Sabah, ailem ile vedalaşıp evden ayrılmıştık. Abbey'i başka arabaya bindirdiler. Şu an Dylan ile aynı arabada, camdan dışarıyı seyir ediyordum. Hava çok güzeldi, Kuş cıvıltıları etrafta duyuluyordu. Tek sıkıntı, içimdeki kötü histi. Her an bir şey olabilir diye tetikteydim.
Dylan'a döndüğümde onunda bana baktığını fark ettim. "Ne kadar kaldı?" Dylan kafasını çevirip, camdan dışarı baktı. "Büyük ihtimalle akşama orada oluruz." Tekrar bana döndü ve tek kaşını kaldırdı. Alaycı bir ses tonu ile konuşmaya başladı. "Yoksa krallığa gitmeye bu kadar mı meraklısın?" Ona ters bir bakış attım. Benimle resmen alay ediyordu, gözlerimi devirdim ve camdan dışarı bakmaya devam ettim.
Aradan bir kaç dakika geçmişti ve biz yolu yarılamıştık. Bu yüzden ne kadar kaldığını soruyordum. Ormanlığın içine daha dikkatli baktığımda, hareket eden bir şey fark ettim. Gözlerimi kıstım ve gördüğüm şeye odaklandım. Tam bu sırada at arabası bir anda durdu, öne doğru savruldum ama neyse ki tutunacak bir yer bulduğum için tekrar kendimi yerime sabitledim.
Neler oluyordu?
Dışarıya doğru baktığımda ne olduğunu tam göremiyordum, ama muhafızlar at arabasının önünde dizilmişlerdi. Dylan bana döndü ve konuşmaya başladı. "Burada bekle ben hemen bakıp geliyorum." Kafamı ne olumlu anlamda ne de olumsuz anlamda salladım. Dylan acele ile dışarı çıktığında arkasında baktım.
borodo boklo homon bokop goloyorum. Çok bekler benim burada oturup beklememi! Arabanın kapısını açtım ve dışarı çıktım. Onların olduğu yere giderken arkamdan birisinin beni tutması ile irkildim. "Şşş, sadece seni rehine olarak kullanacağım." Ne rehinesi? Beni öne doğru ittirdiğinde ufak bir sendelenme yaşadım. "Bırak beni! Yoksa olacaklara ben karışmam!" Adam dudaklarını büzdü ve bana baktı. "Ne o, bırakmazsam beni mi döversin? Kes sesini ve uslu bir kız ol!" Adamın sesinin yükselmesi ile herkes dönüp bize bakmıştı.
Önümde, yerde yatan adamlara hayretle baktım. Yaralamıştı, ama neden öldürmemişti? Benim bildiğim Dylan adam yaralamz. Acımadan, göz yaşına bile bakmadan öldürürdü. Neydi onun bunu yapmasını engelleyen?
Dylan'ın gözlerinin içine baktım. Buz mavisi gözlerindeki buzlar erimiş, yerini ateş almıştı. Sinirden dişlerini sıktığını, kasılan çenesinden anlamıştım. "Sana dışarı çıkma demiştim." Sesi sert çıkmıştı. Bana mı kızgındı o? Hah, bana emir verecekmiş. Gelsin de bunu benim inatçı tarafıma anlatsın.
Dylan bir attığında adam da benimle beraber bir adım geriye gitti. Nereden çıkardığını bilmediğim hançerinin sivri uçunu boynuma doğrultmuştu. "Bir adım daha atarsan, hiç acımadan kızın boynunu keserim." Çok beklersin? Çıkmadan önce rahat kıyafetler giydiğim için avantaj bendeydi. Adamın erkekliğine tekmemi geçirdiğimde adam, acı içinde elindeki hançeri düşürdü ve ardından kendi de ye düştü.
Dylan ve muhafızlar bana hayretler içerisinde bakarken omuz silktim. Dylan bana doğru adımlamaya başladı, tam önümde durdu. "Bir daha, benim dediğimin tersi bir şey yapma." Ellerimi belime yerleştirdim ve öyle mi dercesine baktım. Hala sinirliydi. "Oldu paşam, sen emret yeter ki. Bir daha kine ayaklarını temizlememi ister misin?" Dedim alaycı bir ses tonu ile.
"Victoria, bu işin şakası olmaz. Ya sana bir şey olsaydı!" Yüzüme ciddi bir ifade takındım ve konuşmaya başladım. "Doğru, bana bir şey olursa baban artık seni evlatlıktan mı reddeder bilmem. Ama şunu biliyorum ki benimle evlenmenin tek nedeni hem baban hem de güçlerim." Dylan'ın omzunun üzerinden arkasına baktığımda yaralı bir muhafız gördüm. Dylan'ın yanınadan geçip yaralı muhafıza doğru yürümeye başladım. Dylan yerinden bile kıpırdamamıştı. Kat katı kesilmişti, muhafız ağacın altında yanındaki iki arkadaşı ile beraber oturuyordu. Acı çektiğini, yüzünü buruşturduğundan anlıyordum. Yanlarına eğildim ve elimi yarasına doğrulttum.