🎧 Taylor Swift - Don't Blame Me
Telefonu kaldırdığım gibi aynaya doğru ilerledim. Bu kıyafetlerle kaç gündür yatıp kalkıyorum acaba?
Aklıma iş için Ece'ye geri dönüş yapmadığım geldi. Hâlâ şarjda olan telefonumu alıp Ece'yi aradım. Birkaç saniye içerisinde açıldı.
"Günaydın Ece nasılsın?" dedim konuşmayı başlatarak.
"Günaydın. Bende iyiyim teşekkür ederim sen?" dedi. "İyiyim bende. Hemen konuya gireyim. Ben iş teklifini kabul edemeyeceğim," dedim."Neden bir şey mi var?" diye sordu. "Hayır ondan değil de benim motor sürme becerilerim sıfır," dedim. "O bir şey mi canım patron ayarlar onu. Ayrıca bizim sipariş şirketimiz büyük olduğu için istersen patrondan izin alabilirim. Beni kırmaz o," dedi hevesle.
"Çok iyi o zaman ben sana bugün dönüş yaparım," dedim. "Tamamdır," diye onayladığını belirtti. "Okulda görüşürüz o zaman," diye ekledi. "Güle güle," dediğimde telefon kapandı.
Reva'yı fazla bekletmemek için makyaj yapmaktan vazgeçtim. Zaten hayatımın çoğunluğunda da ihtiyacım olmadı. Daha önce giydiğim kapüşonluyu giydim. Reva'nın gelmesine beş dakika kaldığını gördüğümde son hazırlıklarımı yapıyordum. Tuvaletteki dolapta kullanılmamış diş fırçasını gördüğümde hiç vakit kaybetmeden yetimhaneden getirdiğim diş macununu kullanarak dişlerimi fırçaladım.
Odaya dönüp çantama birkaç şey attıktan sonra yüzyıllık ayakkabılarımı giydim ve dışarı çıktım. Reva'nın daha gelmediğini gördüğümde yorulmamak için kaldırma oturdum. Bir iki dakika sonra bembeyaz arabasıyla karşımda belirdi. Reva her zamanki kızıl saçlarını düzleştirmiş, gri tonlarında gözleriyle uyum içindeydi.
"Hoş geldiniz efendim," dedi arabanın kapısını kapatırken. "Hoş bulduk. Nasılsın?" diye sordum. "İyi," derken yol almaya başlamıştık bile. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum.
Reva "Önce bir konu hakkında konuşmamız gerek," dediğinde bunun iyiye işaret olmadığını anladım. "Dinliyorum," dedim ona dönerek.
"Kayra, ablanla aynı okuldasın," dedi benimle göz temasınından kaçınarak. "Ne? Benim ablam hâlâ. İnanmıyorum," dedim. Reva sustuğumu görünce derin bir iç çekerek konuşmasına devam etti.
"Bu senin için zor olabilir ama alışacağını düşünüyorum. Öncelikle ablanın adı Elif ve sen onun kopyasısın. Bu yüzden hemen fark edilirsin ve emin ol ki bu senin açından eski hayatına dönmekten daha beter," dedi hızını kesmeden.
"Peki planın ne?" diye sordum. Sanki bu planı ezberleyip gelmiş edasıyla "Önce saçların. Onları ya boyatacağız ya da peruk takacaksın. Başka çare yok," dedi.
Başımı aşağı yukarı sallayarak dediklerini onayladım. "Gözlerin," dedi sözlerine devam ederken.
"Onunkinin tıpatıp aynısı. O yüzden lens takacaksın," dediğinde birkaç saniye duraksadı. "Sadece saçımı boyatıp lens takacağım değil mi?" diye sordum. Reva "Şimdilik evet. İşte birazdan bunları almak için mağazaya ve kuaföre gidecektik," dedi."Peki okulu kazandığımdan bu karar emin olabilirsin?"dediğimde Reva'nın gözlerinin önünden geçen düşünceleri okuyamadım. Boğazını temizleyerek "Eminim çünkü yanlışın yok," dedi.
(Reva'nın anlatımıyla)
Bir anda duraksadım. Her türlü geçmeme ihtimali vardı. Nasıl olsa okul belirli sayıda öğrenci alıyorlardı. Bunu ona söylememeye karar verdim. Umarım onu hayal kırıklığına uğratmam.Yav kardeşim bu trafik için başka gün bulamadınız mı? Karınca sürüsü gibi resmen ya! Bir saattir aynı yerde duruyoruz.
İyice sinirlerim bozulunca arkama yaslandım. Göz ucuyla Kayra'ya baktım. O bu durumdan rahatsız olmamış pencereden dışarıyı izlemekle meşguldü.
"Bak bundan rahatsız olduğunu biliyorum, ama sadece bir süreliğine dayansan? Sonra zaten bundan kurtulacaksın. Ayrıca dediğim gibi onların seni bulmalarını engellemek için tek çözüm bu," dedim onu ikna etmeye çalışarak.
"Ama şu an onlar beni göremezler mi?" diye mantıklı bir soru sordu Kayra.
"Hayır okulla aynı şey değil. Okulda ablan okulun popüler kızı. Bu demek oluyor ki-" derken Kayra sözümü kesti. "Herkes beni tanıyabilir ve benim bu okulda olduğum hızla yayılır," diyerek devam etti. Onu başımla onayladım. Kayra derin bir nefes alıp durumu kabullenerek önüne döndü.
Bir süre sonra optik mağazanın önüne geldik. Arabayı park edip arabadan indik. İçeriye girdiğimizde gözlüklerle donanmış raflar bizi karşıladı. Sade bir tasarımı vardı. İçerisi birkaç masa ve sandalyeden oluşuyordu.
Masanın başında kırk elli yaşlarında saçları beyazlamaya yüz tutmuş güler yüzlü bir adam oturuyordu. Bizi eliyle içeri davet ettiğinde sandalyeye geçip oturdum. Kayra de oturunca adama isteğimizi söyledim.
Adam kalkıp köşede duran renk paletini alıp masana koydu. Kayra çoktan eğilmiş renk tonlarına bakıyordu. Birkaç dakika sonra Kayra koyu tonlarda kahverengini seçmişti. Kayra'ya "Neden kahverengi lens?" diye sordum.
"Dikkat çekmemek ve lens olduğu anlaşılmasını istemediğim için," dedi. Bu kız ne zamandan beri bu kadar akıllıydı. Belli ki bu iki yılda çok şey değişmiş. Kayra'yı onayladığımda adam arkasında duran kapıdan içeri girdi bir süre sonra elinde küçük bir kutuyla belirdi.
Kutuyu Kayra'ya uzattığında Kayra kutuyu açıp lensleri taktı. Cebinden çıkardığı telefonundan yansımasına baktığında dudakları yukarı kıvrıldı. Durumdan memnun bana baktığında başımı aşağı yukarı salladım.
Kayra lensleri çıkarıp geri yerine koydu. Kayra'ya dönüp "Gözlük de alalım mı?" diye sordum.
O küçüklüğünden beri gözlük takmayı severdi. O kadar severdi ki kartondan gözlük yaptığı bile olmuştu. Bir anda sevinip kabul etti. Ona bugünlerde moda olan şeffaf çerçeveli gözlüklerden aldım. Kayra'yı böyle mutlu görmek içimi rahatlatmıştı.Adama gerekli işlemleri yaptıktan sonra dışarı çıktık. Arabaya bindiğimizde Kayra "Her şey için teşekkür ederim," dedi. Yüz ifadesi bunu doğruluyordu. "Lafı bile olmaz," dedim. Arabayı çalıştırıp yola koyulduk.
Yetimhanedeyken yapılması gereken tüm işler bize patlıyordu. Çünkü biz en büyükleriydik ve bizden küçük olanlarda iş yapacak güçleri yoktu. Kayra on sekiz yaşında olmasına rağmen, kocaman bir insan olmak zorunda kalmıştı ve bu durumdan nefret ettiğini bana sık sık söylerdi.
Bana gelecek olursak ben ev işlerinden rahatsız olduğum söylenmez. Ama misafir günleri işler üç dört katına çıkıyordu ve işte o zamanlar ikimiz içinde zor oluyordu. Zaten yetimhanede geçirdiğimiz yıllar çok kötü geçmişti.
Sert yataklar, soğuk geceler, aç ve susuz günler, susmak bilmeyen ağlama sesleri ve Bayan Parker'ın saçma sapan bahaneleri yüzünden yediğimiz katlanılmaz dayaklar derken tüm bunlara dayanabilmek bir mucize olsa gerek.
Düşüncelerimden sıyrılıp yola odaklanırken Kayra bana döndü. "Ece'nin bana teklif ettiği iş hakkında," diyerek söze başladı. Onu dinlediğimi gösteren mırıltılar çıkardıktan sonra konuşmasına devam etti.
"Motor sürmemi öğretebilirlermiş. Yani artık on sekiz yaşındayım ve bunu yapabileceğim anlamına geliyor değil mi?" diye sordu. Kısa süreliğine ona döndüm. Ardından bakışlarımı yola çevirdiğimde "Tamam artık kabul etmemek için bir engel göremiyorum," dedim.
"İş teklifini kabul edeceğim anlamına mı geliyor?" diye sordu. "Hı hı," diyerek kısa kestim.
Kayra'ya baktığımda onun heyecanla eline telefonunu aldığını ve birisine yazdığını gördüm. Bunun için bu kadar heyecanlanacağını nereden bilebilirdim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perde Arkası
MaceraWarunee'nin yetimhaneden kaçtıktan sonra yaşayacakları olayları ve büyük sırrı anlatıyor.