⋆。 ゚ ☁︎。 ⋆。 ゚ ☾ ゚ 。 ⋆
Selamlar!
Ödevler, finaller, mezuniyet derken bölüm atmayalı baya uzun zaman olmuş... Bunun için kusura bakmayın lütfen. Okul hayatımın son finallerini geçen hafta verdim ve biraz dinledikten sonra ilk işim bölümü tamamlamak oldu.
Lafı daha fazla uzatmadan bölüme geçelim... Yıldızı parlatmayı ve yorum bırakmayı unutmayalım :)
çokça sevgiler ve öpücükler.
🌟•Ulaşmak isterseniz;
twitter: @/valesenas
instagram: @/velesanass9. YILDIZLI GÖKLER
Kendine kurduğun dünyanın parçalanması göz açıp kapayıncaya kadar.
Anneler bir kapı uzağında olur kafanın içindeki dünyada çünkü sen, dışarıdan eve girmeyen bir çocuksundur. Babalar eve geldiğinde her zaman bir gofret olur ellerinde çünkü sen, bir gofretle babanın kollarına atlamanın tadını birbirine karıştıracak kadar çocuk akıllısındır. Arkadaşlarınla seksek oynarsın mesela, bir ucu gökyüzüne dokunur çizgilerin, diğeri yeryüzüne. Ama en çok saklambaç oynamak güzeldir çocukken. Annenin evde beklediğini bilerek babanın bir iş çıkışı elinde gofretle yürüyeceği yolun köşesine saklanır beklersin; dakikalarca, saatlerce, günlerce. Asfaltın üzerine seksek oynamak için çizdiğin çizgiler silinir ama baban gelmez. Yeryüzü-gökyüzü birbirine girer ama hiçbir yol babanı sana getirmez. Tek ayağının üzerinde zıplayıp gökyüzüne dokunabildiğin oyunlar çocuklukta, sen tebeşirlerin etrafını sardığı bir karenin içinde kaldın.
Kendinden, hissettiklerinden, çevresindekilerden kaçanlar için hayat hep bir saklambaç oynamak gibidir bu yüzden.
Birileri gider ve sen büyürsün.
Seni büyüten birinin yokluğu olduğunda kimse yanında kalmayacakmış gibi yaşamayı öğrenirsin. Birinin bıraktığı boşluğu doldurmak için insanlara daha kolay inanır, daha kolay güvenirsin. Günün birinde o inanç da o güven de kırılır ve doldu sandığın boşluk, koskoca bir kara delik olur. Kara delikler, sönmüş yıldızlar mezarı. Her insan içindeki sönmüş yıldızlar yeniden parlayana dek göğüs kafesinde bir kara delik taşır.
"Bir şey soracağım." diye fısıldadım kendi kendime kısık bir sesle. Dudaklarımı ıslatırken göz ucuyla saate baktım. 03.36. İnsanı bu saatte ne ayakta tutardı? "Acaba Deniz benden hoşlanıyor olabilir mi?"
Bingo. Merak. İnsanı bu saate ya kötü bir kâbus ya da birine karşı duyulan korkunç bir merak uyanık tutabilirdi. En azından öyle olmalıydı. Çünkü Deniz Kıral'ın günlerdir aklımı kurcalayan sözlerine bulduğum tek açıklama bundan fazlası olamamıştı. Spor salonundan dışarı adım attığım an'dan beri sesi aklımdan çıkmıyordu. Beni oyuna getirmesi aklımdan çıkmıyordu. Daha da kötüsü o kaptan bozuntusu pislik yüzünden telefonu almaya gittiğimde Özgür yüzüme bile bakmamıştı. Belki bunun sebebi o soğukta beni saatler boyunca beklemesi olabilirdi.
Ne olursa olsun bana öylece aşığım diyebilmesini ya da o kalbimi o koskocaman avuçları arasına almaya bu denli yaklaşabilmesini kabul edemiyordum.
"Yok ya yok, ne alakası var?" diye soludum sinirle ellerimi saçlarımın arasından geçirip yanaklarımı şişirmiştim derinden gelen bir nefesle. "Benim o Deniz olacak pisliği parçalamam gerekirken düşündüğüm şeye bak... Geri zekâlı... Bana resmen komplo kurdu, kumpasçı pislik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARYANIN FISILTISI
Teen Fiction"Başına çok kötü bir şey gelecek." diye fısıldadı Parla Alyasa. "Bana âşık olacaksın." Parla mı? Hayır, Parla değil. Parya.