Oy sınırı: 30
İnsanlar gelip geçici duyguların müptelasıdır...
10. Bölüm
Aynada saçlarımı toplarken aniden çalan kapıyla irkildim.
"Gelebilirsin!" Bartu kapıyı yavaşça açarak içeri girdi. Ne diyeceğini bilmiyormuş gibi gözlerini odada dolaştırdı. Gözleri sonunda bende durdu. "Kahvaltı hazırlamıştım. Bir de nikâh detaylarını kahvaltıda konuşalım olur mu?" Nazik çıkan sesiyle gülümsedim ama sonra hemen kendimi toparladım.
"Tamam ben hemen geliyorum." Kafa sallayarak odadan çıktı.
Adamı resmen hizmetçim gibi kullanıyordum. Yarın kahvaltıyı hazırlamayı kafamın bir köşesine not ederek odadan çıktım.
Gözlerimi etrafta dolaştırarak mutfağa girdim. Masanın üzerinde kahvaltılıklar, yumurta ve çay vardı. Yani herşey hazırdı.
Galiba ilk defa hazır bir sofraya oturacaktım.
Utanarak sandalyelerden birine oturduğumda Bartu mutfağa girdi. Ona baktığımı gördü ve gülümsedi.
Deve kuşu olmak istiyorum. Kafamı kuma gömsem ve hiç çıkarmasam keşke...
* * *
Kahvaltıda söz verdiği gibi nikâh işini konuşmuştuk ve şimdi imam nikâhımızı kıydırmaya gidiyorduk. Üzerimde açık kahverengi diz kapağımın bir karış altında biten baharlık bir elbise vardı. Bartu da üzerine açık kahverengi bol gömlek ve bol beyaz bir pantolon vardı.
Dini nikâh kıyıldıktan sonra resmi nikâh tarihi almak için nikâh dairesine gidecektik. Fiziken hazırdım, ama ruhen hiç mi hiç hazır değildim.
Ailemden uzakta evleniyordum. Beni ne kadar sevmeselerde yanımda olsunlar isterdim.
Gözlerim tekrar dolarken gizlemek için kafamı cama çevirdim. Belli etmeden gözyaşlarımı sildiğimde araba durmuştu.
Zaten hızlı atan kalbim daha da hızlı atmaya başladı.
Resmen sevdiğim adam ile evleniyordum. Ama mutlu değildim. Onunla bu şekilde evlenmek istemezdim. Bu hayatta hep aşık olarak evlenmeyi hayal etmiştim. Evet, ben belki ona aşıktım ama o benden hoşlanmıyordu bile. Benim canımı yakan şey ise tam olarak buydu. Benimle resmen zorunluluktan dolayı evleniyordu.
Bir caminin önünde olduğumuzu fark ederek arabanın kapısını açtım. Elimi bir türlü yavaşlamayan kalbime koydum. Bartu da arabadan indiğinde caminin kapısından içeri girdik.
* * *
Artık Bartu'nun dinî nikâhlı karısıydım.
Bu cümle beni hem korkutuyordu hem de mutlu ediyordu.
Korkmamın sebebi aile kavramını bilmeyişimdi. Evlilik bana çok uzak bir kavramdı.
Mutlu olmamın sebebi ise gün gibi ortadaydı; onu seviyordum.
"Önce hastaneye gidip gerekli testleri yaptırmamız gerekiyor, bu biraz uzun sürecek. Sonra nikâh tarihini alacağız." Bartu bıkkın bir nefes vererek ellerini saçlarının arasında geçirdi.
Onun başına da iş açmıştım. Boş bir şey uğruna hem de.
'Hayat üzülmek için çok kısa.' diye bir söz okumuştum. Belki de doğru bir sözdü. Ama ben kendime mutlu olmayı hiç yakıştıramıyordum. Zaten hayatta benim mutlu olmama izin vermiyordu. Ne zaman mutlu oldum desem ardından hemen bir aksilik çıkıyordu. Ben mutlu olmayı hak etmiyordum.
Kafamı koltuğun arkasına yaslayarak dışarıyı izlemeye başladım. Sonunda hastanenin otoparkına girdiğimizde içimdeki stresi dışarı yansıtmayarak emniyet kemerini çözdüm. Bartu'yla herhangi bir göz temasına girmeden çantamı da alarak arabadan indim.
Bartu önde ben arkada ilerleyerek asansöre bindik. Kapalı alanlar beni gerse de kendimden ödün vermeyerek dimdik durdum.
O sırada gözüm asansör aynasına takılı kaldı. Bartu ve benim yansımama.
Uyumlu ve gerçekten bir çift gibi duruyorduk. Gerçek bir karı-koca gibi. Yüzümde istemsizce bir gülümseme oldu ama bu asansörün durmasıyla kısa sürdü.
Asansörden çıktığımızda burnuma o iğrenç hastane kokusu doldu. Yüzümü buruşturmamak için kendimle kısa bir savaş vermek zorunda kaldım.
Hastanelerden gerçekten nefret ediyordum.
Bir odanın önünde durduğumuzda Bartu kapıyı çaldı. İçeri girdikten sonra o doktorla konuştu, ben ise odayı incelemeye başladım. İçimdeki stresi atmamın en etkili yolu kafamı başka yere vermekti.
Bartunun koluma dokunması ile bakışlarımı daldığım yerden çektim. "Kan tahlili ve birkaç tahlil daha vermemiz gerekiyor sonra nikah dairesine gideceğiz. Ama tahlil işleri uzun sürecek gibi geliyor, onu yarın da halledebiliriz." dedi.
Aynı evde kalmamızda artık bir sakınca yoktu. Sonuçta artık onun nikahlı karısıydım.
* * *
Yavaşça arabaya binerken kan alırken damar bulamadıklarından dolayı akan gözyaşlarımı sildim. Hava karamıştı ve bizim hastanedeki işimiz daha yeni bitmişti. Kolum hala çok ağrıyordu ama ağlamam hiçbir işe yaramayacaktı. Hem belki daha fazla ağlarsam şımarık gibi olurdum.
Kafamı arabanın deri koltuğuna yaslayarak derin bir nefes aldım. Çok yorucu bir gündü ve bu da yetmezmiş gibi ağladığım için uykum gelmişti.
"Kolun hala acıyor mu?" Bartu'nun sesiyle kapattığımı bile fark etmediğim gözlerimi irkilerek açtım.
Konuşmak için olan enerjiyi kendimde bulamadığım için kafamı sağa ve sola sallamakla yetindim. O da daha fazla bir şey demedi ve arabayı çalıştırdı.
Radyodaki sakin melodi beni mayıştırırken uykuya daha fazla direnemedim ve gözlerim kapandı.
Bartu Kargın'ın ağzından
Yan koltukta uyuyan kadına baktım. Yani karıma. Ne kadar inanmakta zorluk çeksem de artık evli bir adamdım. Bu gerçekle bir iki saniye duraksayıp ellerimi saçlarımdan geçirdim.
Ben düşüncelerimle savaşırken tanıdık bir telefon melodisi arabayı doldurdu. Ezgi'nin uyanmaması için acele hareket ederek çantasının içinden telefonu aldım. Arayan kişi babasıydı. Derin bir nefes alıp verdim. Başkası olsaydı açmazdım ama söz konusu bu adam olunca açtım.
Kendimi sakinleştirmeye çalışarak telefonu kulağıma götürdüm.
"Alo, nasıl gidiyor canım kızım? Özledin mi bizi, aileni?" O iğrenç sesi kulaklarıma dolunca telefonu camdan dışarı fırlatma isteğiyle yanıp tutuştum.
"Lan, yoksa şurtladı mı seni o gereksiz?" Alaycı sesine daha fazla tahammül edemedim. "Adam gibi konuş, yoksa yaşlı falan dinlemem nasıl konuşman gerektiğini tane tane anlatırım." Yan koltuktaki kıpırdamayla sesimi alçalttım. "Anladın sen beni." Daha fazla bir şey demesine müsaade etmeyerek telefonu suratına kapattım.
Bölüm sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaralı Ervah
Chick-Lit"Yaralarının hepsini iyileştireceğim." Ant içer gibi konuşan Bartu'ya baktım. O ise omzuna bir öpücük kondurup saçlarımı kokladı. İlgisi gözlerimi doldururken titreyen sesime hakim olamadım. "Ya ruhum?" Kafamı kaldırıp dolu gözlerimle sevdiğim adamı...