"Sendedir bu boz bulanık sellere kapılan ömrümün mihrap ve minberi. Selâlar benim için okunuyor artık."
Mevlana/ Şems'e***
Kupkuruydu dudaklarım. Kendimi gözümü alan ulu güneşten kaçırmaya çalışsam da nafile, gölgesine sığınacak tek bir şey yoktu çölde. Umarsızca yere çöktüm. Her zerremde sıcağı hissederken gözlerimi kapattım. Susuzluk beni perişan ederken güneşin karardığını hissettim. Göz kapaklarımı araladığımda siyah bir karaltı bana doğru geliyordu. Güneşi arkasına almıştı. Yaklaştıkça belirginleşen yüz hatlarıyla çaresizce yüzüne baktım. Şems'ti gelen. Gökten güneş silinmiş, o yere inmişti. Benim gibi eğildi. Parlayan dudaklarını kuru dudaklarıma yasladı. Tüm susuzluğum o serin ıslaklığa muhtaçtı. Ellerim boynunu sarmak için uzandığında ateşe dokunmuş gibi irkildim. Bu irkilmeyle gözlerimi açtığımda koğuştaydım.
Ellerimdeki sızıyı hala hissederken dudaklarını düşündüm. Neden böyle bir rüya görmüştüm? Daha önce böyle bir şey olmamıştı. Bir erkeğin öpücüğü beni nasıl etkileyebilirdi? Şems komutan farklı olabilir miydi, bilmiyorum. O herkesi etkisi altına alabilecek biriydi. Onu, yaptığım bütün genellemelerin istisnası kabul edebilirdim.
Öpüşünü düşündüm yeniden. Kendimi sınamak istiyordum. Karnım kasılırken iri bedeniyle bana yaklaşıyordu düşümde. Temiz kokusu yüzüme vururken üstüme eğildi. Nefeslerimiz birbirine karışırken dudaklarımı sıcak dudaklarına hapsetti.
"Koğuş kalk!"
İçeri dalan çavuşla ayaklandık. Düşüm kursağımda kalmıştı. Tek bildiğim, o kısacık düşle bile sarsılmıştım.
Üstümüzü giyindikten sonra İsmail abiye yaklaştım.
"Abi, komutanla konuşmuşsun benim için."
"Sen bizim en küçüğümüzsün oğlum, yedirir miyiz itin tekine?"
Herkes onu onaylarken gülümseyerek başımı okşadı. Bu sabah atış talimi olacaktı. Diğer şeyler neyse de bunda kendime güveniyordum. Tamam içi boş bir güvendi ama olsun. En azından fazla güç gerektirmiyordu.
Çavuş bizi dizip sayım yaptıktan sonra o mükemmel görünüşü ve heybetiyle Şems komutan çıktı içeriden. Kalbim hızla atmaya başladı. Nefesim deli gibi hızlanmıştı. Hiç bir kadına hissetmemiştim bunu, aşık mı oluyordum lan ilk defa? Hem de bir adama? Bir de komutanıma? Eğer bu sabah öyle bir rüya görmeseydim bu heyecanımı korkuya yorabilirdim. Ama artık emindim. Ondan hayvan gibi etkileniyordum.
"Nasılsın asker?"
"Sağol!"
Bizi iki tur koşturduktan sonra silahları doldurma eğitimi başladı. Hepimizin önünde G3'ler vardı. Mermileri gösterilen şekilde defalarca takıp çıkardıktan sonra yerlerimize geçtik. Şems komutan başımızda dururken hedef aldık. Atış emri geldiğinde titreyen elim yüzünden hedefi ıskalamıştım. Yeniden hedef almak için hazırlanırken yakınımda o tanıdık koku belirdi.Şems komutan giderek daha da yaklaşırken silahı tutuşumu düzeltiyordu. Nefeslerimiz karışacak kadar yakındık. Kalbim yine aynı ritmi bulurken nefesim de hızlandı. Hızlanan nefesimin farkına varıp yüzüme baktığında gözüm istemsizce dudaklarına kaydı. Bu sabah iki defa öptüğüm dudakları. Gerçekte daha kusursuz ve öpülesiydi. Hızla yanımdan kalkıp hedef alma emri verdiğinde yaptığım şeyin yeni farkına varıyordum. Sapık gibi dudaklarına dalmıştım uzun uzun.
Yeniden hedefe bakıp herkesle ateş ettim. Yakındaki de olsa vurmuştum. Bölüktekiler beni tebrik için bağırırken gözüm Şems komutana kaydı, o güzel dudakları hafifçe kıvrılmış ve yanağındaki koyu derinlik belirginleşmişti. Bu adam beni kalpten götürecekti.
Eğitimden sonra aynı sıkıcı iş için masanın başına geçmiştim. Saatler sonra hava kararmak üzereydi. Gözüm pencereye kaydığında Şems komutanı gördüm. Karşısındaki Eyüp komutan uzun uzun konuşurken o sakin ve karizmatik ifadesiyle dinliyordu. Bu telaşsız hallerinin ne kadar çekici olduğunu bilemezdi. Ayağa kalkıp pencereyi açtım. Soğuk hava yüzüme hücum ederken başımı duvara yasladım. Sadece ona bakıyordum. Bir anda ölüm gibi bir şey oldu, beni gördü.
Selama durmadan öylece bakmaya devam ettim. Karşısındaki konuşurken gözlerini benden almıyordu. Öylece süren bakışmamızı Karargah yazıcısı böldü.
"Kamer!"
Hızla hazır ola geçtim.
"Buyrun."
"Bu dünkü raporların birinde bir yanlışlık yapmışım. Bugün kontrol ederken fark ettim. Sen zahmet olmazsa kendi bilgisayarından düzeltip öyle yolla komutana, olur mu?"
Bu adama kibar olmak hiç yakışmıyordu.
"Tabii, düzeltirim."
"Tamam, kolay gelsin. Pencereyi de kapat ya üşütürsün."
Onaylayıp pencereye döndüğümde orada değildi. Pencereyi kapatıp yerime geçtim. Adamın bahsettiği hatayı düzeltirken koridorda Şems komutan göründü. Heyecanla yutkundum. Masama yaklaştığında yavaşladı.
"Odama gelsene."
Kalbim deli gibi çarpıyordu. Ellerim titrerken arkasından gittim. İçeri girdiğimde ayaktaydı. Bana dönüp yavaşça yaklaştı. Dibime girdiğinde yukarıdan yolladığı bakışlara yetişemeyip yeniden dudaklarına baktım.
"Bana öyle bakma asker."
O anı anlatabileceğimi sanmıyorum. Aramızdaki şey çok yoğundu. Nefesi yüzüme çarpacak kadar yakındı.
"Nasıl bakmayayım?"
"Biliyorsun."
Bir süre öylece gözlerime baktı. Sertçe yutkunup bakışlarını dudaklarıma kaydırdığında dudaklarımı ıslattım.
İkimiz de pes eder gibi yaklaştık. Ondan gördüğüm bu adım beni deli ederken değmek üzere olan dudaklarımızı kapı sesi ayırdı. Kesik kesik verdiğim nefesler sıklaşırken birbirimizden uzaklaştık. O iri bedeniyle masanın arkasına geçerek gir emrini verdi.
Giren kişi Eyüp komutandı. Uzun kalacağını anladığında bana baktı.
"Çıkabilirsin asker."
Eyüp komutana selam verip çıktım. Kapıya yaslanıp nefeslenmeye çalıştım, ne olmuştu öyle?
****
İyi okumalarrr❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASKER (bxb)
Teen Fiction"Biz birbiriyle genişleyen, kenetlenen ve sonsuzlaşan tek ruhuz." #Mevlana "Şems'e" Askeri kurgudur. Bxb gay hikayesi