Simay'ın tepkisinden sonra gelmeyeceklerine yeterince ikna olan beş arkadaş, mecburen beklemeyi bırakmak zorunda kaldılar. Bir yandan da daha hâlâ hiçbir şey yememişlerdi. Siparişlerini verip beklemeye başladılar. Hiçbirinde yiyecek hâl kalmamıştı ama dün geceden beri bomboş olan mideleri aynı şekilde düşünmüyordu. Yarım saat kadar sonra siparişleri geldiğinde moralleri de biraz olsun yerine gelmişti derken çok da geç olmadan büyük kıyamet koptu. Simay, Simge ve Oğuz yan yana oturdukları kafenin önünden geçtiler. Cama tıklattılar, seslendiler, hatta telefonla da aradılar ama bakmadan yürümeye devam ettiklerini görünce Ufuk şimşek hızıyla ayağa kalktı. Kesin yine kavga edeceklerdi... masadakiler Ufuk'u durdurmaya çalışıp başarılı olamadılar. Ufuk'un peşinden Ayda, onun arkasından Ege de çıkıp yanlarına gitmişti. Masada sadece Serdar ve Derya kalmıştı. En son Serdar da -pek hevesli olmasa da- kalkıp bakmaya gitti. Derya ise o kadar acıkmıştı ki dışarıda ondan habersiz kıyametler koparken o sakin sakin patateslerini kemirmeye devam ediyordu. Bu kadar olay çıktığını bilse elbet yerinde duramazdı ama, o an çok da umursayacak durumda değildi. Gruptaki 4 kişi geri dönüp neler olduğunu anlattığında Derya şok geçirmişti. Anlatılana göre Ufuk Simay'ı konuşalım diye ikna etmeye çalışırken Simge de araya girip Ufuk'a car car bağırmış, yetmemiş Simay Ufuk'un üstüne saldırıp gözlüğünden tutun da yerde bulduğu taşlara kadar çocuğun üstüne fırlatmış. Ayda Simay'ı sakinleştirmeye çalışırken Simay Ayda'ya da bağırmış çağırmış ve küfür ederek onun da üstüne yürümüş. Ege'ye de "Al sevgilini degolun gidin buradan." diye bağırmış. Ayda en sonunda sakinliğini koruyamayıp "Ne halin varsa gör." diyerek salmış olayı. Asıl sorun da, Simay Ufuk hakkında "Bana vurdu, şiddet uyguladı" gibi gibi iftiralar atarak gezi düzenlemesi ile sorumlu olanlardan birini arayıp haber vermiş. Haber verdiği kişi yakınlardaymış meğer, Ufuk'la yaka paça kavgaya tutuşmuş zor ayırmışlar...
Geri geldiklerinde herkes lokomotif gibiydi, olayları hepsi de ayrı ayrı aktardı. Derya'nın beyni yanmıştı. Neden bu kadar saçma olaylarla, kavgalarla uğraşmak zorunda kalmışlardı ki? Çok anlamsızdı bu tavırlar...
Ayda ayrıca: "Oğuz ona seslendiğimi duydu ama bilerek bakmadı." demişti. Yanlış anlaşılma olabileceğini düşündü Derya. Ama Ayda o kadar emin konuşuyordu ki şüphelendi. Oğuz neden bakmamıştı ki? Simayla arkadaşlıkları nedeniyle onun grubunda yer almasını anlayabiliyordu ama bilerek bakmamasının nedenini anlayamamıştı. Bu mevzu sakız gibi uzayacağa benziyordu, işin kötüsü mentol aroması kaçmış sakız hissiyatı veriyordu. Çünkü Ufuk-Simay-Simge çatışması bitmeyecekti. Derya'nın düşündüğünden daha büyük çapta ve şiddetli bir kaostan sonra nihayet kalkmışlar, otobüsün bulunduğu yere yürümeye başlamışlardı. Mesafe çok uzundu, yürürken canları çıkmıştı. Yolda Ufuk sinirden deliriyor, Ege ile Ayda kavga ediyordu. Serdar'ın kimseye karıştığı ettiği yoktu. Derya ne yapacağını şaşırmış haldeydi. "Keşke hiç gelmeseydim" diye düşündü. Otobüsün önüne geldiklerinde bu sefer haber geldi, başka bir yere çağrılıyorlardı. El mecbur yürüdüler, artık herkes yorgunluktan çıldırmak üzereydi. Otobüsün önünde yoklama alsalar ne değişecekti sanki? Boşu boşuna 2 dakikalık yoklama için yine bir ton yol yürümek zorunda kaldılar, daha kötüsü 1 saatten fazla bekletildiler. Sonra yine aynı yolu geri yürüdüler, yoklama falan da alınmamıştı bu arada. Herkes otobüse bindiğinde bir süre de henüz geri dönmemiş olan Simay-Simge-Oğuz için beklemek zorunda kaldılar. Salak Ufuk onca şeyden sonra hâlâ Simay'a bir şey olursa diye düşünüyordu. Nihayet geldiklerinde otobüs hareket etti. Normal şartlarda planın en başında olan Anıtkabir'i en sona almışlar, şimdi de esgeçmeye çalışıyorlardı. Doğal olarak öğrencilerin çok büyük bir kısmı itiraz etmişti ve isteseler de iptal edememişlerdi. Ama uzak mesafede durmuştu otobüs, ayrıca yalnızca 40 dakikacık süre verilmişti. Normal şartlarda zaten sadece Anıtkabir'e varmak yarım saat sürerdi... bir de utanmaz şoför: 40 dakika sonra gelmeyen olursa beklemem." demişti. Sinirden köpüre köpüre de olsa gideceklerdi, kararlıydılar. Otobüste tanıştıkları gezi sorumlusu olan çocuklardan biri de peşlerine takıldı ama yolun yarısından sonra yorgunluktan bayılacak gibi olunca devam edemedi. 5 kişi mümkün mertebe hızlı şekilde yürüyerek kan ter içinde kalsalar da Anıtkabir'e varabildiler. Derya üstündeki gömleğin düğmelerini iliklerken yorgunluktan elleri titriyordu. Her şeye rağmen yarı yoldan geri dönmediklerine değmişti. Çünkü seneler önce ömrünü adayan ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve onunla aynı amaç uğruna canları dahil her şeylerini ortaya koyan milyonlarca insan da yarı yolda dönmeyi ihtimal olarak bile görmemişti. Şu anda sahip oldukları özgürlük ve hakları, varını yoğunu feda eden insanlar ve önderlerine borçluydular.
Derya Anıtkabir ziyaretine kendisi için özel biriyle gelmeyi hayal etmemişti. Ama Ayda ve Ege'nin birlikte gelmek gibi bir hayalleri vardı, başarmışlardı. Derya onların adına çok mutlu oldu. 40 dakika su gibi akıp gitmiş, dönüş yolunu yürümeye başlamışlardı. Zorlanarak da olsa otobüse yetiştiler. Artist şoför geç gelenleri mecburen beklemek zorunda kalmıştı, zaten sıkıyorsa beklemesindi...
Gidişlerinden daha kısa sürede dönüşü tamamlamış, bazılarını yolda indirdikten sonra son durak olan kampüs bölgesine gelmişlerdi. Deryalar da dahil çoğu kişi orada indi, yorgunluktan hepsi neredeyse bayılacaktı. Gezi öncesi buluştukları kafede biraz oyalanıp dağıldılar. Derya eve vardığında berbat düzeyde yorgun hissediyordu. İlerleyen günlerde bu yorgunluğunun katlanarak artacağından ise haberi yoktu henüz...Ertesi sabahtan itibaren, kopan kıyametin etkisi tekrar gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Derya olayların tamamen dışında, şahit konumunda bile değilken gelen geçen ona soruyordu. Duyduğunu anlatmaktan başka yapabileceği bir şey yoktu ki... mümkün olduğunca tarafsız, uzlaştırıcı olmaya çalışıyordu ama bu pek mümkün değildi. Dünden sonra Ayda, Simay ve diğer 2 kişiye cephe almıştı. Haklıydı çünkü Simay sadece yardımcı olmaya çalışan Ayda'yı da haksız yere haşlamıştı. Diğer yandan, Oğuz instagramdan olayla alakalı konuşmak için Derya'ya mesaj atıyordu. Derya bir süre geçiştirmek durumunda kaldı ve Oğuz'un mesajlarını Ayda'ya söyledi. Ayda kesin bir şekilde bu 3 kişiden hiçbiriyle konuşmayacağını söylemişti, Derya da onun hatırına geziye geldiği için onun yaptığını yapmayı denedi. Bir süre bu şekilde geçti ama Oğuz birkaç gündür mesaj atıyordu, Derya'nın artık uydura uydura bahanesi kalmamıştı. Oğuz onu insan yerine koyup konuşmak istiyorsa neden konuşmayacaktı ki? Hem taraf tutmak istemiyordu, hem de Ayda'nın etkisiyle taraflı davranıyordu. Bu doğru bir yaklaşım değildi, iki yoldan birini tercih etmesi gerekiyordu. Ya Ayda'nın tarafında durmaya devam edip Oğuz'la konuşmayı reddedecek, ya da olayı bir de Oğuz'un gözünden dinlemeyi kabul edecekti. Tarafsız davranmak istiyorsa hiç şüphesiz doğrusu ikinci yoldu. Bunun öncesinde Ayda'ya gerekçelerini söyleyip Oğuz'la konuşmak istediğini söyleyince Ayda istemeye istemeye: "Bu senin hayatın, ne istiyorsan onu yap. Ben karışamam." demişti ama her halinden bozulduğu belli oluyordu. Derya yine de onu kırmak istemedi, son bir kez "Gerçekten rahatsız olacaksan konuşmayayım bak. Ama o da insan, bana yazdıysa mutlaka söyleyecek bir şeyleri vardır. Hem ben olayı görmedim, iki tarafı da dinlemem en doğrusu." dediğinde Ayda sorun olmayacağını söyleyerek geçiştirmişti. Hatta o gün Simay Derya'yı arayıp Ayda'yı telefona vermesini rica ettiğindenDerya telefonu vermek istemiş, Ayda ısrarla konuşmak istemediğini söyleyip reddetmişti. Derya Simay ile Ayda'yı uzlaştırma çabasında başarısız olmuştu. Ama onların arasındaki bu anlaşmazlık, onun Oğuz'la konuşmasına engel değildi. Ertesi gün, Derya Oğuz'la sözleşti. Akşamı resim yaparak geçirecek, akşamdan sonra da Oğuz'la buluşacaktı. Çizdiği resim Powerpuff Girls şablonundan uyarlama Ayda, Ege, kendisi ve bir başka kişiyi daha içeren bir resimdi. Diğer yakın arkadaşı -geziye gelmeyen- Sanem için de aynı formatta bir resim daha çizecekti ilerleyen günlerde. Resmi tamamlayıp Oğuz'la haberleştikten sonra evden çıktı. Kampüsün aşağısındaki kafede buluştular. Hava şehrin bir klasiği olarak buz gibiydi. Derya sağlam giyinmişti. Kalın bir kazak ve ceket, altına babaanne misali içlik, sonra da pantolonunu giyip kendini havaya karşı çift katlı korumaya almıştı. Çok az bekledikten sonra yanına gelen Oğuz'u görünce şaşırdı. İncecik kısa kollu gömlek ve pantolon giymişti, üstünde mont bile yoktu. Yine de gelmişti ve Derya, eğer Ayda'ya uysaydı bu şartlar altında bile gelmeye erinmeyen birine sırtını dönmüş olacaktı. Oğuz geldikten sonra konuşmaya başladılar, akşam buluşmuşlardı aslında ama laf lafı açmıştı. Bir de acıktıkları için 1 saatte anca gelen patsolarını kemirmekle meşgul olmuşlardı. Derya'nın Oğuz'la buluştuğu akşam beş kuruşu bile yoktu, bir çay içse yetecekti. Ama Oğuz ona sen de ye diye tutturup hesabı kendisi ödeyince Derya'nın başından aşağı kaynar sular döküldü. Kimseye üç kuruş dahi borcu olmasına katlanamıyordu, çok da uzun sayılmayacak bir süre öncesinde iyi niyetinin ve borçlanmasının karşılığını çok ağır ödemişti çünkü. Bu yüzden şimdilik borçlu kalsa bile, bir sonraki buluşmalarında hesabı kendisinin ödeyeceği konusunda anlaştılar ve içi rahatladı. Saat epey ilerlemiş, gecenin ikisi olmuştu. Bu saatte Oğuz yurda geri dönemezdi çünkü doğal olarak otobüs kalmamıştı. Oturdukları kafe 7 24 açıktı, Oğuz: "Ben burada sabahlarım, sorun değil." dediğinde Derya'nın içi sızladı. Keşke saati kontrol etseydi de Oğuz bu kadar geçe kalmasaydı. Kafede sabahlaması akıl işi değildi. Mümkün değil burada bırakıp arkasını dönüp gidemezdi, gitse asla rahat hissetmezdi ayrıca. Oğuz'u ikna etti ve birlikte Derya'nın evine doğru yol aldılar. Dışarı çıkmadan önce Derya Oğuz'a üşümesin diye üstündeki deri ceketi verdi. Ceketi giyince Oğuz uzun boyundan dolayı korkuluğa benzemişti ama eve kadar idare ederdi işte, en azından üşümezdi.
Eve gider gitmez Derya Türk kahvesi yaptı, kahvelerini içerken de bir sürü konudan muhabbet ettiler. Oğuz'un fal baktığını öğrenen Derya falına bakması için rica etti. Oğuz ilk kez falına bakarken, Derya'nın hayatını alt üst edecek çifte kırılma için de geri sayım başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTLAR SOFRASI
غير روائيHer şey, Derya'nın aslında katılmayı planlamadığı bir geziye sonradan dahil edilmesiyle başlamıştı. 22 Ekim 2023, hem Derya'nın hem de etrafındaki kişilerin mahvolmuş hayatlarının daha kötü bir çıkmaza doğru yol almaya başladığı tarihti.