Arrival of Sirius Black

20 2 0
                                    

Rosaline bu uğursuz havadan nefret etmişti. Kara bulutlar sadece gökyüzünü değil içini de kaplamıştı sanki.
Tüm günü evde tek başına geçirmişti ancak akşam yemeğinde Potter'lara eşlik edecekti. Camdan dışarıya baktı. James kim bilir ne haldeydi?
Ufak ziyaretlerinden döneli birkaç gün olmuştu ancak James odasından çıkmayı reddediyor ve tüm gününü tek başına geçiriyordu. Annesi onun için oldukça endişeleniyordu çünkü kapısının önüne koyduğu tabakları dokunulmamış halde geri alıyordu. Oğlunun bir bardak su içip içmediğini bile bilmiyordu Bayan Potter.
Rosaline ise ona zaman tanıyordu.

Herkes James'in Lily'ye olan sonu gelmez sevgisini bilirdi.
Lily'nin kendisi bile bilirdi. 'Lanet olsun' dedi James. Perişan haldeydi ve bunun tek sorumlusu da kendisiydi.  Bu birkaç gün boyunca onu artık sevmeyeceğine dair yeminler etmiş, sızlanmış ve başladığı yere geri dönmüştü: Onu her şeyden çok sevdiği yere.
Lily onu uzun bir süre boyunca peşinde koşturtabilirdi. Bu James'in ancak hoşuna giderdi. Çünkü içten içe beraber olacaklarına emindi. Ama şimdi...
Hiç olmadığı kadar değersizdi James onun gözünde.
Üstelik bir sevgilisi olduğu halde James'le şakalaşacak kadar değersizdi James'in hisleri.
James fena içerliyordu bu duruma.
Üstelik arkadaşlarıyla da bir süredir görüşmemişti . Remus'un durumu da onu endişelendiriyordu ama en çok  Sirius'u merak ediyordu. O cehennem evinde ne yaşadığını tahmin bile edemezdi. En son dün gece aynalarıyla iletişime geçmişlerdi ve James, bugün  sözleştikleri saat geçtiği için endişeleniyordu.
Camından dışarı baktı. Rosaline'in perdeleri kapalıydı.
Rosaline'in onu merak ettiğini biliyordu ama ona bir şeyler demeyi unutmuştu. Onunla arasını yeni yeni düzeltirken tekrar batırmış olmaktan korktu ama Rosaline'in onu anlayacağından emindi . James yaşadığı bu üzüntüyü geride bırakmayı ya da bir şekilde bu durumu atlatmayı çok isterdi.
Ama bu geride bırakılacak bir üzüntü değildi artık bununla yaşaması gerekiyordu. Çünkü o kendini odaya kapatınca yaşadıkları yaşanmamış olmayacaktı.
Kendi iradesiyle odasından çıktı. Zavallı annesinin hazırladığı kahvaltıya baktı. Hepsini endişelendirmiş olmaktan nefret etti. Tepsiyle aşağı indiğinde annesi oğlunun suratına baktı. Bir yandan sevinmiş bir yandan kahrolmuştu. "Oğlum." Diyebildi ona sarılmadan önce.
Annesinin ona bir şeyler sormak istediğini biliyordu. Ama annesi sormadı.
Oğluna sıkıca sarıldı. "Geçecek James. Kalp yarasına sadece zaman iyi gelir."
Geri çekilirken James dolan gözlerine eliyle baskı yaptı ve sonra güldü. Kendi haline gülmüştü.
"Hadi sofrayı hazırlayalım. Yemekte ne var?" Dedi James. Kendini gülümsemeye zorlayarak.
"Rosto ve patates püresi." Dedi Bayan Potter.
"Üstelik sofra çoktan hazır."
James'in karnı guruldadı.
O sırada oturma odasından gelen Rosaline "James Potter ." dedi yalandan sinirlenmiş gibi yaparak.
"Oh, James gel buraya." Kollarını ona sıkıca sardı. James annesine karşı kendini tutabilse de Rosaline'e karşı kendini tutamadı. Gözyaşları genç kızın omzuna doğru usulca aktı. Rosaline onu bir daha asla böyle görmemeyi diledi.
Nihayet geri çekildiklerinde "Şimdi kendimi daha iyi hissediyorum." Dedi James ve her bir kelimesi doğruydu.
Masaya oturup bay Potter'ı beklemeye başladılar. "Sanırım fırtına geliyor." Dedi Rosaline. Ve cümlesi biter bitmez bir gümbürtü koptu. Gerçekten de felâket bir fırtına vardı.
Sonra Bay Potter içeriye girdi.
"Kıyamet kopuyor sanki." Dedikten sonra oğlunun yanına gitti ve sırtını sıvazladı.
Durumunu daha fazla irdelemedikleri için James minnettardı.
"Hoşgeldin Rosaline." dedikten sonra sofraya oturdu. Uzun uzun sohbet ettiler. Herkesin derdi James'i biraz olsun neşelendirmekti. Daha sonra yemeğe başladılar.
Balkabağı çorbaları henüz bitmişti ki bir ses, neredeyse duyulmayacak kadar cılız bir tokmak sesi Rosaline'in dikkatini çekti. Hemen yerinden fırladı.
"Yoksa annemler mi geldi?" Dedi içinde korkuyla.
Kapıya doğru ilerledi ve James de hemen peşindeydi. Rosaline kapıyı açtıktan sonra ağzından bir çığlık kaçtı. Yere çökmüş biri vardı. Sırılsıklam olmuş, üstü başı parçalanmıştı. Sanki işkence görmüş gibiydi. Rosaline biraz eğilerek genç adamın saçlarını yüzünün önünden çekti. Ve buz gibi gözlerle karşılaştı. Bu Sirius Black'ti. James Rosaline'i geçip Sirius'u gördüğünde dizlerinin üstüne çöktü ve Sirius'un yüzünü avucuna aldı.
"Siri,Siri!" Dedi. "Rosaline annemleri çağır. Hemen!"
James soğukkanlı davranamıyordu.
"Sirius!"
"Sana bunu yaptıkları için onları pişman edeceğim." Dedi James. O an içinden binlerce yemin etmişti. "Özür dilerim James, böyle gelmek istemezdim." Dedi cılız bir sesle Sirius. Ve daha sonra tek kelime edemedi.
"Merlin aşkına ne oldu sana oğlum?" Dedi feryatla Bayan Potter. Sonra hemen pişman oldu. Ailesinin ona neler yaptığından az çok haberi vardı.  Bay Potter Sirius'u tek bir asa hareketiyle misafir odasına taşıdı. Rosaline ve Bayan Potter dışarıda beklerken Sirius'u kontrol etti ve dehşet içinde odayı terk etti. "Rosaline James'in yanına git, yardıma ihtiyacı olacak." Dedi hızla çalışma odasına girerken.
Rosaline de ona denileni beklemeden yerine getirdi .

Blooming Love | Marauders EraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin