11| Bölüm

1 0 0
                                    

"Bizden ne istiyorsun? Neden bize saldırdın? Ve Abbey nerde?"

adam, üst üste sorduğum sorular karşısında afallamıştı.

"Sıra ile cevap vereceğim. Sizden bir şey istemiyorum, size saldırmamın nedeni sizi gece haydutlarından sanmam, Abbey kim onu dahi bilmiyorum."

"Yalan söylemediğini nereden bileceğiz."

Adam bıkkın bir nefes verdi. Bu sefer söze atlama sırası Dylan'da olmuştu.

"Pekâlâ o zaman, bir soru daha. Şu bahsettiginiz gece haydutlari kim?"

Mantıklı soru, aferim Dylan.

"Size şöyle diyeyim, onlar normal haydutlar benzemiyorlar. İnsanları soyuyorlar, bu normal ama onlara karşı çıkanları kaçırıyorlar. İstediklerini soruyorlar, tabi bu kişi cevap vermezse cevap alana kadar işkence ediyorlar. Yani benim bildiğim bu kadar."

Demek ki Abbey karşı çıktığı için onu kaçırmışlardı.

"Şimdi artık soru sorma sırası bende, üç tane soru sorucam." Kafamızı olumlu anlamda salladık.

"Bir, artık üzerimden kalkar mısın? Bunalmaya başladım."

Ayağa kalktım ama hançerimi hala ona doğru tutuyordum. "Oh, şükür be! Evren varmış."

Evren varmış ne be!

Sorgulama.

iç sesimi de susturduktan sonra adamı dinlemeye devam ettim.

"İki, gece haydutlarını yakalamanız biraz zor. Hem de 6 kişi ile neredeyse imkansız." Dylan tek kaşını kaldırdı ve konuşmaya başladı.

"Nereden biliyorsun bunu?" Bu adam neden bu kadar mantıklı sorular soruyordu?

 Şu an tek düşünmen gereken bu muydu gerçekten?

Evet.

Adam bilmem kaçıncı nefesini verdi ve tekrar konuşmaya başladı. "Çünkü biz 15 adam ile birlikteyken bile onları yakalayamadık."

"Adamların güçsüzmüş demekki." anlık dediğim şey ile herkes bana döndü. "Ne, eminim ki o adamları ortadan ikiye kesebilecek kadar güçlüyümdür."

Dylan baş parmağı ve işaret parmağıyla burun kemiğini sıktı. Diğer adını bilmediğim şahıs ise başını iki yana salladı. 

"Yine her zaman ki gibi kafana eseni yapıyorsun." Bunu söyleyen Dylan'a, kaşlarım çatık bir şekilde baktım. Adını bile bilmediğim adam olacak şahıs olan varlık, Dylan'a bakıp konuşmaya başladı. "Sen buna nasıl dayanıyorsun böyle."

"Kendisi karım olur." Dedi bıkkınlıkla Dylan. "Tanrı yardımcın olsun. Ne diyeyim?" 

"Sanada." Kaşlarım çatık bir şekilde onlara bakıyordum. "Pardon, bilmem söylemem gerekiyor mu ama bende buradayım!" ikisinin de bakışları tekrar bana döndü. Gözlerimi devirdim.

Cık cık cık, hiç bir prensese böyle davranışlar yakışır mı? bir de kraliçe olacak. Tüğh sana.

Sen çok mu konuşuyorsun bana mı öyle geldi. Sinirle adını bilmediğim adam olacak şahıs olan varlığa döndüm ve konuşmaya başladım.

"Son sorunu sor da hepimiz çekip gidelim." Sinirlenmeye başlıyordum.

"Pekala, son sorum. Size yardımcı olmamı ister misiniz?"

Tek kaşımı kaldırdım, bu sefer konuşan kişi Dylan olmuştu. "Neden bir anda bu kadar samimi oldun?" Gözlerini kısmıştı ve sorgulayıcı bakışları ile adama bakıyordu.

Adam omuz silkti. "Amacımız aynı, doğru değil mi?" Haklı, ama bu ona aptal gibi güneceğimiz anlamına gelmiyordu. "Bir saniye, bu konuyu karım ile konuşmam gerek." Ellerimi belime koydum ve kınayıcı bakışlarımı Dylan'da gezdirdim. "Ha şimdi de 'karın' mı oldum! Bir daha de bakayım, ağzında dil kalmaz!"

Yutkundu ve korkak bakışlarını gözlerimde gezdirdi. "Biliyor musun gözlerin çok güzel." Pişkin pişkin sırttı. 

Biz ne ara böyle olmuştuk?

Aptal, küçükken arkadaştınız zaten. Sadece babalarınız yüzünden konuşup görüşemiyordunuz.

Doğru, ilk defa haklısın iç sesim.

Ben hep haklıyım da sen kabul etmiyorsun.

"Bir şey daha sorabilir miyim? Siz tam olarak kimsiniz?"

Aha bittik biz. 

"Normal insanız işte." Dylan, kraliyetten olduğumuzu saklamaya çalışırken bir yandan da saçmalıyordu. Adam, Dylan'a ters ters baktı. "Ben sizi hayvan sanıyordum zaten." Bu adam her şeyi alaya vurması normal mi?

Bence değil. Her neyse konumuz bu değil.

"Çok komik, her neyse. Şakaları bir kenara bırakalım. Sana bir soru sorucam, bizimle rakip misin arkadaş mı?"

Adam gözlerini kısmış bir şekilde bize bakıyordu. "arkadaş." demesiyle yüzümde bir sırıtış peyah oldu. Elimi uzattım, "Aramıza hoş geldin..." Birisi şu adamın ismini söyleyebilir mi artık!

Aklımı okumuş gibi. "Stewart. Stewart Brave." Dedi.

"Aramıza hoş geldin, Stewart." Gülümsedi ve elimi sıktı. Sonra aynı şekilde Dylan'da 'hoş geldin' dedi ve elini sıktı.

Acı dolu bir inleyiş duyduğumuzda arkamıza döndük. Muhafızlerın ikisi öldürülmüştü. Dylan'ın baş muhafızı ve bir adamı ise yaralanmıştı. 

Yine neler dönüyor burada!

MahperiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin