Olivia kendine geldiğinde ormanlık bir alanda olduğunu fark etti. Hatırladığının aksine gökyüzü çok daha karanlıktı. Etrafa bakarak yürümeye başladı. Ağaçların arasında yürürken yasak ormana çok benzediğini düşündü. Ancak bazı farklılıklar vardı, sanki biraz garipti orman. Duyduğu su sesine doğru gidince bir nehir ve bir köprü gördü. Köprünün üstüne çıkarsam etrafı daha iyi görürüm diye düşündü ve oraya yaklaştı. O yaklaştıkça karşı taraftanda karanlık bir şey ona doğru geliyordu. Ürkse bile belli etmeden dik durmaya devam etti. Karartı karşısına gelip durduğunda kafasını kaldırıp gözlerine bakmak istedi. Ama karanlıktan başka bir şey göremedi. Sonra da derinlerden gelen bir ses duydu.
"Slytherin," bir fısıltı gibi gelen ses yakından gelse de uzaktanmış gibi hissetmişti. Ama sonunda karşısındaki karanlığın kim olduğunu anlamıştı.
"Ölüm..." Gözlerini kırpmadan karşısındakine korkusuzca bakmaya devam etti, her ne istiyorsa vermemek için elinden geleni yapacaktı. "Beni tanımana şaşırdım, minik kız."
"İzin ver, geçeyim. Sadece kötü büyücülere böyle davrandığını sanıyordum." Alaylı bir gülüş duyuldu.
"Karşında iyi çocuklara hediye veren bir Noel Baba yok, Slytherin. Burdan geçmek istiyorsan bana bir şey vermelisin." Olivia karar vermek için zamanı olmadığını biliyordu. Seçimi ona bırakmalıydı.
"Ne istiyorsan."
"Ölüm istiyorum, siyaha bulanmış birisini istiyorum. Susadım ve kan istiyorum." Olivia bahsettiğini anlamıştı.
"Onu almak senin için zor olmamalıydı, ama şimdi bir büyücüden mi istiyorsun?"
"Bilemeyeceğin şeyler var, karanlık bir geçmiş var. Ve şuan bunu yapabilecek tek kişi sensin, seni bu yüzden buraya getirdim. Bana yardım edecek misin yoksa ölecek misin?"
Olivia nefesini tutmuştu."Edeceğim, ancak karşılığında bir şey daha istiyorum."
Karanlıktan ses gelmeyince konuşmaya devam etti.
"Ölmeme izin verme, kanımı tanı ve beni yaşat. Ben senin için ölüme yaklaşırken sen beni kendinden uzaklaştır. Kabul ediyor musun?"
Karanlık şaşırmıştı, daha önce hiç böyle bir teklif almamıştı.
"Bana kanını ver, seni tanıyayım. Bu yolda ölecek olursan, seni kabul etmeyeyim."
Olivia yavaşça kafasını salladı. Tırnağını büyüyle uzatıp avucuna bir çizik attı ve akan kanı büyüleyip hava da kalmasını sağladı.
"Şimdi geri dönebilir miyim?"
"Bir daha buraya gelmene izin vermeyeceğim, eğer ki gelirsen anlaşmayı bozmuş olacağım ve seninle beraber cehennemde yanacağıma yemin ederim."
"Eğer ki onu öldürmeden dönersem cehennemdeki ateşin ta kendisi olacağıma ant içerim..."
Karanlık, kızın geçmesi için kenara çekildi. Arkasına bakmadan önündeki kapıya yürüyen kız, gitti ve kapıdan çıktı. Karanlık, ormanda kaybolurken kız çoktan kupanın yanına dönmüştü bile.
Bu sefer kupaya tam dokunduğu anda bayılmak yerine başlangıç noktasına gelmişti. Tüm insanların arasına çıktığında herkes çığlıklarla ve alkışlarla kızı karşıladılar. Kalabalığın arasında kupayı düşüren kızı bir çift elin belinden kavradı ve kalabalıktan çekti. Ayakları yerden kesilen kız arkasına döndüğünde sadece Draco'nun sarı saçlarını görebilmişti. Yere indikten sonra dönüp çocuğa sımsıkı sarıldı ve gürültüden dolayı çocuğun kulağına doğru bağırmak zorunda kaldı.
"KAZANDIM DRACO! ŞAMPİYON OLDUM!"
Draco yüzünde tüm hayatı boyunca en mutlu gülümsemesiyle gururla bakıyordu. Kızdan uzaklaşıp ellerini tuttu. Heyecanla kafasını sallarken arkadan gelen Hermione ve Luna kıza sarılıp kızı kalabalığın arasına sürükledi. Tüm okul beraber ortak salona kutlama yapmaya giderken Olivia, Dracoyu bir daha göremedi.
Saat üçe gelirken herkes dağıldı ve yatak hanelerine geçti. Olivia ise sonunda Draco'yu görebilme sevinciyle yere, yanına oturdu. Kafasını çocuğun omzuna yatırdığında Draco da belinden kıza sarılmıştı.
"Teşekkür ederim Draco."
"Neden teşekkür ediyorsun ki, sen kazandın kupayı."
"Kupayı kazanan beni buraya sen getirdin, sen olmasaydın ben en başından beri olmazdım. Mütavazi olmayı bırak, sen olmasaydın ben yıllar önce ölmüştüm bile. Bu yüzden sana bir şey anlatmadığımda darılma ya da üzülme, sen benim için bu hayattaki her şeyden daha önemlisin. Zamanı geldiğinde her şeyi anlatacağım. Şimdi sadece mutlu olmaya bak."
Draco kafasını kaldırıp kıza baktı. Gözleri dolmuştu. Dönüp kıza düzgünce sarıldı. Bir kaç duygusal dakikadan sonra Draco ayağa kalktı.
"Lavaboya gideceğim, yüzümü yıkayayım bir."
"Ah Draco, dalga geçiyor olmalısın. Ağlamıyorsun değil mi?"
"Ağlatan sensin." Draco arkasına dönüp salondan çıkmadan önce Harry'e bir şey söyledi ve çıktı.
Olivia kızların yanına geçip sohbet etmeye devam ederken bir anda ışıklar kapandı.
"Hermione! Luna! Harry! Hey, hiç komik değil. İkizler, sizin işiniz değil mi!"
Etrafında dört dönerken bir anda bir konfeti patladı ve ışıklar tekrar açıldı. Karşısında duran Draco dizlerinin üzerine çökmüştü. Sabah karşısında çıkan ölümden daha çok şaşıran Olivia nefes almayı unuttu. Draco elinde bir yüzükle duruyordu.
"Benimle çıkar mısın?" Olivia bir kaç saniye düşündü.
"Az önce yanlışlıkla içtim sanırım."
Herkesten gülme sesleri gelince kafasını kaldırıp baktı. Gözleri gayet iyi görüyordu."Hayır, gayet ayıksın." Draco da gülmemek için zor duruyordu.
"Şey ben- aslında ama... Bana biraz zaman verebilir misin?" Draconun bir anlığına yüzü düşse de tekrar gülümsedi ve kafa salladı...
