saçımı köpükten arındırdıktan sonra vücudumu yıkayıp saçıma saç kremi sürdüm. Saç bakım yağıda ekleyip hafifçe ovuşturdum. İşim bitince saçımı son kez suladım. Sonra suyu kapatıp duş kabininden çıktım. Bornozumu giyip saçımı kuruttum. Odama ilerledim ve odanın kapısını açıp içeri girdim ve kapıyı kapattım.
Ferahlayınca uyku bastırdığı hissettim. Hemen üstümü değiştirip yatağımı hazırladım. Işığı kapatıp gece lambasını açtım. Yatağımın içine girip masaya baktım. Kendime o kadar kızdım ki pasaklı olmanın verdiği telaşla çayımı ve tabağı orda unutmuşum. Hemen gidip çayımı ve tabağı mutfağa götürdüm. Hızlı adımlarla tekrar odama dönüp yatağıma kavuştum. Yavaş yavaş gözlerimi kapattım ve uykuya daldım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Müziği
Short StoryHayatımda çözemediğim şeyler var, bir düğüm var. Bu düğümü açmam lazım... Nilda, 16 yaşında bir genç kızdır. İzmir'de yaşıyor. İlkokuldan beri dışlanmıştır. Kitaplara aşık, iyi şarkı söyler ve güzel resim çizer. Babasının işi nedeniyle Antalya'ya ta...