Kadının direnişi kadına mirastır.
Asla yalnız yürümeyeceksin.10. KOZMOS'UN ÇARKI
Dünyadaki her kara deliğin başka bir evrene açıldığını düşünürsek yeni bir hayat o kadar da imkânsız değil demektir.
Göğüs kafesime sapasağlam bir darbe inmiş gibi irkildiğimde ne yapacağımı bilememiştim. Nefesim boğazıma dizilmiş, gözlerim peş peşe kapanıp açılmıştı saniyeler içinde; tek bir cümlesiyle. Sana gitmek demek Parla. Zihnimi ele geçiren sesiyle bir adım gerilediğimde alanından çıkabilmek için bundan fazlası gerektiğini görmüştüm. Deniz uzun boyu ve geniş omuzlarıyla her yerde müthiş bir hâkimiyet kurabilecek gibi olsa da işin kokusu, duruşu ve bakışları girdiğinde yalnızca insanın üzerinde hâkimiyet kurmuyordu; olduğu yeri de kendisine ait kılıyordu. Karşıma geçip bana savaş açtığında bile onu karşımda değil de yanımda görmek isteyeceğim kadar güzel bakıyordu bana.
Bu düşünceyle birlikte kaşlarım sertçe çatıldığında elimdeki karton bardağı masaya çarpar gibi bıraktım ama konu gözlerimi üzerinde almaya geldiğinde hırçın olmayacak kadar ürkek bir şekilde bakışlarımı kaçırdım.
"Bundan sonra sahada kazanacağını da sanmıyorum." diye mırıldandım sessiz bir nefes vererek. O sessiz nefes boğazıma düğümlenip göğsümü sıktığında anladım; göğüs kafesinde yatan kalbi evim, yuvam bilmem gerektiğini. Kollarımı kafesinde çarpan kalbime kalkan ettiğimde yutkundum sertçe. "Kiminle oynadığını gerçekten bilmiyorsun."
Gözleri ve en önemlisi de nefesi tenime dökülürken göğsümdeki sarsıntıların şiddetlendiğini hissettim; çatmamak için direndiğim kaşlarım, onun dudaklarındaki büyüyen o alaycı gülümsemenin altında çatılırken nefesim boğazımı düğümledi.
"Öyle mi diyorsun?" diye sordu Deniz zehir gibi bir sesle.
Zehir gibi geliyordu sesi, nefesi ve gözleri çünkü ona bakarken gördüğüm masallardaki kalpsiz canavarlardan fazlası değildi. Sanki biraz önde söylediği sözler onun dudakları arasından çıkmamış gibi yeşilleriyle beni bir savaşın ortasında bıraktığında ne yapacağımı bilememiştim.
Ama o biliyordu.
Oyunu da oyun oynamayı da biliyordu.
Elbette bilecek.
Kaptan o.
Üzerime doğru eğilerek beni kokusunun merkezine aldığında dudaklarımı birbirine bastırarak boğazımı düğümleyen o nefesi burnumdan verirken buldum kendimi. Nefes alıp vermeyi mi unutmuştum yoksa burnumdan soluyacak kadar mı öfkelenmiştim, bilmiyordum. Dağılan savunma hattımı güçlendirmek öfkeden daha şiddetli duygulara kapılmama sebep olmuştu.
"Vefa'nın eski kaptanı olarak anılacağın günler yakın diyorum." dedim hem kelimelerin hem de aramızdaki mesafenin üzerine basarak. Yalan söylüyorum. Vefa'nın eski kaptanı olarak anılman için Deniz, burada olman gerekir ama sen buradan gideceksin. Yeşilleri üzerime hatta hiç olmaması gereken bir şekilde dudaklarıma düştüğünde bu ikimiz için de o kadar beklenmedikti ki benim kaşlarım çatılırken Deniz çenesini sıkıp bıraktı. Avucumu göğsüne yaslayıp onu itecek gücü kendimde bulana kadar yüzünde duran o dağınık ifadeye baktım ama en sonunda benim küçük, çelimsiz avuçlarım onun göğüs kafesinin üzerine kapandı. Ensemden yukarı tırmanan ürpertinin avuç içlerimdeki karıncalanma hissinden kaynaklandığını bildiğimden onu sertçe itip çekmiştim ellerimi üzerinden. "Ona göre ayağını denk al."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARYANIN FISILTISI
Teen Fiction"Başına çok kötü bir şey gelecek." diye fısıldadı Parla Alyasa. "Bana âşık olacaksın." Parla mı? Hayır, Parla değil. Parya.