Gözlerimi araladım. Arkadan huzurlu bir müzik çalıyordu. Ama bir dakika, burası benim odam değildi. Sualtındaydım. Nefes alabiliyordum, etrafıma baktım ve suyun dibine düşmüş onca eşyaları gördüm. Hatta en dipte mor bitkilerin yanında eski güzel bir piyano gördüm. Yanına yüzüp dokunmayı denedim. Ama bir şey beni suyun üstüne çekiştiriyordu. Neydi bu? Kimdi? Ben piyanoya yaklaşmaya çalıştığımda daha kuvvetli çekiyordu kendine. Göremiyordum.
Gözlerimi telaşla açıp etrafıma baktım. Kalbim çok hızlı atıyordu. Bu bir rüyaydı. Nefes nefese kalmıştım. Hemen yanımdaki sehpanın üzerindeki su sürahisinden bardağa su doldurdum. Elim titriyordu. Rüyadayken o şey bana zarar veriyordu. Acısını hissetmiştim. Canım acımıştı. Elim titrerken yanlışlıkla suyun bir kısmını döktüm. Suyu acele acele içip yanımdaki sehpaya bıraktım.
Saate baktım. Saat 05:21'di. Alarmımı ben 6'ya kurmuştum. Alarmı kapatıp kapıyı açtım. koridorda yürürken Sıla'nın odasının ışığının açık olduğunu gördüm. İçeri girdiğimde saçını düzleştiriyordu. Bir güzel makyajını yapmıştı. Kardeşimi seviyorum ama bu halleri beni öldürüyor.
Sıla: Noldu? Neden boş boş bakıyorsun?
Nilda: Hiç, ışığının açık olduğunu görünce giriyim dedim.
Sıla: Bir daha kapıyı tıklatmadan içeri girme lütfen. Belki şuan üstümü değiştiriyordum.
Nilda: Tamam, günaydın bu arada.
Sıla: Günaydın.
Hayattan bıkmış suratı yapıp kapıyı kapattım. Lavabonun kapısını açıp içeri girdim. İhtiyacımı karşıladım, elimi yüzümü yıkadım. Dişimi de fırçalayıp saçlarımı taradım. Yumuşacıktı. Odama yol aldığımda aklıma formamın olmadığı gelmişti. Hemen odama gidip baktığımda forma sandalyemdeydi. Demek ki annem dün almış gecede koymuştu. Hemen formamı giyip altıma da pantolon giydim. Kulaklığımı da boynuma koydum. Çantama telefonumu ve yedek 1 defter koydum. Kitaplarımı okulda alacaktım zaten. Son olarak da kolyemi takıp dudağıma nemlendirici, yüzüme ise güneş kremi sürdüm.
Çantamı alıp aşağıya indim. Annem ve babam dün beraber evin ihtiyacı olan yiyecekleri aldıkları için bir sorun yoktu. Mutfağa gidip buzdolabını açtım. Tost kaşarı çıkardım. Yan çekmecelere bakıp tost ekmeği aradım. Bulmuştum, 1. çekmeceydi. Tost makinesini çıkarıp kaşarları dilimledim. Tost makinesi ısındığında ilk ekmeği, sonra üstüne kaşar koydum ve üstünü ekmekle kapattım.
Tostumun olmasını beklerken telefonuma baktım. Instagram'a girdim. Önerilenlerimde bir sürü hesap vardı. Birine tıklayıp profil fotoğrafına baktım. O çocuktu... parktaki o çocuk... Adı Furkan'mış. Onun o olmadığını düşündüm. Ne kadar tesadüf değil mi? Bence o değildi zaten o çocuğu kaç kere gördüm ki? Hemen Instagram'ı kapatıp tostu kontrol ettim. Olmuştu. Hemen bir tabak çıkarıp içine koydum. Yemek masasına bir bardak su koyup yanına da tostumu koydum. Tostumdan bir ısırık aldım. Çok muhteşemdi. Ayak sesleri duyunca arkama baktım. Sıla inmişti.
Sıla: İnşallah bana da yapmışsındır Nilda.
Nilda: Hayır seni unutmuşum.
Sıla: Hep unut zaten beni! Ben kendime yaparım.
Nilda: İstersen benimkini bölebilirim.
Sıla: Yok kalsın, istemez.
Bazen Sıla'yı o kadar şımarık buluyorum ki. Benim gibi sabırlı ve anlayışlı bir ablaya sahip olduğu için şükretmeli bence. İçimdeki sinirle ama görünüşümdeki anlayışlı suratımı değiştirmeden tostumu bitirdim. Saat 05:53'dü. Henüz çok erkendi biliyorum. Annem servisin 06:30'da falan geleceğini söylemişti. Yarım saat daha bekleyecektim.
Kendime çay yapıp salona gittim. Camın kenarındaki koltuğa oturup dışarıyı izleyerek çayımı yudumladım. Hava henüz karanlıktı. Saat 07:30 gibi doğuyordu güneş. Yıldızlara ve aya baktım. Kusursuzlardı. Çayımı yudumlamaya devam ettim. Sıla'nın bir pet şişeyi yere düşürüp "Kahretsin!" dediğini duydum. Umursamadım. Ne kadar iyi bir kardeş olsa da hep bir kusuru çıkardı.
Çayımı bir süre yudumlayıp bitirdikten sonra saate baktım. Saat 06:32'idi. Yerimden hopladım. Hemen kupamı mutfağa bırakıp Sıla'yı çağırdım. O hiç telaşlanmıyordu. Yavaş yavaş gelip yanımda dikildi. Ben hemen çantamı sırtıma alıp ayakkabılarımı giydim. Sıla'yı da bekleyip aşağıya indim.
Önümüzden 1-2 tane servis geçti ama onlar değildi. Sonra önümüze bir servis geldi. Sıla'ya bunun olup olmadığını sordum. Bana "Evet bu, annem dün bana plakasını söylemişti." dedi. Hemen servise binip boş olan tekli koltuklardan birine oturdum. Sıla ise önümdeki tekli koltuktaydı. Sanırım yarım saate falan okulda olurduk.
Sadece dışarıya baktım. Binaları, marketleri, otelleri, insanları geçtikten sonra okulun önünde durduk. Servis kapısı açıldı. Herkes sırayla aşağıya inmeye başladı. Sıla'da yerinden kalkıp aşağıya indi. Arkasından bende indim. Okuluma baktım. Güzel görünüyordu. Bakalım öğrencileri iyi miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Müziği
Short StoryHayatımda çözemediğim şeyler var, bir düğüm var. Bu düğümü açmam lazım... Nilda, 16 yaşında bir genç kızdır. İzmir'de yaşıyor. İlkokuldan beri dışlanmıştır. Kitaplara aşık, iyi şarkı söyler ve güzel resim çizer. Babasının işi nedeniyle Antalya'ya ta...