İYİ OKUMALAR YILDIZLARIM...
BEYAZ IŞIK
********************
YAZARDAN,
Kimse istemezdi korkunçluk taşıyan bir hayat, değil mi?
Kimse istemezdi her gün şiddet görmek, seni taciz etmeye kalkışan adamların elinden kurtulup perişan halde eve gitmek.
Eve gidince annesini göremeyip senden bir iki yaş küçük kardeşlerinden hakaret yerken abin tarafından dövülmek... Kimse istemezdi, isteyemezdi.
O da istemiyordu ama kurtulmak için yine koşuyordu. Işığı göremeyeceğini bilse bile koşuyordu. Biliyordu, dursa ölmeyecekti. Sürünecekti. Sürünmek istemiyordu oda insanlar gibi, ama bu hayat zaten başlı başına insanı süründürmez miydi?
Nefes alışları durmaya yakınken zar zor hızını korumaya çalışıyordu. 30 saniye dayansa eve gelecekti. Bu adamın altında kalmaktansa şiddet görmeyi tercih ederdi. Belki de gördüğü bu şiddetler istediği beyaz ışığı ona gösterecekti. Fakat bazen üzülmeden edemiyordu. Onun mezarına gelecek kimsesi olmadığı için. Belki mezara bile gömülmezdi, fırlatır geçerlerdi cesedini. Kim bilebilirdi ki?
Cebine gitti elleri. Sıkıca kavradılar anahtarları, kapıya dayadı ve açtı. Kapattı hemen kapıyı. Korktu. Yine, kurtulsa bile yakalanmaktan korktu. Sızladı bu sefer, güm güm atan atan kalbinden gelen bir sızıydı. Peki niye? Niye sızlıyordu kalbi?
"İyi olacağım, olacağız." Diye fısıldadı kalbine doğru. Hızlı atmayı bırakmadı. "Sakin ol, kurtulacağız." Dedi bu sefer. Olmadı. Daha da hızlandı. Sanki tüm enerjisini kullanıp görevini bitirmek için çabalıyordu. Mezar başında derin bir uykuya dalabilmek için...
"Geldi yine bok suratlı!" Duyduğu sesle derin bir nefes çekti. Kaçmak istiyordu.
"Bırak şimdi, yemek hazırlasın diyor abim. Yoksa yine morartacakmış suratını ama bu sefer makyajla bile kapanmayacakmış." Dedi Yusuf'un tehditkar sesi. Titredi vücudu. Belki tabutta solucanların onun ölü ve hiç bir hissetmediği bedenini yemesi daha iyi olurdu bu yaşadıklarından. Yine denemek istedi salata yaparken kendisine bıçak saplamayı. Ama her seferinde durdurdular onu. Her kozu kullandılar.
Özellikle annesinin ölü ruhunu...
İşte bunu affetmeyecekti asla. Hakkını helal etme ihtimali bu çürütüyordu! Oysa annesi istemişti onlara hakkını helal etmesini. Onlar ise bunu engellemeye çalışırlarmış gibi en sevdiği kişinin ölü ruhunu kullanıyorlardı.
"Şştt. Sinem, babam yine yurt dışına çıktı ama sana bir şey söylememi istedi. O adamların peşini bırakması için bu aileden sadece senin canlı kalman gerekiyormuş." Oysa o da biliyordu. Kendisinin çok yaşamayacağını.
"Yemek daha hazırlanmaya başlamadı mı!" Abisinin sert bağırışıyla titrek ve hızlı adımlarla mutfağa gitti. 'Neden bir ablam yok?' Diye sordu evrene patatesleri doğrarken. Cevap sadece sessizlikti. Ona öğretilen evrene de öğretilmiş gibiydi. Belki de sessiz evren kendisine bir yoldaş bulmak için sessizliği başkalarına bulaştırdı. Nasıl olsa her şey onun elindeydi değil mi?
Tavaya döktüğü yağlar kızgınlaşınca patatesleri boşalttı içine. Yüzüne sıçrayan kızgın yağları hissetmemişti. Hafif kalıyordu bütün yaşadıklarının yanında. Güçlü bir kızdı o. Annesinin güçlü kızı. Ama bir o kadar da kırgın ve hassastı. Saniyelik kötü bir şeye hassaslaşacak kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANKI
RandomYANKIYDIM BEN; ÖLÜM ÇIĞLIKLARININ YANKISI... Karanlık gece, karanlık kayıplar ve karanlık bir kalp, Aydınlığın pek uğramadığı ama sürekli davet edildiği yer. Renklerin eskisi gibi canlı kalamadığı, Alev'in kalbinin yaşadığı yer... Nasıl olsa her şey...