Merhabalar.
Yukarıya bölüm de ağırlıklı olarak yazarken dinlediğim şarkıyı koyacağım.
Buraya da diğerlerini ekleyeceğim.
Okurken dinleyebilirsiniz.Bölüm sonunda görüşmek üzere, iyi okumalar <3
"Bak bu senin rengini açar, buğday tenlisin zaten." diyen görevli kadının sesi ile tuttuğum elbiseyi sağlı sollu inceledim.
Uzun ve mevsimlik ince bir elbiseydi. Koyu bir yeşildi. Göğüs kısmı büzgülü, kolları ise askılıydı. Bedenin üst kısmını saran, alt kısmını ise dizden aşağıya kadar yırtmaçla tamamlayan, buranın önünden geçtiğim gibi gönlümü alan bir elbiseydi. Şubat ayının 17sindeydik. Vakit çabuk geçiyordu ve yazın da geleceğini bildiğim için giymek adına elbise arıyordum.
Kendimi pantolon ve tişörtlerin içerisinde sıkılmış hissettiğim için daha çok elbiseye yöneliyordum.
"Çok güzelmiş." dedim. Askılıklara dirseğini yaslayıp sakızını çiğneyen kadın ise bilmiş bilmiş, "Tabii kız! Kötü mal getirir de satar mıyım ben?" Sitemli sesiyle başımı ona kaldırdım. Dudak büktüm ve elbiseyi askıdan çektim.
Dükkanın içindeydik. Vitrinde görmüştüm bunu. Bu yüzden de hemen içeriye girmiştim.
"Deneyebiliyor muyum?" diye sordum. Kadın kinayeli bakışlarını bana doğrulttu. Sonra ciddi miyim diye bakınca bende şaşırdım.
"Dön arkanı, hemen arkanda kabinler. Git dene. Çok yakışır sana." Başımı onaylar anlamda salladım ve elbisenin bedenime uyanını alıp hemen kabine girdim. Üç tane vardı zaten. Dükkanın içi küçük olduğu için kabinlerde küçüktü. İçine girdiğim gibi bir daraltı basmıştı beni. Yine de üzerimdekilerden hızlıca kurtuldum ve elbiseyi giydim.
Burada ayna olmadığı için saçlarımı yana yatırdım ve düzeltebildiğim kadar üstümü düzeltip dışarıya çıktım, karşımda o kadın yoktu. Yerine, kabinde sadece kendimle uğraştığım için sesini bile duymadığım Agâh vardı.
Elleri arkasında kavuşmuş, sol eli yumruk halini almış, sağ eli sol bileğini sarmıştı. Bacaklarını omuz hizasında açıp tüm dengesini kurarak yan durmuştu. Lakin benim kapıyı açıp çıkmamla bana döndü.
Başında bordo beresi, yüzünde ciddiyetiyle tam karşımda, birkaç adım uzağımdaydı. Onu tekrardan görmem ile boğazımı temizledim. Gözleri gözlerimle kesiştiğinde zaten o gün ki gibi çok bakamadan yine çekmiştim. Ancak üzerimdeki bakışlarını hissedebiliyordum.
Ve bunu tasdiklemiştim de. Çünkü sağımda bulunan büyük aynaya dönmüştüm. Orada hem kendimi hem onu da görebilme fırsatı elde edebilmiştim. Kara gözleri tüm bedenimi turlamış, elbiseli halime bakmıştı. Benimde gözlerim elbisede dolaştı.
Üst bedenimi çepe çevre sarmış, tenime yakışmış, sol bacağımın daha önde olması sebebiyle de yırtmaç açılmıştı. Yana yatırdığım düz saçlarım ise sırtımda toparlanmış, inatçı bir tutam ise yatırdığım tarafın tersinden çıkıp göğüslerimin arasına girmişti.
Kadının da dediği gibi bana yakıştığını gördüğümde ellerim boş boş her iki yanımda sallandı. Sonra ona tekrardan döndüm.
Boğazımı temizleyip lafa girmek için ağzımı açmıştım ki biri içeriye pata küte giriş yaptı.
"Komutanım kök saldık buraya! Nerede kaldı Selma Abla! Bir kağıt verecek-" derken üniformalı olan asker içeriye bir adım attı ve gözleri beni gördü. Lafı ağzında dolanıp yok olduğunda şaşırmış bir şekilde ona bakıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum Değiliz
RomanceBir asker, bir öğretmen. Tesadüfi bir karşılaşma. Yolları birbirine denk düşen bu iki insanın yüreği de denk düşecek mi? Gönülleri birbirlerine bağlanıp, mutlu olabilecekler mi? Her şeyden önemlisi sevecekler mi? * "Öğret o zaman!" dedi. Yerimde ti...