Dün gece gözüme bir damla bile uyku girmemişti. Karan'ın söyledikleri kafamda dolanıp duruyordu. Bu olamazdı, Olmamalıydı... Bunu engellemem gerekiyordu. Çıldırmak üzereydim. Sanki mümkünmüş gibi ona yardım etmemi istiyordu. Haspam. Sence ben arkadaşıma bunu yapar mıyım? Mutsuz bir yuva kurmasına izin verir miyim? Ama yok anlamıyordu. Telefonuma gelen mesaj sesi ile dikkatim o yöne yöneldi. Telefonumu elime aldım. Elvan yazmıştı.
ELVAN: Gülüm naber?
GÜL: İyiyim. Sen nasılsın?
ELVAN: Ben de iyiyim. Bak sana ne diyeceğim. Baran bugün bize gelecek. Yelda da geliyor. Anka yok zaten. Hazan belki gelecek. Sen de okula gitmeden uğrasana bi. Bak darılırım gelmezsen.
GÜL: Ya bilmiyorum Elvan. Kendimi pek iyi hissetmiyorum. Gelmesem olmaz mı?
ELVAN: Eğer hastanede serum takılmıyorsa geleceksin.
GÜL: Anladım onu zaten. Tamam okula gitmeden uğrarım.
ELVAN: Bir saate burada ol. Öptüm.
GÜL: Emredersiniz efendim.
Telefonu kenara bırakıp derin bir iç çektim. Tam ne giyeceğime karar vermek için dolaba gidiyordum ki bana göz kırpan dağınık masama baktım. Dün hiç uyuyamadığım için her zaman yaptığım şeyi yapmıştım. Tahmin etmek zor değil. Hiç durmadan ders çalışmıştım. E tabii çalışırken masayı da baya dağıtmıştım. Masayı toplamak için kolları sıvadım. Bugün ders programı daha çok farmakolojiden oluşuyordu. Bu ne diye soranlar için şöyle anlatayım ilaçların vücuda olan etkilerini öğreniyoruz. Neyseki dün tekrarlarımı yapmıştım. Fizyoloji kitaplarımı çantama koydum. Anatomi kitaplarımı da koyup çantamı kapattım. Geriye kalan kitapları düzenli bir şekilde kaldırdıktan sonra bilgisayarımı çantasına koyup çantamın yanına koydum. Nihayet kıyafet seçmeye başlayabilirdim.
Siyah düz bir elbiseyi üstüme geçirdim. Hayırdır kim öldü? Diye sorabilirsiniz. Söyleyeyim. Hayat sevincim ölmüştü. Katili de Karan'dı. "Ne kadar abartıyorsun. Birbirlerini seviyorlarsa yapacak bir şey yok. Boşuna kendini üzme" Diyebilirsiniz. Ona da cevabım var. Bakın kaç bölümdür beraberiz. Ayrılmadan geçirdikleri bir gün oldu mu? Allah aşkına söyleyin. Oldu mu? Bir de çocuk yaparlarmış. Bunlar kavga etmekten çocuğa da bakamazlar. Ya bu kız daha yirmi yaşında. Okuyor. Ne evlenmesi? Bu farkındalık şu an gelmişti.
"Yelda daha yirmi yaşında. Okuyor. Bu evlenme teklifini kabul edemez ki. Ailesi hayatta izin vermez."
Bu aralar biraz fazla kendi kendime konuşmaya başlamıştım. Acaba deliriyor muydun? Yok düzelteyim delirtiyorlardı. El birliğiyle...
...
Elvan'ın sonu gelmeyen merdivenlerinden inmem bitecek gibi durmuyordu. Bu evi sırf bu yüzden sevmiyordum. Daha eve gelmeden yorgunluktan bayılmış oluyordun. Evin zilini çalacak gücü bile kendimde bulamıyordum. Bir gayret zili çaldım. Zili çaldığım gibi Elvan çığlık atmaya başladı.
"GELDİ GELDİ"
Dışarıdan bile duyuluyordu. Kapıyı büyük bir heyecan ile açtı. Beni gördüğü an yüzü düştü.
"Sen miydin?"
"Kimi bekliyordun?"
"Baran'ı."
"Ay kimmiş bu Baran ya? Günlerdir Baran da Baran başımızın etini yedin. Valla sanırım önceki halini tercih ederdim. En azından aşık olduğun kişiler gerçek değildi. Kitap karakteriydi. Onları bunaltamıyordun. Şimdi kim bilir çocuğu nasıl bunaltıyorsundur?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr gülü
RomanceSorumluluk... Bu kulağa ne kadar basit bir kelime gibi geliyor değil mi? Ama bu on harflik, basit kelime bazı kişilerin ömürlerini tüketebiliyor. Mesela yıllarca bıkmadan usanmadan çocuklarının sorumluluğunu yüklenen anneler, çalışanlarından sorumlu...