BÖLÜM 6-"BEDEL"

92 12 0
                                    

Paul CARTER

Birini sevdiğiniz zaman; yaşı, boyu, kilosu sadece lanet birer sayı oluyordu. Ödediğiniz bedeller de öyle. Ve birini sevdiğiniz zaman mücadele gücünüzü de kaybediyordunuz. 

 Jason'la mücadele etmek başaramayacağım bir şey olmasa gerekti. Ama, ortada bir tehdit vardı. 

"Ben bedel ödemeyi sevmem. Ve tekrar hoş bir sürprizle karşılaşırsak, bu sevimli suratı bir daha rotamın üzerinde görürsem, MİKAELSON'un sağlık durumundan emin olamam. Bu beni de çok üzer."

Tamamen bir haksızlıktan söz ediyoruz. Jason'un Blair'den bahsederken soyadını kullanmasından nefret ediyorum. Ona dokunmasından da. Hatta Blair gibi birinin ona itaat etmesinden de nefret ediyorum. Aslında şöyle söyleyince fark ettim ki ben Jason'dan nefret ediyorum. Yıllardır; yemeden, içmeden, uyumadan hayata dair işlerimi bir kenara bırakmış, onu sevmeyi seçmiştim. Onun mükemmelliğinden oluşan duvarlar örmüştüm kendime. Şimdi sadist bir herifin pençeleri arasında son nefeslerini veriyor. Çırpınışları bana ulaşmışken ben kız kardeşimin yanında pencerenin dibine oturmuş yeni küfürler keşfediyorum. Hayatın hiç bir zaman bizi mutlu etmek gibi bir derdi olmadığını biliyordum. Annem öğretmişti. Aramızdan ayrılırken, kaderin onun hakkında iyi planları olmadığını ve kardeşimle benim hiç bir zaman mutluluğun yanımıza gelmesi için beklememizi söylemişti. Onu bulduysak bırakmamalıydık. Bulamadıysak aramalıydık. Kaybettiysek de, geri kazanmak için elimizden geleni yapmalıydık. O, başaramamıştı ve yer yüzündeki tek varlıklarının bunun bilincinde ölümü karşılamasını istiyordu. Sözlerini kulağımdan çıkarmadım. Bu zamana kadar kardeşime göz kulak oldum. Onun mutluluğunu aramasına yardım ettim. Kendi mutluluğumu kaybetmek pahasına bunu yaptım. Artık anneme karşı görevimi yerine getirme zamanım gelmişti. Blair'i kazanmalıydım. Zaten onu kazanamazsam, başkasının kazanmasına fırsat vermeden, kader onu buhar edip gök yüzüne karıştıracaktı. 

Blair MİKAELSON

 Bu etkili konuşmayı yapan ben miydim? Upuzun bir cümleyi tek nefeste söyleyebilmiş, hatta bu cümlenin yalan olduğunu bilerek her hangi bir aksırma, tıksırma, titreme, göz kaçırma, dudak ısırma belirtisi vermemiştim. Tanrım, sanırım berbat bir hayata alışıyordum. Bu tam anlamıyla gerçekleşmeden buna son vermeliyim. Her neyse. Giyiniyordum ve çıkacaktım. Aile yemeği faciasından sonra Jason'u atlatacak ve baş belası kardeşimi de alarak siktir olacaktım. Ve evet, artık küfür de ediyordum. 

-Ben hazırım.

-Tamam.

 Arabaya bindiğimizde içimde kelebekler uçuşuyordu. Sanki çoktan kaçmışım gibi hissediyordum. Vardığımız yer tamamen grinin tonlarıyla döşenmişti. Tabeladaki "SMOKE" yazısı birkaç soru sormama neden oldu. 

-Burası sizin mi? Onca arabayı çalışarak aldığını düşünmemiştim doğrusu.

-Gerçekten ironik bir yapın var MİKAELSON. Fakat burası benim olmasına rağmen burdan para kazanmıyorum. Sadece eğleniyorum. Mekanım desek daha doğru bir terim kullanmış oluruz. 

-Bay Halden'ın ufak hediyeleri.

 Cevap vermedi. İçerisi tam anlamıyla mükemmeldi. Dizi ya da sinema filmlerinde büyük aşkların başlama sahnelerinin çekildiği disko barlar bunun yanında yavru kalırdı sanırım. Kendimi büyüsüne kaptırmadan etrafı incelemeye başladım. Çıkış kapılarını tespit etmek ilk adım için hiç fena değildi. Korumaları görünce çıkış kapılarını hemen fark ettim. Görünürde üç taneydi ve çok da zeki gibi görünmeyen adamlar tarafından tutuluyordu. 

-Demek hayatına oturttuğun sınıf ve çizelgelerin olmasaydı, benim istediğim her türlü fantaziden zevk alabilirdin.

-Bak kulağa benden duyulduğunda garip geldiğini biliyorum ama sen sordun bende dürüst olmak istedim. Daha fazla bu konuda konuşmak istemiyorum. 

LOVE AND SMOKE (Aşk ve Duman -1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin