- Valla çok güzel sapladık hiç ağlamayın
- Hile yapmasaydınız bizde alırdık maçı
- Oynarken bize mi sordunuz olum?
Evet, Amerika Brezilya'ya çok güzel saplamıştı. Tabii Fred de bu konuyu dile getirmekte geride kalmadı.
- Cidden Amerika güzel oynadı. Özellikle de arayıcısı.
- Victor Krum mı? Evet o ligin en iyisidir.
- Evelyn'den güzel oynayamaz ama.
- Hahaha çok güldüm cidden 🙄
- Ciddi söylüyorum şaka değil sen ondan güzel oynarsın.
- Tabii ne sandın koçum?💅
- Bu arada Bay Weasley akaşam oldu nerede kalacağız?
- Bende bu soruyu sormanızı bekliyordum. İşte geldik.
- Bu çadır 7 kişiye yetecek mi?
- İzle de gör Bayan Potter.
Çadırdan içeri girdiğimizde dışarıdakinin yaklaşık 50 katı büyüklüğünde bir çadır karşıladı bizi. Üstelik eşyası falanda tamamen yerleşmişti. Tıpkı bir ev gibi...
...
Fred ve George her zamanki gibi herkese şakalarını yapar dururken dışarıdan gelen çığlık seslerini duyduk ve herkes oradan buraya koşuşuyor yangınlardan kaçmaya çalışıyorlardı ve bu yangınların sebebi ise karanlık kıyafetleriyle ortalığı cehenneme veren ölüm yiyenlerdi.
- Hadi çocuklar acilen buradan kaçmamız lazım bakanlığın dediği doğruymuş ölüm yiyenler baskına geldi. HADİ HALA NE BEKLİYORSUNUZ APTALLAR?!
Bay Weasley'i dinleyip çantalarımızı alıp oradan ayrıldık. Herkes önde bense en arkadaydım önüme geçenler yüzündende Weasleyler'i kaybetmiştim...
( Draco'nun ağzından)
Herkes bir yerlere kaçıyor çıkış yolunu arıyordu. Tabii babamda ölüm yiyen olduğu için diğer meslektaşlarının arasına katıldı.
Gökte koyu yeşil aynı kuzey ışıkları gibi kafatasının etrafında dönüp duran bir ölüm yiyien sembolü oluşturulmuştu. Ne kadar olsada insan telaşa düşüyor.
Bir anlık onu gördüm. Evelyn'ni. Bir anlık baktığımı hiç sanmıyorum.
Bir anda olduğu yerde durdu ve dizlerinin üzerine yığıldı. Sanki kolları bir zincire bağlıymış gibi kaldırmaya çalışıyordu ama yapamadı en sonunda onca kalabalığın içinde kendi sesini duyurucak bir çığlık attı. Yüzünde acı vardı hissediyordum ve sanki acısını dindirebilicekmişim gibi birde yanına iyice yaklaşıyordum aramızda bir metre ya var ya yoktu. Zaten halkda onun bu çığlığını duyunca tamamen ortadan toz olmuş, orada sadece altın üçlü, ben, Evelyn ve ölüm yiyenler vardı.
Granger tıpkı vahşi bir hayvana yaklaşıyormuş gibi ona yaklaşmaya çalıştı ama nafile. Daha kötüsü oldu. Evelyn'nin her detayını ezberlediğim o yemyeşil gözlerinin yerini buz mavisine bırakmış ve yüzünde ise küçümsermiş gibi bir gülümseme bıraktı.
- Ne o BULANIK. Evelyn'ni kurtarmaya mı geldin hı?
- Sen ne diyorusun Evelyn-
- EVELYN YOK. O öldü. Kimsenin arkasına bakmadan umurmasamadığı Evelyn artık aranızda değil.
- Ohh... Bak kimlerde burdaymış. İticik Piticik POTTAH?!
O sanki teyzem gibi konuşuyordu yani Bellatrix Lestrange..
- Bir gün Karanlık Lord gelecek. Bulanık ve itaatkarsizlerin hepsinin kellesini uçurucak. Baştada sen Pottah!
- Evelyn? Evelyn de bir Potter?
- O bizim sadık hizmetkarımız farkında olmadan bize katıldı ve bu onu ödüllendirecek.
- Peki sen kimsin?
- Bulanıklarla konuşmuyorum.
Arkasına dönüp asasından sanki çok azmış gibi biraz daha yangın çıkardı ve bundan keyif alıyordu resmen. Evelyn'nin içindeki kötülüğü burada görmüştüm. Evelyn'nin karanlık tarafa istemedende olsa girmesinin büyük bir payı ailesi diye bildiği çevresinde. Hepsi ona karşı muhalefet oldu ve o kötülüğü içinde biriktirdi. Bunun sonucuda bu.
Ona karşı beslediğim aşk yada nefret umrumda değil şuan tek istediğim onun Evelyn olması, o bana yeterde artar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Red One - Draco Malfoy Classic Fanfiction Series
FantasyEvelyn nerden bilsin zamanı geldiğinde en büyük düşmanıyla savaşta gerçeklerle düello atacağını? Lovers to enemies to lovers "I prefer you and your red roses"