"Yanan alnım müşfik avuçlarına ne kadar da muhtaç bilemezsin." (Mevlana, Şems'e)
***"Koğuş kalk!"
Erken uyumaya çalışmanın ve gece nöbet değiştiren askerlerin sesinin etkisiyle berbat süren uykudan sıyrılıp hızla giyinmeye başladım. Sabah içtimasından sonra hızla dışarıda dizildik. Bugün ilk defa sabah sporu yapılacak sonra herkes görevlerine dağılacaktı.
Biz tecrübesizliğin telaşıyla beceriksizce dizilirken komutan belirdi, adı Şems olan komutan. Karşımızda durduğunda hissiz gözleri her birimizin yüzünde aynı ifadeyle dolaştı. Ve ilk iletişim kuruldu,
"Günaydın asker!"
"Sağol!"
Kalın sesi bağırırken daha da gürleşip tüylerimi ürpertmişti.
"Altı tur koş asker! Geride kalan olursa askerlik ona zehir olacak. Sağa dön!"
Beceriksizce dizildiğimiz yerde aynı düzensizlikle sağa döndük. Koş emrini beklerken yavaş adımlarla sıranın başındaki gence yaklaştı. Sert hareketleriyle sırayla herkesi hizaya getirirken sıra bana geldi. Kalbim korkuyla hızlanırken iri eli kolumu kavradı. Bir an duraksamıştı, belli ki bu kadar güçsüz bir beden beklemiyordu. Ufak hareketiyle bile yerimden oynayıp hizaya gelmiştim. Yanımdayken uzun boyu daha da belirginleşmişti. Sıradaki askere geçerken yüzüme temiz kokusu vurmuştu. Tüm bunlar bilinçsizce aklıma kazınırken o ürpertici emir duyuldu,
"Koş!"
İlk tur tahminimden daha kolay bitmişti. Sıramı kaptırmadan tamamlamıştım en azından. İkinci turun ortalarında ağrımaya başlayan ciğerlerimle istemsizce yavaşlamıştım. Soğuk hava yerini boğukluğa bırakırken üçüncü tura geçilmişti. Bulunduğum bölüktekiler benden çok daha rahat görünüyordu. Birer birer önüme geçen askerlerle beşinci tur başlarken en sonda yerimi almıştım. Yavaş yavaş herkesin tükendiğini görüyordum ama kimse benim kadar yavaşlamamıştı.
Beşinci turun ortasında komutana baktım. Nefeslerim ciğerimi yakarken koyu gözlerle bacaklarını açarak oturduğu yerden bana bakıyordu. Elindeki fincanı yavaş hareketlerle dudağına götürürken bakışlarımı kaçırıp koşmaya odaklandım. Altı turu bitirmemiş olursam ne yapacağını kestiremiyordum.
Herkes sırayla altıncı turu bitirirken ben tükenmiş bir halde son tura yeni başlıyordum. Önümdeki kişiyle aramdaki mesafe çok fazlaydı. O da turu bitirip bir köşeye yığıldığında gözler benim üzerimdeydi. Turun henüz yarısındaydım ki komutan sertçe ayağa kalktı. Duyulan düdük sesiyle yavaşlayıp durdum, herkes bitirirken ben başaramamıştım.
Bir dakika sonra yeniden hizaya dizildiğimizde herkes perişan görünüyordu. Şems komutan karşımıza geçip yürümeye başladı. Herkesin kaygıyla cezamı beklediğini hissediyordum. Komutan karşıma geldiğinde durdu ve bana döndü. Eğer bu kadar boy farkımız olmasaydı yüzlerimiz çok daha yakın olabilirdi. O an boyuma şükretmek geldi içimden, beladan biraz olsun uzak hissettiriyordu.
Bakışlarım dar askeri formanın sardığı göğsünden koyu gözlerine kaydığında yutkundum. Yüz hatları çok keskin ve etkileyiciydi, acımasız görünüyordu.
"Adın ne asker?"
Fısıltı sayılabilecek sesi boğuktu. Bunu öfkesine yormuştum. Yutkunup tekmil verdim,
"Kamer DAĞLI, İstanbul, emret komutanım!"
Kaşları hafifçe çatılırken sertçe yutkundu. Dik bakışlarının altında giderek küçülürken kalın dudaklarını araladı,
"Herkes görevine. Bugünlük bu kadar."
Arkasını dönüp askeriyeye yürüdüğünde tuttuğum nefesimi verdim. Muhtemelen beni aklına kazıyacak ve tüm zor işleri yaptıracaktı. Yani bölüktekiler öyle olacağını söylüyordu.
*
Saat on biri geçiyordu. Herkes koğuşunda uyurken ben saat sekizde teslim edilecek raporları doldurmakla meşguldüm. Asker bilgileri ve nöbet günleri tüm detaylarla hazırlanmalı ve raporlanmalıydı. Saatlerdir bu masa başında bilgisayar ekranına bakmaktan kızarmış gözlerimi ovuşturup başımı masaya koydum. Etrafta kimse yokken biraz olsun gözlerimi dinlendirmekten zarar gelmezdi. Zaten sabahki koşudan beri üzerimde yoğun bir bitkinlik vardı. Gözlerim yavaşça kapanırken buna engel olmadım.
"Asker!"
Aniden duyduğum kalın sesle irkilip başımı kaldırdım. Şems komutanla göz göze geldiğimizde hızla hazır ola geçmek için ayaklanmaya çalışırken sandalyeye takılan ayağımla yan tarafımda duran komutana doğru düşecekken iri eli belimi kavradı. Sert hareketi yerimde doğrulmama yardım ederken eli hala belimi sıkıca tutuyordu. Yutkunup yüzüne baktım. Koyu bakışları tenimi delip geçerken selam vermeyi hatta belki adımı bile unuttum.
Elinin altındaki tenim yanarken bu komutanın gözüne daha ne kadar batabileceğimi düşünüyordum."Odama gel."
Fısıltılı sesi kulaklarıma dolarken yutkundum. Elini çekip tüm heybetiyle yürüdü. Arkasından giderken aklımdan onlarca ceza geçiyordu. Daha bu sabah pencereden bir askerin onun gazabına nasıl uğradığına şahit olmuştum.
Onu takip edip odasına girdim.
"Kapat kapıyı."
Arkası dönükken söylediği şeyle içim anlamsızca titrerken dediğini yaptım. Gecenin bu vaktinde bana burada neler yapabileceğini bilemezdim.
Yeniden odanın ortasında hazır ola geçtiğimde bana döndü. Bakışları yüzümde yavaş yavaş dolaşıp her ayrıntıda duraksıyordu sanki. Kızardığımı hissederken başımı çevirdim. Odanın içinde bana doğru gelirken sadece nefes seslerimiz ve onun adımları duyuluyordu. İyice yaklaşıp aynı temiz kokuyu sunduğunda yutkundum. Uzun ve iri parmakları çenemi kendisine çevirdi ve fısıltılı sesi nefesiyle beraber tenime çarptı;
"Sen, Kamer ismini hak etmiyorsun."
***
Hatam varsa affedin, iyi okumalar❤️
![](https://img.wattpad.com/cover/359102359-288-k34297.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASKER (bxb)
Teen Fiction"Biz birbiriyle genişleyen, kenetlenen ve sonsuzlaşan tek ruhuz." #Mevlana "Şems'e" Askeri kurgudur. Bxb gay hikayesi