Olivia güneşin doğmasına yakın uyandığnda Draco hala uyuyordu. Hava soğuk olduğu için üstündeki yorganı düzeltti. Sonra bavuluna uzanıp çıkarmadığı kitaplarını aldı. Birini masanı üzerine bırakıp kalanlarını kitaplığa yerleştirdikten sonra masaya oturup çalışmaya başladı. Büyü bulmaya çalışıyordu, ancak normal bir büyü değildi. Bu zamana kadar büyü dünyası ile ilgili her şeyi yapabilmişti, yapamadığı tek şey büyü bulmaktı. Bu zamana kadar bulunmuş tüm büyüleri biliyordu, ancak onun istediği yapılmamıştı. İmkansız gözüyle bakılan tek eylemdi istediği.
Biraz daha çalıştıktan sonra güneş doğmuştu. Cübbesini giyip Dumbledore'e rapor vermek için gitti ancak odasında yoktu. Parşömenleri masasına bıraktıktan sonra yolda birisi onu durdurdu. Tanışmadığı ama yakından tanıdığı birisi.
"Günaydın, Olivia. Okula alıştın mı? İstersen seni gezdirebilirim, gerçi Malfoy seni gezdirmiştir çoktan değil mi?"
Gülümseyerek karşısındaki kıza bakan Harry, bunları gerçekten samimiyetle söylüyordu. Kız sahte bir gülümseme takındı.
"Nazikliğin için teşekkürler, Potter. Burayı gezmeye gerek kalmayacak kadar iyi biliyorum. Anlarsın ya :)"
Harry, ne demek istediğini anlamıştı. Sonuçta burayı büyükbüyükbüyükbüyükbabası yaptırmıştı. Tabiki de bilecekti.
"Ah doğru ya, unutmuşum bir an. Neyse, iksir dersimiz Slytherin ile ortak. Derste görüşürüz Olivia."
Harry düşünmeden söylediklerinden utandığı için kafasını eğerek Gryffindor ortak salonuna doğru yürürken Olivia gülümsemesini hemen soldurup odasına doğru yola koyuldu.
Draco kravatı ile uğraşırken içeri Olivia girdi. "Aptalsın, Draco." Uzanıp kravatı bağlarken Draco'nun kaşları çatıldı.
"Nereye gittin sabah sabah?" Olivia kravatı bırakırken göz devirdi.
"Sabahları çalışmayı daha çok sevdiğini biliyorsun." Eğilip yerdeki çantasını aldı ve içine iksir, ksks kitaplarını koydu. Çantayı omzuna atarken Dracoda aynısını yapıyordu.
"Cidden soruyorum."
"Dumbledore'un yanına gittim ama yoktu, her zaman böyle başına buyruk biri midir?" Kapıdan çıkıp koridora geçtiler.
"Genellikle." Olivia surtanı ekşitti."Sevmedim." Sınıfa girene kadar başka bir şey konuşmadılar. Karanlık ve iğrenç kokan sınıfa ayak basar basmaz Olivia, en sevdiği konuyu burada göreceğine pek sevinememişti. Draco'nun her zaman oturduğu sırasına beraber oturdular. Bir kaç dakika sonra Profesör Snape içeri girdiğinde kızın dikkatini çeken tek şey siyah saçları olmuştu. O kadar pistiler ki bu kadar uzaktan bile belli oluyordu. Burnunu kırıştırmamak için büyük bir çaba vererek derse odaklandı. Ders ilerlerken Snape, Olivia'ya sorular sorup duruyor, resmen onu deniyordu. Kız ise tüm sorulara mükemmel bir şekilde cevap veriyordu.
"Damar otu ve sinir otu arasındaki ayırt edici farkları söyler misiniz, Bayan Slytherin?"
"Hiç bir şey, profesör. İkisi aynı bitkiyi ifade eder."
Dersin sonunda Olivia, Slytherin'e 20 puan kazandırmıştı bile.
Tüm derslere girdikten sonra akşam olmuştu bile. Biraz daha çalışmak için erkenden odasına çekildi. Ancak çok fazla çalışamadan Draco tarafından tam anlamıyla kaçırıldı.
"Hey, indir beni aşağıya! Çalışmam gerek diyorum. " Draco'nun sırtına yumruklarını geçirerek bir umut kurtulmaya çalışıyordu, ama çocuğun elinden kayarsa burnunun üstüne yere düşebilirdi.
"Bir rahat dursan her şey hallolacak, güzelim."
Olivia durmuştu ama çocuğun sırtından sarkarken ellerini bağdaş kurup somrutmaya başlamıştı. Bir kaç dakika sonra tekrar ayakları yere değdiğinde bile sormutmaya devam ediyordu. Draco karşısında gülmeye başladığında o da kendini daha fazla tutamadı kahkaha atmaya başladılar. Gülerken etrafındakiler yeni idrak edebilmişti. Quidditch sahasının ortasında, etrafında otuza yakın kişiyle beraber duruyordu. Şaşkınlıkla herkesi süzdükten sonra kaşlarını atarak Dracoya döndü. Gözleriyle küfür ediyordu şuan. Draco ise sıcacık gülümseyerek ona bakıyordu.
"Odana kapanıp ilk günden çalışacağına, biraz da insanlarla tanış. Hem herkes seni çok merak ediyordu, bu kadar az kişi olması için çok uğraştım. Tüm okulu buraya yığacaktım senin için az daha."
Olivia gözlerini kısarak tehditkar bir bakış attı ve sahte bir gülümsemeyle yanına yaklaşan tatlı kıza döndü. "Ait olduğun yere hoşgeldin, Olivia." Kız elini uzatırken o kadar güzel gülümsedi ki Olivia onu kıskandı. Sahiden gülümseyebilmek yapamadığı tek şeydi. Kızın elini tutup tokalaştıklarında kız devam etti. "Ben Hermione Granger ve şimdiden bile birinciliğimi elimden alacağını hissediyorum. Ama yine de seninle anlaşacağımızı düşünüyorum." Olivia sözleri karşısında gülümsemesinin büyüdüğünü hissetti, bu da neydi şimdi. Kendisi yapmamıştı.
Kız tekrar geldiği yere geçince Draco herkesi teker teker tanıtmaya başladı. "Pansy, Crabbe, Goyle... Luna, Ron, Ginny, Fred, George, Hermione, Harry ve Mattheo. Onu zaten tanıyorsun." Draco'nun dediklerinden sonra Mattheo göz kırptı. Herkesin isimlerini aklında tutmaya çalışan Olivia, Draco'ya döndü.
"Ee şimdi ne yapıyoruz? Başka bir planın yok mu, Dray?" Draco omuzlarını silkti. Olivia ise sinsice gülümsedi.
"Beni takip edin." Olivia herkesi peşinden ihtiyaç odasına götürdü ve gece yarısına kadar herkes tanışıp kaynaştılar.
Sabah olduğunda Olivia sonrasında pişman olsa da ilk defa çalışmadan yatmaya devam etti. Yine aynı rütinde derslere girip çıktıktan sonra kehanet dersinde izin alıp Dumbledore'un odasında büyü üzerine biraz çalıştı. Ders bitmeden önce de üzerini değiştirip rahat bir takım giydi ve Draco dediği için dersten onu almaya gitti. Gittiğinde Draco dersten çıkmıştı, duvara yaslamış onu bekliyordu. Yanına gidip kendininkinin aynısı sarı saçlarını karıştırdıktan sonra birlikte Quidditch sahasına yürüdüler.
"Neden beni buraya getirdiğini anlamıyorum."
"Aslında bende anlamıyorum, Marcus seni getirmemi çünkü yetenekli olup olmadığını merak ettiğini söyledi. Ne yapacak bende bilmiyorum."
Konuşurken sahaya varmışlardı. Havanın kararmasına az kalmıştı bu yüzden çok zamanları yoktu.
"Sırf sen istedin diye geldik, Marcus. Neye bakacaksan hızlı ol." Marcus itici bir şekilde gülümseyerek Dracoyu umursamadan Olivia'ya elini uzattı.
"Takımda oynamanı istiyorum, hangi pozisyonda olursan ol." Draco kaşlarını çatarak Marcusun üzerine yürüdü.
"Olivia istemiyor. " Sonra da kızın elini tutup geriye döndü.
"Yeteneği yok demekki, yazık oldu. Onun gibi soylu biri her konu da yetenekli sanıyordum."Olivia bir anda durup arkasına geri döndü. Sinirin tepesine atmıştı, umarım zehir yoktur diye dua ediyordu resmen. Hızlıca çocuğun karşısına tekrar geçip ne kadar korksa da gözlerinin içine baktı.
"Kabul ediyorum, arayıcı olabilirim." Marcusun sırıtışı genişledi.
"Evet şuanda bu pozisyon boş, ama neden seni alalım ki? Sırf soyadınla girebileceğini mi sandın?"
Olivia, çocuğun onu sinir etmeye çalıştığının farkındaydı ama soğukkanlı kalıp ona istediğini vermemeyi seçti.
"Şu çocuk arayıcı değil mi? Onunla yarışırsam beni alacaksın."
Üzerinde Hufflepuff cübbesiyle geçen Cedric kendinden bahş edildiğini anlayıp onlara döndü. Marcus başını sallarken Draco ve Cedric öylece izlemekle kaldılar.
"Bir düelloya var mısın Diggory?"
Afallamış olan çocuk kafasını sallayıp onayladı ve ikisi de süpürge alıp ortaya geçtiler. Marcus bludgerleri saldı ve altın snitch'i saldığında ikisi de havalandı. Sadece üç dakika sonra yere inen Olivia'nın elinde parlayan snitch ile Marcus çok güzel göt olmuştu.