13. Bölüm: Karanlık Bir Sokakta

19 1 1
                                    

Boğuk, baskın bir sokakta dolaşıyorum. Ayakkabımın tabanlarının yerdeki sesleri her bir takırtıda ritmik iken bir o kadar da saat sesini andırıyorlar.

Hayatımdan eksilen saniyelerin sesleri misali.

Zaman o an sanki cisimleşmişti. Hiç bu kadar somut hissettirmedi, yavaşlıyordu sanki ve o an ben bunu hissediyordum. Nefesim ağırca, göğsüm yavaşça yükselirken sesimi yok etmek için her şeyi yapıyorum. Kalbimin sesi neredeyse kulaklarımda somutlaşıyordu ve boynumdaki nabzın hareketini hissediyorum.. hayır o kanın çılgınca damarlarımı yırtacak kadar yoğunlukla hızlanmasını ve seğiren mimiklerimle kaslarımın nasıl da kasıldığını.

Bacak kaslarım geriliyor. Özellikle bileklerim, belki de tendonlarımdır. Ama bu şekilde bedenimin büzüşmesi tabiri mi daha doğru olurdu aksi halde bedenimin şişkinleşip baskınlaşması mı emin olamıyorum.

Bu hissi tarif edemiyorum. Basit bir kelime olduğundan daha fazla duygu ekleyebilir ya da çıkarabilirdi. Sadece kan akışımın gerilediğini hissettiğimi itiraf edebilirdim sanırım.

Damarlarım büzüşmüştü sanki ve kan o kadar daralmıştı ki sanki bedenim onun için yeterince iyi değildi. Terk etmek ve bu baskıdan uzaklaşmak istercesine delice harket ediyor.

Hapsettiğim nefesi yavaşça verirken bile sesi yok etme çabalarım bir işe yaramıyor.

Elimden geldiğince sese odak kesiliyorum. Herhangi bir tıkırtı olurdu ya da başka bir şey. Sadece bir ipucu. Bir varlık hissi. Ve herşey bambaşka hale gelebilir.

Bu baskı, bu bunaltıcı durum ve bu hisler bana bir yeri andırıyor.

Sanki kurgu alemlerinde yaşıyorum.

Ve o kurguyu çok iyi biliyorum.

Ama imkansız.

Yo, yo, bu açıkça imkansız.

Dudaklarımı kıpırdatıyorum ama konuşmak risk almakla eşdeğerken nefesimi bile temkinle salıyorum.

Anhelm'i bir şekilde atlatmayı başardım. O kadın aptalca tavırlarım nedeniyle zaten biraz gevşekti. İçeceğine uyku ilacı karıştırmak kolaydı elbet ama sanırım her saim izlenirken bunu nasıl elde ettiğimin, kaynağını anlatmam için en başa dönmem gerekliydi.

Belki bu neden burada olduğumu da açıklardı.

Kısa geçmek gerekirse istemsizce okul için hazırlandığım ve koridorda aptal, sersem bir ifadeyle sınıfımı aradığım o ara vakitler arasında benim, daha önce ciddi ciddi bir arada olmadığım sözde 'kardeşim' yanımdan geçiyordu.

Elbette tesadüfi bir karşılaşma olarak durdu, bir süre yüzüme ciddiyetle bakıp burada olmamı hak etmiyormuşum gibi alayla burnunu kıvırarak güldü.

Gözlerinin derinliğine kadar bastırılmış aşağılık hislerle midemi bulandırıyordu. O ifade ve tavır zaten tek başına dikkat çekmek için yeterli iken alaycı sözlere başvurdu.

"Burada ne arıyorsun seni yarım akıllı?"

Sesini bilerek bastırıyor ama elbette bu daha da dikkat çekiyordu ve eminim orada bir yerlerde gümüş engereğin bir adamı bizi izliyordu da.

Bu 2. Kardeş bana pek ala ağır diyebileceğim bir yumruk indirirken ve yere çökerken alayla dibime kadar sokulmuştu, kaşla göz arasında fiziksel bir kağıt parçasının parmaklarıma tutturulduğunu hissettim.

Tahmin etmiştim.

Hiçbiri salak olmadığı sürece akılsız bir 'deli' sıfatlıyı peşine takarak bela almak istemezken bu çocuk, taht kavgası peşindeki zihni en derin olaylar ve kumpaslara çevriliyken aptalca vakit kaybedecek şeylerden uzak duracaktı.

Hiçliğin Hükümdarlığı: Sıfırın TanımsızlığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin