Bölüm geciktiği için kusuruma bakmayın, biraz zordu...
Yorum yapmayı ve yıldızı parlatmayı unutmayın 🌙.
***
27 Şubat 1769, Pazartesi
Esther Jenny Leah, diye aklından geçirdi Charlotte. Saatlerdir tek düşünebildiği isim buydu. Bu sabah babası onu Hogwarts'a bırakmıştı, evinde geçirdiği bir haftanın ardından ilk yapacağının Jenny ile görüşmek olduğunu sanıyordu lakin içinde öyle garip bir his vardı ki odasından dahi çıkamamıştı. Zorlukla doğruldu ve Kara Göl'ün dibini gösteren pencerenin yansımasında kendisiyle göz göze geldi.
Acınası.
Acınası bir hâldeydi.
Sağ gözünden boynuna dek süzülen gözyaşını elinin tersiyle sildiğinde ayaklarını uzatarak yatağından ayrıldı. Bir anlık başı dönmüştü, dengesimi kaybederken ahşap masaya yaslanarak kendisini toparlamaya çalıştı. Nefes al, nefes ver, sakin ol. Nefes al, nefes ver, sakin ol.
Yapmak üzere olduğu şeyden nefret ediyor olmasına rağmen güçlükle doğruldu. Yapmak zorundaydı. Her bir adımında nefesi tekliyor, gitmesine engel olmak adına yürüyüşünü zorlaştırıyordu. Her şeye rağmen ortak salona adımladığında kimsenin olmadığını görmek ona saati düşündürdü. Gün ayalı çok olmamıştı, kahvaltı saati gelmiş olmalıydı o hâlde. Bu düşünceyle midesi guruldarken büyük salonu hayal etti. Birbiriyle konuşan öğrencileri, sınavları hazırlamaya yavaş yavaş başlayan profesörleri, kalabalığı. Jenny ve Rotanev de aralarında olmalıydı. Beraberler miydi, o gittiğinden beri hiç konuşmuşlar mıydı, yoksa birbirlerinin yüzüne dahi bakmamışlar mıydı? Bilemedi.
Esther Jenny Leah, diye düşündü bir kez daha. Yasak olan, kusursuz olan, gökyüzüne ait olan. Charlotte ile tanışmaması gerekendi o, küle bulanmış bir yıldızdı. Charlotte ona riskten, tehditten ve ölümden daha fazlasını kazandıramamıştı. Kabul etti, her şeye rağmen beni kabul etti.
Seni tanımıyor, aptal.
Dudakları ürpertiyle titrerken tekrarladı. Jenny kendisini tanımıyordu. Jenny, baş karakteri Charlotte olan bir oyuna davet edilmişti; rol yoktu, yalan yoktu, yöneten kimse yoktu, ezberine aldığı bir kağıt yoktu. Perde vardı, bir de perdenin arkası. Jenny'nin tüm bilgisi Charlotte'nin karanlık perdeye yansıttıklarından ibaretti. Bütün duyuları Charlotte'ye yüreğinde büyütmek ister gibi açılmış, huzur veren kollarıyla Charlotte'yi sarmalamış da olsa asla perdenin arkasını bilemeyecekti.
Charlotte'nin istediği kadardı Jenny. Charlotte'nin güvenebildiği kadar, görebildiği, duyabildiği, koşabildiği...
Charlotte kadardı, gökyüzü kadar sonsuz ve ışıltılı.
Erkeklerin yatakhanesine açılan koridordan ayak sesleri duyduğunda vücudu kasıldı. Kalbi gerginlikle teklerken birkaç adımla geri çekildi, gölgelerin kendisini saklamasına izin verdi.
"Getirdin mi?"
"Evet, şey... Efendim..?"
Charlotte gözlerini kısarak neler olduğunu görmek için çabaladı. Bakışları Rotanev'in beyaz tenini gördüğünde anında tanımış, hızla iç çekmişti. Fark edilmesinin ardından kendisine dönen bakışlardan kaçmak adına geri çekildiğinde endişeden titreyen eliyle ağzını kapattı ve ses çıkartmamak için çabaladı. Görmedi, görmedi, görmedi.
Evet, Rotanev Black kendisini görmemiş olmalıydı ki bir tepki vermemişti.
"Bunu... Ne için istemiştiniz..?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Once Upon A Time
FanfictionHer cumartesi yeni bölüm! Üzerini kül kaplamış yıldızların ama yıldızlar her daim parlamış. Sarı rengin en çok zümrüt yeşiline yakıştığı, bir yıldızın içine düştüğü kül yığınını tekrar alevlere çevirdiği, bir bal porsuğunun en iyi arkadaşının zehrin...