Oğuz Derya'nın falında birçok nokta atışı yapmış, hatta hiç bilgisi olmadığı halde Derya'nın arada kaldığı aşk ve rezalet üçgenin dahi bilmişti. Daha falın sonuna gelmeden, Derya'nın telefonuna mesaj geldi. Sanem'di mesajı atan. Ne yaptığıyla ilgili soru sormuştu, aslında çok basit bir soruydu. Derya önce Oğuz'dan bahsetmemeyi düşündü ancak bahsetmemesi için hiçbir sebep yoktu ki. Ayrıca haftalar öncesinde yaşanan bir yanlış anlaşılma yüzünden Ayda ve Sanem Derya'nın çok fazla üstüne gitmişler, birkaç gün tavırlı davranmışlar ve ondan yüzde yüz dürüstlük bekler olmuşlardı. Özellikle de Sanem... Ayda ve Sanem, aylardır Derya'nın tek ve en yakın arkadaşlarıydı. Aslında bu sayı ilk başta üçtü, sonra ikiye düşmüştü çünkü Derya hem aynı bölümden hem de aynı sınıftan olduğu bir başka yakın arkadaşı Ziynet'le arası bozulunca 3 4 hafta kadar konuşmamış, daha barışalı da çok olmamıştı. Hatta Ziynet'le ikonik barışma günlerinde Sanem'le ikisini tanıştırmıştı. Barıştıklarını çok mutlu bir şekilde Sanem'e söyleyerek, yakını sandığı kişinin mutluluğunu paylaşacağını zannederek... ama Sanem aynı akşam bu haberi Ayda'ya yetiştirmiş, sanki Derya onlardan gizlemiş gibi anlatmıştı. Üstüne de Ayda, Derya'ya "Bana niye söylemedin?" diye trip atmıştı. Derya ertesi gün zaten söyleyecekti, saklamak niyetinde değildi ki... ama Ziynet'le barıştıkları gün hiç fırsatı olmamıştı söylemeye. Ona kalmadan Sanem çoktan yetiştirmişti ayrıca.
Bu anılar Derya'nın aklına gelince: "En iyisi dürüst olmak, ne kaybederim ki?" diye düşündü, dürüstlüğünün nelere sebep olacağını bilmeden. Zaten çok kısa olan mesajlaşmayı olduğu gibi aktarıyorum.
Sanem: Ne yapıyorsun? Geç yazdın da eve birini mi attın?Derya: Oğuz'la oturuyoruz, merak etme onu eve atsam da bir şey olmaz.
Sanem: NE? OĞUZ MU?
Derya: Evet... ne oldu ki? Yarın konuşuruz detaylı anlatırım.
Sanem: Bi'siktir git ya
Derya: Peki
Derya bu tepkiden sonra çaresizce Bihter Ziyagil'e dönüşürken, aradan en fazla 10-15 dakika geçtikten sonra ikinci kurşunu da yedi. Bu sefer mesaj Ayda'dan gelmişti. "Artık seninle arkadaşlığa devam etmek istemiyorum." diyordu mesajında. En azından Sanem gibi siktiri çekmemişti, nispeten daha insanca yazmıştı. Ama Derya anlamıyordu, sorun gerçekten Oğuz muydu? Olamazdı. Sorun tarafsız olabilmek için Oğuz'la konuşmayı kabul etmesi miydi? Olamazdı. Sorun Oğuz değildi, ama oymuş gibi gösteriyorlardı. Derya asıl sebebi çok iyi bildiği halde bir şey diyemedi, Ayda'yla birbirlerine iyi dileklerini iletip muhabbeti kestiler. Sanem yüzsüz yüzsüz: "Ayda kararını kendisi verdi, benim bir etkim yok." diye yazmıştı. Olmaması mümkün değildi, arada yalnızca 15 dakika kadar vardı, yurt odaları yan yanaydı ve ikisi de aynı sebeptenmiş gibi en dip zamanında Derya'yı ne hale geleceğini umursamadan sümük gibi kenara fırlatıyorlardı. Onca ay, onca çaba, birlikte düşüp kalkmaları, Ayda'nın geçmiş zamanda sebep olup da Derya'nın 9 ayına bedel olan olay, Sanem'in dert anlatmak veya ağlamak istediğinde sürekli Derya'ya gelmesi, Derya'nın hiç gocunmadan defalarca kapısını açması. Ve şimdi de en berbat zamanında kapıyı yüzüne çarpan sözde en yakın iki arkadaşı... bunu hak edecek ne yapmıştı? Farkındaydı iyi bir insan değildi, ama her şeye rağmen hâlâ iyi kalmaya çalışıyordu ve son derece emindi ki en azından iyi bir dosttu. Asıl sebebi bile söylemeden, Oğuz bahane edilerek siktir edilmeyi kesinlikle hak etmemişti. Bir süre kendine gelemedi, durumu Oğuz'a açıkladı. Oğuz kendini suçlu hissetmişti ama Derya böyle hissetmesini istemiyordu. Onun suçu yoktu ki. Anlamadan, dinlemeden, bahane uydurarak arkasını dönen "Aile" yerine koyduğu insanların bu tavrı Oğuz'un suçu değildi, Derya da bu kadarını hak etmiyordu... İkisinin de yaptığı ilk iş, Simay'a hayatlarını mahvettiğini söyleyip hayatlarından çıkmasını istemek ve engel atmak oldu. Çünkü Simay'ın kavgası, çıkardığı huzursuzluk olmasaydı bunlar yaşanmayacaktı. Belki yine de başka bir üfürükten bahane bulacaklardı ama en azından Oğuz'u bahanelerine alet edemeyeceklerdi.
O rezil günden sonra Derya, Oğuz'un çevresiyle tanıştı. Ailesi gibi gördüğü insanların kenara fırlatıvermesi sonucunda Derya arkadaşlık ilişkilerine de tiksinerek bakıyordu. Çünkü 10 15'er dakika arayla ona tekmeyi koyan insanlar arkadaş değildi, dost değildi, aileydi onun için...
Pek mutlu olamasa da Oğuz'un sosyalleştirme çabalarını pek geri çevirmemeye çalışıyordu. Eğer insan içine karışıp dışarı çıkmazsa evde kafayı yiyecekti. Böylece Derya, Oğuz'la birlikte açtığı yeni sayfaya onun arkadaşları Mine, Melis, Sümeyye ve Candan'ın da isimlerini yazdı. Mine Oğuz'un bir yıldır tanıdığı, aynı bölümden olduğu yakın arkadaşıydı. Melis ile Mine akrabaydı, Sümeyye Mine'nin oda arkadaşıydı. Onu grupla tanıştıran Mine'ydi. Candan biraz meşgul bir kızdı. Sessiz sakin işinde gücündeydi ve yoğunluğundan dolayı aralarına pek fazla katılamıyordu. Zaman içinde bu grupta da çatırdamalar oluşmaya başladı. Derya kendisinde bir uğursuzluk olduğunu düşünüyordu, nereye adım atsa o bütünlük parçalanmaya başlıyordu. Sümeyye Mine'ye akla gelmeyecek saçmalıklar yapmış, sonucunda da Mine onunla bağlarını tamamen kesmişti. Ama aynı odada oldukları için ister istemez iletişim kurmak zorundaydılar. Hem suçlu hem güçlü Sümeyye Mine'ye hâlâ yüzsüz yüzsüz davrandıkça Mine çıldırıyordu. En sonunda Sümeyye odasını değiştirdi de bu gereksiz kaos bu şekilde sonlandı. Adadan ayrılan Sümeyye'den sonra geriye Oğuz, Mine, Melis, Candan, Derya kalmıştı. Bir süre sorunsuz geçti, sonrasında Mine ile Melis'in arasına soğukluk girmişti. Bu dönemden sonra Derya'nın Mine'den de sırtına bıçak yiyeceği zamanlar yavaş yavaş yaklaşmıştı. Bu grupta, Derya'nın özeli olan bir olayı öğrenen ilk kişi Mine, ikinci ve son kişi ise Oğuz olmuştu. Mine bu olaydan sonra, Derya'ya Ayda ve Sanem'in yaptıklarını bildiği halde aynı onlar gibi "Gitmem" sözü verip gitmişti. İşin kötüsü bu haberi Derya'ya kendisi vermek yerine Oğuz'a: "Artık Deryayla görüşmek istemiyorum, sen söylersin." demişti. Halbuki Mine, mevzuyu Oğuz'dan önce öğrendiği için o dönemde Derya'nın ne kadar berbat halde olduğunun da farkındaydı. Ancak tek önemli olan kendi sorunlarıydı, sadece kendisi anlayış bekliyordu Derya'yı ise sallamıyordu. Mine'nin bahanesi ise şu olmuştu: Derya çok ufak bir sinirsel çıkış yaptığı için sonradan özür dilemiş, ama iş tartışmaya kadar varmıştı. Oğuz'a aralarının bozulduğunu söylediğinde o da doğal olarak merak edip nedenini sormuştu. Derya mesajların azıcık bir kısmını okutup sebebi açıklamıştı. Sözlü anlatsa da aynı şeyi söyleyecekti, mesajları okutması ve sesli anlatması arasında bir fark olmayacaktı. Ama Mine'nin bahanesi de "Mesajların birilerine okutulmasından nefret ederim, okutmasaydın" olmuştu. Bu noktada iki sorun vardı: Birincisi, Derya zaten anlatacağı kısım haricinde başka bir şey okutmamıştı Oğuz'a. İkincisi, okuyan herkes değil sadece Oğuz'du. Sıradan biri muamelesi yaptığı kişi 1 senelik çok yakın arkadaşıydı ayrıca. Mine hem Derya'yı hem Oğuz'u çiğnemişti bu noktada. Derya içinde taşıdığı uğursuzluğun ortaya çıkınca yarattığı etkiyi görmüştü, bu yüzden ne olursa olsun asla Oğuz'a bu meseleyi açmamaya karar verdi. Çünkü Mine'nin, Derya bütün özelini döküp saçmış gibi verdiği tepkinin altyapısı aslında bu değil, başka bir meseleydi. Derya anlamıştı, laneti kendisinde saklı kalmalıydı. Oğuz öğrense onunla da arası bozulurdu. Aydalardan sonra ilk kez güvenip içini açtığı Mine'nin bu tavırları Derya'yı hayal kırıklığına uğratmıştı. Oğuz'dan da benzeri bir tepki almayı kaldıramazdı artık. Mine memleketine gittikten sonra Oğuz'u görüntülü aradığında, Oğuz ve Derya Derya'nın evinde oturuyorlardı. Derya gerilmişti, yeni bir kaos daha istemiyordu. Ama Mine eskisi gibi değil, özür dileyen bir tavırla yaklaşmıştı. Derya şaşırmıştı, yine de o da karşı taraftan aldığı enerjiye paralel şekilde konuştu. Mine ile aralarındaki buzlar bu konuşmadan sonra biraz olsun erimişti. Mine geri döndükten sonra da konuşup anlaşmışlar, sorun kalmamıştı. Ama ne yaparsa yapsın Derya'nın kırgınlığı geçmiyordu. Yine de elinden geldiğince iyi idare etti. Derya'nın herkesten habersiz ölüp ölüp dirildiği dönem felaket geçmişti. Olayı bilen tek kişi Mine'den yediği tekmeyi de sindiremiyordu, bu olanları da. Aydaların kendisinden koşarak uzaklaşmasına sebep olan olayın açığa çıkması sonucu üstüne yapışıp kalan depresyon hırkasını tekrar giymişti ve yine çıkaramıyordu. Etrafında birkaç kişi vardı evet, ama yanında olup destek çıkan kimseyi bulamıyordu. Oğuz'a da hiçbir şey anlatamıyordu, bir de onun tekmesini kaldıracak hali kalmamıştı. Mine ile de o kırgınlıktan sonra oldukça seyrek konuşmaya başlamışlardı, hele Derya artık bu mevzuyu asla açmıyordu. Mum etrafına ışık tutarken, dibi görüyordu. Kendisine hiçbir faydası dokunmuyordu, işin kötüsü dokunsun da istemiyordu. Derya'nın aylarca çok az uyuyabildiği, yoğun olduğu, etrafına yetişmeye çalıştığı, nefes alamadığı, sayısız kabus gördüğü, uyumaktan korktuğu, yemek yemeye bile halinin olmadığı, günde 3 paket sigara içtiği günler geri dönmüştü. Sırtında depresyon hırkası, göz altlarında kalıcı makyaj niyetine mor halkalar, ciğerlerini delecek şiddete ulaşan öksürük... kısacası berbat ötesi dönem tekrarlanıyordu. Derya bu dönemde nasıl hayatta kalabildiğini anlamıyordu. Çünkü sadece sigara&kahve ikilisinden ve yemek yemeyi canı istemediğinden kaynaklı 10 kilo vermiş, uyku uyuyamaz hale gelmiş, nefes aldığı her güne ve kendisine lanetler ederek başlar olmuştu.
Bu korkunç halleri bir gün Oğuz'un çirkin tesadüfler sonucunda, Derya'yı bu hale getiren sebebi öğrenmesiyle yavaş yavaş toparlanma evresine girmeye başlamıştı. Oğuz olmasaydı, Oğuz da sırtını dönseydi Derya çok iyi biliyordu ki bundan aylar öncesinde nefes alma mücadelesini çoktan bırakmış olurdu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTLAR SOFRASI
Non-FictionHer şey, Derya'nın aslında katılmayı planlamadığı bir geziye sonradan dahil edilmesiyle başlamıştı. 22 Ekim 2023, hem Derya'nın hem de etrafındaki kişilerin mahvolmuş hayatlarının daha kötü bir çıkmaza doğru yol almaya başladığı tarihti.