1 buçuk saatin sonunda herkes anca toplanabilmiş, nihayet otobüslere binilmişti. Zaten sadece iki otobüs vardı. Otobüse binmeden önce Derya ufak çaplı bir sinirsel kriz yaşamıştı. O geziye dahil olmadan önce gruptaki herkes birlikte oturacağı kişiyi bulmuştu bile. Kendisi sap gibi ortada kalmıştı çünkü tanıdığı hiç kimse boşta değildi. Tek seçenek Oğuz kalıyordu ama sorun şuydu: Oğuz'u hiç tanımıyordu. Simay Oğuzla ikisini tanıştırdığında ayaküstü beş dakika sohbet ve isimlerini söylemek dışında hiçbir muhabbetleri olmamıştı. "Keşke Simay daha önce tanıştırsaydı da hiç olmazsa tanıyorum diyebilseydim" diye düşündü içinden. "En fazla ne olabilir ki?" diye kendi kendini rahatlatmaya çalıştı, başaramadı. Çünkü bu telkinin sonucu hiçbir zaman iyi sonuç vermemişti, ayrıca Derya'nın özellikle de yeni tanıştığı insanlara karşı otomatik yargısı ne yazık ki olumlu yönde çalışmayı uzun zaman önce bırakmıştı. Olumlu önyargıyla yaklaşıp sonradan üzüleceğine, olumsuz önyargıyla yaklaşıp hayal kırıklığına uğramamayı, üzülmemeyi mantıklı buluyordu. Aslında bu kendi tercihi de değildi, sadece mecburiyet gereği otomatiğe alınmış düşünce sisteminden ibaretti. Bu şekilde güvende hissetse de, bir yandan da Oğuz hakkında kötü ihtimaller düşündüğü için kendine kızıyordu. Etrafındakilere de bir şey demeye çekiniyordu. Ne diyecekti ki? "Ya arkadaşlar kusura bakmayın ama şu anda üç buçuk atıyorum. Oğuz nasıl bir tip biri bana biyografisini özet geçebilir mi?" mi diyecekti? Ayda dışında geçmişini neredeyse bütün ayrıntılarıyla bilen biri yoktu, el mecbur onun yanına gidip rahatsız olduğu konuyu dile getirdi. Ayda: "Stres yapmana gerek yok, Oğuz gay. Rahat ol yani." dediğinde bkunda altın bulsa bu kadar sevinemezdi. Sorun çözülmüştü, stresi uçup gitmişti. Oğuzla oturacak olması hiç problem değildi artık. Otobüste fazladan yerler olduğu için ilk başta tek oturuyordu, karşı tarafta oturan Oğuzla nasıl başladığını hatırlayamadığı muhabbetleri ilerlemişti. Yolculuğa çıkmadan önce üç buçuk attığı Oğuz'u kendiliğinden yanına çağırınca "Ay ikinci şok geliyooğğ" videosundaki hanım abla gibi hissetti Derya. Oğuzla yan yana oturduklarında muhabbet son hız devam ederken, otobüs durdu. Yaklaşık 2 saat "Yemek gelecek" gerekçesi adı altında beklemek zorunda kaldılar. Organizasyon rezaletti, artık kesinleşmişti. Hele de "Yemek" diye bahsedilen ve uğrunda 2 saat bekletilen "Yemek"ler sandviç ve meyve suyundan ibaret olunca herkes çıldırmıştı. Bazıları için ise hiç sorun değildi, gayet rahat bir şekilde 4. 5. sandviçi gömüyorlardı. Derya, Oğuz'un sayesinde bir taneyi zor bitirebildi. Kaşar-salam kombinli sandviçe Oğuz ufak bir cerrahi işlem uyguladı. Peynir ve türevlerini yiyemeyen Derya'nın sandviçindeki kaşarı kendisininkine nakletti. Böylece bu sorun da çözüldü... sandviç faciasından sonra kimileri uyuklamaya başladı. Derya daha sonra zar zor uyuyabildi. Oğuzla konuşurken onun dövme yaptığını, okuduğu bölümü, nereli olduğunu falan öğrenmişti. Kafasında tasarladığı ve inadına yaptırmak istediği dövmeyi Oğuzla birlikte güncelleyip defalarca yeniden tasarlamış, taslak fotoğrafı kaydetmişlerdi bile. Oğuz'un kafasına yazıktı, kesin karadut yaprağı kusacaktı artık...
Hatta bir ara Oğuz: "Dövme makinesi alırsam sana da yaparım" demişti de Derya'nın pek inanası gelmemişti. Olsa iyi olurdu ama, büyük ihtimalle geziden sonra bir daha görüşmeyeceklerdi? İlerleyen zamanlarda Derya'nın olur dediği olmayacak, olmaz dediği olacaktı. Gelebileceğini hiç aklına getiremeyeceği noktada dururken ise, bir zamanlar söylediği lafları gerisingeri yuttuğunu fark edecekti...
Normal şartlarda en fazla 4 saat sürecek yolculuk milletin geç gelmesinden ve yemeği beklemekten neredeyse 9 saat sürmüştü. Derya sabaha karşı anca uyuyabilmişti, uyandığında dayak yemiş gibi hissediyordu. Huzursuzdu, doğru düzgün dinlenememişti. Daha da kötüsü ilaçlarını unutmuştu. Aşırı gergin ve sinirli hissediyordu, birine patlamamayı ummaktan başka çaresi yoktu gezi süresince. Herkes zar zor uyanıp aşağı inmişti. Normal şartlarda ilk gidecekleri yer Anıtkabir olmalıydı ama işgüzar organizatörler Anıtkabir'i gezi programından komple çıkarmış ve saçma sapan toplantımsı şeyi en öne çekmişlerdi. Tabii öğrencilerin bu rezaletten daha yeni haberleri oluyordu. Derya ve arkadaşları böyle olacağını bilselerdi en baştan hiç dahil olmazlardı. Öğrencilere koyun sürüsü muamelesi yaparak aptal saptal direktifler vererek yürütmeye başladılar. Otobüsün park ettiği yerle toplantı binasının arasında haddinden fazla mesafe vardı, sabah kahvaltısı bile ayarlamamışlardı ve onca öğrenci midelerinde çoktan eriyen sandviçler dışında bir şey yememişlerdi. Sabah sabah dandik gundik toplantıya sürükleniyorlardı ve dahil olmak isteyecekleri bir şey değildi aslında. Derya ve arkadaşları sıranın en arkalarına doğru geçip aradan sıvıştılar. Dakikalarca yol yürümek zorunda kaldılar ve gele gele oto sanayi bölgesine anca varabildiler. Derya ilaçlarını alamadığı için ekstra gergindi, sanayideki koca koca araba lastiklerini kemiresi geliyordu. O kadar yol yürümelerine rağmen doğru düzgün bir yer bulamamışlardı. Toplantıdan kaçmalarındaki amaç sağlam bir yemek yiyebilmekti ama görünürde bu imkanı sağlayabilecek hiçbir yer yoktu. Bir iki kişi Aspava'ya gidelim diye tutturduğu için, en yakındaki Aspava şubesini aramaya başladılar. Derya sadece isim olarak biliyordu, daha önce hiç gitmemişti. Ayrıca aşırı pahalı olduğunu duymuştu. Fazladan yaptıkları üç beş ikramı, ana yemek fiyatlarını Allahuekber dağlarına çekerek acısını çıkarıyorlardı. Yine de herkes onaylayınca pek ses çıkarmadı. Yol boyu Simay'ın Ufuk'a laf sokması ve kendi kendine girdiği tripler ise zaten mevcut çile seviyesini iyice arttırıyordu. Simge çoban gibi ablasını Ufuk'tan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Ayda, Ege, Serdar ve Oğuz'da pek bir problem yoktu. Ağaçlık bir yerden geçerlerken Ufuk'un rahatsızlanıp kusmaya başlamasıyla ipler iyice gerildi. 1 saattir laf sokup çocuğu çileden çıkaran Simay utanmadan ona yardıma gidince Simge iyice delirdi. Yanında kolonya vardı ama vermemişti. Uzaktan tiksinirek bakarken: "Ben buna günahımı bile vermem." demişti. Ne yaşanmış olursa olsun, rahatsızlanan birine karşı bunu söylemesi ne derece insanlığa sığardı? Ablasının yol boyu çocuğun ağzına ettiğini hiç hesaba katmıyordu ayrıca. Ufuk zar zor kendini toparladığında yürümeye devam ettiler. Aspava'ya nihayet vardıklarında, kimsenin ufacık bir dürüme 300 tl verecek hali yoktu. Mecbur oradan çıktılar, onca yolu hoşuna gelmişlerdi. Başka bir yer ararken asıl kıyametin ayak sesleri de yavaştan yaklaşıyordu...
Çarşı içine doğru ilerlediler ve birkaç farklı yere girip çıktılar ama fiyatlar ateş gibiydi. Oturacak bir yer bulamadılar haliyle. Simay, Simge ve Oğuz diğerlerinden önde giderlerken bir yere girdiler, Derya da onların yanında ilerliyordu. Durup bekledi, fiyat engeline takılan üçlü gerisingeri çıkmıştı. "Başka yer bulalım" deyip yardırdı Simay, Simge ve Oğuz da peşinden gitti. Derya sap gibi sokak ortasında kalakalmıştı. Biraz ilerleyip yolun sonuna doğru baktı, onları göremedi. Ne ara ilerlemişlerdi bu kadar ve nereye kaybolmuşlardı? Beklediği yere geri yürüyüp geride kalan Aydalara bakındı, onlar da görünürde yoktu. Ayda ve Ege'nin hatırına geldiği için, onların yanına dönmenin daha makul olacağını düşündü. Ayda'yı arayıp nerede olduklarını sordu, biraz daha ilerleyince buluşabildiler. En başta 8 kişiden oluşan grup, şimdi 5 e 3 şeklinde ayrılmıştı. Ayda, Ege, Derya, Serdar, Ufuk bir tarafta; Simay, Simge ve Oğuz bir taraftaydı. Derya'nın öğrendiğine göre daha öncesinde Ufuk Simay'a laf sokup duracaksa gruptan ayrı takılacağını, dönüş yolunda tekrar gruba katılabileceğini söylemiş. "Hem ayranım dökülmesin hem de Ufuk gitmesin" kafasında olan Simay da grup halinde yola çıktıkları için ayrışmanın olmaması gerektiğini söylemiş. Aman ne kadar erdemli(!) bir davranış... madem böyle demişti, hiç olmazsa çocuğu zorbalamaya devam etmeseydi ya.
Sonuç olarak Ufuk dayanamamış, Simayla aynı grupta bulunmak istemediği için geriden yürümüş. Ayda, Ege ve Serdar onu tek bırakmak istememişler doğal olarak. Gruplar bu şekilde bölünmüş, Derya da onların yanına gittiği için otomatikman ayrışan grubun birine dahil olmuştu. 5 kişi zar zor bir yer bulup oturduklarında Derya kolunu kemirecek hale gelmişti. Ayrıca grupların Ufuk nedeniyle ayrıştığını Aydaların yanına gittikten sonra öğrenmiş ve buna da sinir olmuştu. Sürekli zorbalayıp durması, işine geldiği gibi davranması, kardeşinin görmediği zamanlarda farklı tavır takınması, çocuğu bunalttığı halde bir arada durmak istemesi Simay'ın salaklığıydı. Ama Ufuk da az salak değildi. Derya'nın sonradan öğrendiğine göre geziye katılması için onu darlayan Simay'ın ta kendisiydi. İşin tuhaf yanı; zorbaladıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranan ve Ufuk'a bumerang muamelesi yapan da kendisiydi. Ufuk da salaklık etmişti, eski sevgilisinin aklına uyup da gelmeyi niye kabul etmişti ki? Madem geldi, huzursuzluk çıkacağını bile bile neden Simaylarla aynı otobüse binmiş, en baştan bu grupta yer almayı kabul etmiş ve sonradan gına gelince grubun ayrışmasına sebep olmuştu? Yine de bütün bunlara rağmen zorbalanan birini yalnız bırakmak çok ayıp olurdu. Bu yüzden 5 kişi, kendi içlerinde daha da ayrışmadan nihayet bir yer bulup oturabildiler. Derya, oturdukları yere gelsinler diye birkaç kere Simay'ı aradı, Simay telefonu açmadı. En son çalışta açtığında da: "Sen bizi satıp onlarla gittin. Gelmeyeceğiz, arama." deyip telefonu Derya'nın yüzüne kapattı. Buna rağmen Derya mesaj atarak da çağırmaya çalıştı. Derya'nın çabası boşa çıkınca Ayda Simay'ı aradı, Simay açmadı. İnatla gelmeyeceğiz diye tutturduğu için Ayda da en sonunda çağırmayı bıraktı. Daha ne yapabilirlerdi ki? Geleceğiz deselerdi sorun çıkmayacaktı aslında. Ama Simay bozuk plak gibi: "Bizi sattın" diye diye Derya'yı zorbaladığı ve Ayda'nın telefonlarını açmadığı için küçük kıyamet yaşandı, büyük kıyamet ise az sonra kopacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTLAR SOFRASI
Non-FictionHer şey, Derya'nın aslında katılmayı planlamadığı bir geziye sonradan dahil edilmesiyle başlamıştı. 22 Ekim 2023, hem Derya'nın hem de etrafındaki kişilerin mahvolmuş hayatlarının daha kötü bir çıkmaza doğru yol almaya başladığı tarihti.