Elini açtığında sadece küçük bir kağıt vardı. Ve üzerinde 'karargah' yazısıyla.
Gerçekten zar zor bacak boyuna ulaşmış bir çocuk karargahı bulduysa bu o kadar da basit değildi.
Kızın tembel ve gevşek bedeni bir anda toparlanarak ciddileşti ve keskin bir bakışla tamamen önündekine müşteri edasıyla tavır takıntı.
"Müşteri neden burada?"
Karargah aynı buz dağının katmanlarına ayrılması gibi seviyelere ayrılır.
Sahibi ya da satıcı bunun bilinciyle, müşterisine göre pazarı ayarlar.
Yani neyi satıp satmadığı hakkındaki bilgiye her müşteri erişemezdi.
Çocuk karargahı biliyorsa ne olmuş? Canını ödese bile satın alamayacağı şeyleri bilmesine gerek yoktu.
İşte. Müşteri sınıflandırılması burada devreye giriyor.
Ve bu durumda, müşeri de kendi değerini kendi belirliyordu. Ne verebilir? Ya da ne kadarını biliyor?
Bilginin de güç olduğu zamanlarda şüphesiz her değişken birer puandı.
Regal bir süre kadına baktı.
Kadının değerlendirmeci ve o çıkarcı bakışlarını biliyordu.
Şayet kadına sunabileceği bir canı bile yoktu- o ölüydü.
Ama şu durumda dürüst olmanın zamanı değildir. Koparabildiğini koparmalı. Ve elbet bunun için de şart olan blöf yapabilme yeteneğiydi.
O, joker kartı olmalıydı.
Yavaşça elini uzattı.
"El falıma bakmanı istiyorum"
Elini tutarak bir süre inceledi.
Hiç el falına başlamadan bile ön ve arka el dokusuna bakarak kabaca bir tahmin çıkarmak isterse eğer: yumuşak eller hassasiyet, incelik ve kaba eller kaba bir mizacın göstergesiydi.
Bir çocuğun elleri olması gerektiği gibi yumuşak ve pürüzsüzdü ama o eller demir gibi sertti.
Hangi insan, bırak çocuğu bu sertlikte bir mizaç zor bulunurdu.
Sahip olduğu büyük elleriyle, düşünen ve yavaş eğleme geçen karakterini yansıtıyordu.
El şekline odaklandı. Toprak, hava, su, ateş...
El şeklinin su olduğunu belirledi.
Bu insanlar genelde yüksek hayal gücüne sahip, yaratıcı kişilerdi. Sempatik ve anlayışlı olmalıydı -genel olarak- lakin duygusal ve çekimser özelliğinin yanı sıra karamsarlığı daha ağır basmaktaydı.
İçe kapanık doğasıyla, işleri sessizce hallederdi. Ve çoğunlukla öngörülü biriydi.Avuç içini biraz büktü ve tepeleri inceledi. Zayıf merkür tepesiyle az konuşkanlığını, neredeyse arşa ulaşacak genişliğiyle inatçı, alaycı ve depresyonunun son safhada olduğunu belirten satürn tepesi, güneş ise tepesi asabiyetini ve gururun olduğunu belirtiyordu. Jüpiter ve Venüs tepelerine de bakarak kısa bir çıkarımda bulunabildi.
Bastırılmış yüksek hazcılık belki de sapkın bir doğasına isaret ediyordu, baskın, benmerkezci ve saldırgan olma eğiliminde istilacı olan bu iki tepe...
Onu uzun süre suskun bıraktı.
Avuç içi çizgilere gelirsek.
Avuç içi çizgileri zamanla değiştiğinden, geçmişin izlerini taşır. Gelecekten çok geçmişi yorumlamak için kullanılan bir faldı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiçliğin Hükümdarlığı: Sıfırın Tanımsızlığı
Viễn tưởng---- "Fark ettim ki. Varlığım, tüm birikimim ve inancımla. Eldem kocaman bir sıfırdan başka bir sey değildi. Ne ilerlediğim yol ne de hayatım. Hatta varlığım ve kimliğimle koca bir sıfır. Sıfır ne demektir ? Var olanlar arasında yok olan. Topl...