1

193 39 58
                                    

"Bebeğim, beni duyuyorsun değil mi? Korkma
sakın, babana kesinlikle bir şey belli etme. Seninle konuştuğumu anlarsa sinirlenebilir. Beni güzelce dinlemeni istiyorum Chris. Baban senden önemli bir şeyi saklıyor. Benim hakkımda sana yalanlar söylüyor olmalı. Ona sakın inanma oğlum, babanın büyük bir sahtekâr olduğunu bil. Ona karşı her zaman aptalı oyna, böylece zarar görmekten kurtulacaksın. Sana söylemem gereken oldukça önemli bir şey var. Çok uzun zaman önce bana bildirilen bir kehanet var. Aynı kehaneti rüyalarımda kendi gözlerimle gördüm. Chris... kaderinde seni bekleyen birisi var. Onu bulman gerekiyor. O kız... bir saniye. Hayır. Bu bir kız değil, bir oğlan. Kızıl saçlı bir oğlan. Onu mutlaka bul, bu senin kaderin."

Yıllardır aklından çıkmayan sözler ve rüyalar
tazeliğini korurken, kan ter içinde kalmış prens
sinirle nefes verdi. Kendi uyku sorunları yetmezmiş gibi bir de sürekli zihnine girip onunla konuşan annesiyle uğraşıyordu. Yardımcı olmaya çalıştığının farkındaydı ancak böyle davranarak onu daha da yoruyordu sadece. Zaten ne yapması gerektiğini çocukluğundan beri ona anlattığı için çok iyi biliyordu. Her gün duymaya bıkmış usanmıştı.

Üstündeki örtüden kurtuldu ve çıktı geniş
yatağından, üstündeki keten gömlek oldukça rahat olsa da onu basmaya başladığı için bir çırpıda çıkarıp attı. Nefes alamadığını hissetmeye başladığında ayaklandı ve hızlı adımlarla büyük balkonunun önüne gelip kapılarını açtı. Anında üstüne esen sert rüzgar ürpermesine sebep oldu ancak geri çekilmedi, aksine dışarıya yürüdü.

Arka bahçeye açılan balkonunun ucuna geldiğinde yaslandı taş korkuluklara. Ay, bu gece her zamankinden daha parlaktı. Hemen altındaki kuleye kaydı gözü, annesinin yıllardır içinde hapis hayatı yaşadığı kuleye. Görünen bir penceresi bile yoktu bu kulenin. Muhtemelen üstten bir açıklığı vardı, yaşamasına yetecek kadar. Onun ne durumda olduğunu kestiremiyordu, bazen anlattıkları çok saçma geldiğinden deli olduğunu düşünebiliyordu. Bunu düşündükçe öfkeleniyordu.

Genç bir delikanlı olmasına rağmen hâlâ onu o
kuleden çıkaramamış olmak canını sıkıyordu. Ama annesi böyle yapması gerektiğini söylüyordu, her şeyden habersiz gibi davranmalıydı Chris. Babasının anlattığı saçmalıklara inanıyormuş gibi yapmalı, ona sadıkmış gibi görünmeliydi. Annesinin tam olarak istediği buydu. Ona uymanın doğru olduğuna inanıyordu. Çünkü yanında büyüdüğü babasının aksine, ona uzak olan annesinden daha fazla şefkat görmüştü.

Yine annesinin istediği gibi kızıl saçlı oğlanı
arıyordu yıllardır, babasıyla beraber fethettikleri birçok yeri didik didik etmişti ancak öyle birisine rastlamamıştı. Kızıl saçlı birçok kız vardı, ancak hepsine cadı gözüyle bakıldığı için ömürleri uzun olmuyordu. Aynısını bir oğlan için yapıp yapmayacaklarından emin değildi. Diğer kadınlar gibi yakıldığı düşüncesi mantığına çok yakın gelse de hislerine güvenip aramaya devam ediyordu.

Odasının kapısı çalındığında omzunun üstünden baktı içeriye. Gecenin bu saatinde onu rahatsız etmeye cüret edebilecek tek kişi vardı elbette. Onun dırdırını kesinlikle çekmek istemediği için oldukça isteksiz bir şekilde balkonundan ayrılıp odasına döndü, kapıyı bizzat açtı. Huzursuz görünen Hannah'ya huzursuz bir şekilde baktı, "Bunu her gece yapmaktan bıkmadın mı?" ona göz devirdi Hannah, omzuna çarparak içeriye geçti. "Keyfimden gelmiyorum Chris." diye söylendi kendisini üvey kardeşinin yatağına bırakırken. Chris de ona göz devirdi ve kapısını kapatıp ona döndü.

"Yine ne oldu?"

Omuz silkti mutsuz bir şekilde, geceliğinin ipleri ile oynamaya başladı, "Her zamanki şeyler. Annem beni darlayıp duruyor ve sen bana hiç yardımcı olmuyorsun." masasının yanına ilerleyip kendisini sandalyesine bıraktı Chris, "Yardımcı olabileceğim bir konu olsaydı olurdum Hannah. Elimden bir şey gelmiyor." sinirli bakışları dikti Chris'e, güvenebileceği tek kişi olduğunu düşünüyordu ancak o da yan çizmiş gibi görünüyordu.

witch, hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin